Bu yazı seçimden bir gün önce yazılıyor. Kimi köşecilerin en talihsizleri, yazısı pazartesi -bugün- yayınlanacak olanlardır. Öyle ya, yirmi dört saat sonra, baskın bir seçimin sonuçları belli olacak. Kampanya süresince utana sıkıla, çevresinden dolaşarak, hem nalına hem mıhına da olsa, bir şeyler yazıp, sütun ekran işgal ettiler. Savundukları ya da savunuyormuş gibi göründükleri kazandıysa beis yok, “Zaten ben yazmıştım, söylemiştim” diye şişinebilir, zaferden kıymık derleyebilirler. Ki en büyük şamata bu cenahtan çıkacaktır. Nicelerinin yazıları, konuşmaları, fotoğrafa girme çabaları hepimize “Aaa!” ya da “Haydaa!” dedirtecek, Aziz Nesin’in “Zübük”ü neden yazdığı bir kere daha anlaşılacaktır. Çünkü yine belleksizliğimize güveneceklerdir. AKP ve Erdoğan yeniden kazanırsa, elbette en büyük bayram yandaşlar için olacaktır, söylemeye gerek bile yok. Geçtiğimiz 16 yıl, bu özeti kanıtlayacak bin ibretle dolu. Peki ya tersi olursa?
Muhalefet kazanırsa, yeni bir dönem başlayacak. Meraklanmayın, o zaman da benzer şamatalarla muhatap olacağız. Basınından bürokrasiye, sporundan sanat dünyasına, kişiliksizlik gemilerinin tornistan manevralarını görecek, “Kandırıldım, aldatıldım” sızlanmalarından kulaklarımız patlayacak, medarı maişet düşkünlerinin “Viran olası hanede evlad-ü ayal vardı” zavallılıkları insanlığımızdan utandıracak. Onlar, önceki gün başkasını, dün ötekini, bugün berikini alkışlamaktan utanmazlar. Fırıldaklığı “değişim”, dönekliği “zamanın ruhunu yakalama” diye pazarlarlar. Örneğin, birlikte poz verip methiyeler yazdıklarını unuttuk sanıp, başkalarını darbeci yobazın suç ortağı diye karalayıp ihbar ederek, hayatları mahvedebilirler. Bizim oyun yazarlığı için, ne bereketli tiplerdir bilemezsiniz. Kimse onlara benzemesin, bu yaratıklar insanlığın başına artık dert olmasın diye yazarsınız. Mideniz bulansa da, bu tipleri saptamanız ve anlatmanız görevinizdir çünkü.
Bir de üçüncü kesim var ki, anmamak haksızlık olur. Onlar sanki seçim yokmuş, sanki bu ülkenin varoluşu ve geleceği belirlenmeyecekmiş gibi, şairanelik, ediplik, masal anlatıcılığı, “sevelim sevilelim, bu dünya kimseye kalmaz” söylemleriyle, vaziyeti idare ettiler. Oysa gizlendikleri paravanlar, birer hayatı savunma cephesiydi. Birkaç yiğit sanat emekçisi dışında, sanatın hayatı, hayatın bugünlerde bir ülkeyi sahiplenmek olduğu düşünülmedi, dile getirilmedi. Örgütlenmeler kendilerini taca attı. İnce’nin şiirleri, şiir kitabına dair tuhaf kritikler ve MSÜ Devlet Konservatuvarına tebelleş olma saçmalığı sayesinde, ahali sanata dair de iki söz işitebildi. Oysa söylenen ve dayatılan her şey, bir ülkenin sanatını ve yaşam kültürünü hedef alıyordