İzmir tarih boyunca önemli ve yaşamsal tehdit, tehlike ve büyük toplumsal olaylarla karşı karşıya kalmıştır. Bu olayların kimisi dışarıdan oluşan tehdit ve tehlike şeklinde kimisi de içeriden oluşan tehdit ve tehlike şeklinde gelişmiştir. Özellikle Osmanlı Dönemi’nde kentin dini, ticari ve stratejik önemine bağlı olarak bu gibi olaylar çok daha şiddetli ve büyük çapta meydana gelmiştir. 1471 Venedik Saldırısı, 1694 Kutsal İttifak Tehdidi, 1797 Venediklilerle yeniçerilerin çatışması, 1739 Sarıbeyoğlu Mustafa Bey kuşatması ve 1833 İbrahim Paşa taraftarlarının kenti üç günlüğüne ele geçirerek uluslararası soruna yol açmaları… Bu olaylara çok daha fazla örnek olay ortaya konabilir. Bu olayların her biri kenti duraklatmışsa da kentin dünya ticaret ağına eklemlenmesine engel olamamıştır.
Yukarıda sıraladığım olayların arasına Osmanlı’nın Navarin Limanı’nda yaşanan deniz baskını sonucu oluşan katliamı da anmak gerekir. Çünkü Yunan İsyanı (1821-1829) süresince etkilenen en önemli kent hiç kuşkusuz İzmir olmuştur. Gerçi bu konu yani İzmir’in isyan süresince nasıl etkilendiği ve sonuçları ne olduğu konusu yeterince üzerinde durulan bir konu olmamıştır. Hiç kuşkusuz Navarin Olayı İzmir’de etki üretmiş ve sonuçlarından İzmir ve İzmirli de etkilenmiştir.
NAVARİN OLAYI
Osmanlı ve Mısır donanmalarına karşı 4 Nisan 1826 Petersburg Protokolü ile İngiliz-Rus İttifakı ve 6 Temmuz 1827’de Fransa'nın da katıldığı Londra Protokolü ile kurulan Fransa-İngiltere-Rusya İttifakı’nın 20 Ekim 1827’de düzenlediği deniz baskınına verilen isimdir. Bu muharebe Osmanlı Tarihi’nde Navarin Olayı, Navarin Baskını veya Navarin Faciası adlarıyla da geçer. 20 Ekim 2022, bu olayın 195. yılıdır.
NAVARİN KALESİ
Navarin (günümüzde Pilos/Pylos), Mora Yarımadası’nın İyonya Denizi’ne bakan batı kıyılarında hilâl biçiminde bir koyun güney ve batıdan korunan kayalık iki burnu arasında yer alan bir liman kentidir. İki kalesi ve körfez önündeki Sphakteria (Çamlıca) adası ile çevrili olduğundan denizciler için eski çağlardan beri güvenli bir liman olarak değerlendirilmiştir. Bugünkü adı Neokastro’dur. Özellikle Fatih Dönemi’nde ve sonrasında Venediklilere karşı girişilen savaşlardan zaferle çıkılması Mora Yarımadası’nda ve Adalar Denizi’nde Osmanlı egemenliğini pekiştirmişti. Bu bağlamda Osmanlı, Navarin Kalesi’ni 1501 yılında Venediklilerden almış, 1570’lerde kaleyi inşa ederek “Anavarin-i Atik” olarak adlandırmıştır.
NAVARİN FACİASI
“Navarin’i asıl öne çıkaran olay, 29 Rebîülevvel 1243’te (20 Ekim 1827) İngiliz, Fransız ve Rus donanmalarından oluşan müttefiklerin limanda bulunan Osmanlı-Mısır donanmasına karşı düzenledikleri âni baskındır. Osmanlı Devleti ile bir savaş hali olmamasına rağmen mâruz kalınan bu baskında donanmanın kaybı elli iki gemi ve 6000 denizci idi. Yanarak ve batmak suretiyle kaybedilen gemilerden üç kalyon, on üç firkateyn, on yedi korvet, dört brik olmak üzere toplam otuz yedi gemi merkezî Osmanlı donanmasına, üç firkateyn, üç korvet, dört brik, iki golet ve üç ateş gemisi Mısır donanmasına aitti. Osmanlı tarihinde ‘Navarin faciası’ diye geçen bu haksız tavır karşısında Osmanlılar müttefiklerden tazminat talep ettiyse de bir sonuç alınamadı (Lutfî, I, 65). Yalnız İngiliz Amirali Codrington yapılanlardan sorumlu tutularak görevinden azledildi. Navarin, müttefiklerin baskısı ile bir tahliye anlaşması imzalanıncaya kadar İbrâhim Paşa’nın idaresinde kaldı. 29 Ağustos 1828’de Navarin’e gelen bir Fransız ordusu burayı teslim aldı; böylece şehir kesin olarak Türk idaresinden çıkmış oldu.” (İdris Bostan, TDVİA, 2006)
BARON OSTEN VE İZMİR
Avusturyalı diplomat olan Baron Anton Prokesch von Osten, 1824-28 yılları arasında Ege Havzasında bulunmuş ve bu dönemde havza siyasetinde çok etkili olmuştur. Özellikle Kavalalı Mehmet Ali Paşa’ya danışmanlık yapmış ve zaten Paşa’nın önemli biyografi yazarlarından birisi olmuştur. Baron anılan dönemde inanılmaz bir yolculuk trafiği gerçekleştirmiştir. Atina, Mora, Kahire, İskenderiye, İstanbul ve İzmir arasında gerçek anlamda mekik dokumuştur.
Baron bu yoğun trafiğinde İzmir araştırmalarını da ihmal etmemiş, İzmir’de bulunan Fransa’nın eski Atina Konsolosu Fauvel ile birlikte bu anlamda önemli bilgileri kayda geçirmiştir. Örneğin, Eski Smyrna üzerine ilk yüzey araştırmalarını yapmış (1825) ve bunu yayınlamıştır (1834). Değirmendağı’nda bulunduğu varsayılan Zeus Akraios üzerine öncü bilgileri in situ derlemiştir. Ve daha başka birçok konu…
AVUSTURYA İMPARATORLUĞU VE İZMİR
1806 yılında Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu’nun feshinden sonra kurulan Avusturya İmparatorluğu kendisine yeni pazar arayışında Osmanlı İmparatorluğu kentlerini hedefine koymuştu. Bu amaçla özellikle İzmir üzerine yoğunlaşmış ve birçok araştırmacı göndererek ticaret olanakları üzerine araştırmalar yaptırmıştı. Özellikle Kuzey İtalya şehirlerinin imparatorluk topraklarına katılmasına bağlı olarak bir zamanlar bu şehirlerden gelerek İzmir’e yerleşmiş olan Katolikleri tabiiyetine alarak onların hamiliğine soyunması imparatorluk ile İzmir arasında doğrudan bağ kurulmasını sağlamış oluyordu.
FACİANIN İZMİR’E ETKİLERİ
Kısacası bu bağlamda Baron bu süreç için çok isabetle seçilmiş bir kişilikti. Metternich ne kadar Osmanlı karşıtıysa Baron da o kadar Osmanlı/Türk dostudur… Baron bu yoğun trafik süreci içinde Navarin’e giden süreci de günü gününe not etmiş, tarihe inanılmaz tanıklık eden bilgiler bırakmıştır! Navarin ile ilgili olarak:
-“Navarin ile ilgili Avrupa basınında yer alacak haberler birer yalan olacaktır!”,
-“Bu haydutluk ve aptallık Avrupa’da nasıl bir övgüye mazhar olacak acaba?!” gibi cümleler kuran Baron, İzmir Kumandanı Hasan Paşa ile de iyi bir ilişki kurmuştur. Navarin günlerinde kentteki gelişmeleri şöyle aktarır: “…Bu filantropik baskından ilk haberi 27 Ekim bizim iki guletimiz İzmir’e getirdi. İlk gelen saat 1’de, diğeri de 1 saat sonra. Akşama doğru da Rose adlı İngiliz korveti geldi ve böylece katliam haberi yaygınlaşmaya başladı. Valinin gerekli önlemleri almak için yeteri kadar zamanı vardı. Şehirde ve kırsalda yaşayan Türklerin Navarin’de öldürülen 20 bine yakın dindaşlarının kızgınlıklarını intikam almaya dönüştürürlerse korkusu tüm Anadolu’yu sarmıştı. İzmir’de 80 bin Türk yaşamaktaydı. 28 Ekim sabahı erkenden Vali ile birlikte, körfezde bulunan İngiliz, Fransız, Avusturya, Amerikan ve Hollanda gemilerinin kıyıya tabanca atışı mesafeye yaklaşmasını sağladık. Yaklaşık 1000 askeri karaya çıkararak Frenk Mahallesi’nin kapılarına yerleştirdik. Özellikle İngiliz, Fransız ve Rus aileler Avusturya ve Hollanda konsolosluklarını doldurmuşlardı. Vali bu konsoloslukların çok iyi korunması talimatını verdi…”
Alınan önlemlerin mi yoksa başka unsurların mı etken olduğu bilinmez ama korkulan sonuç olmaz... İzmir’de karşı bir hareket meydana gelmez. Ancak bu çalkantılı günlerin yarattığı sıkıntılar içinde un ve ekmek karaborsaya düşer ve bu durum Haziran 1828’de kentteki ilk Türk kadın isyanının meydana gelmesine yol açar…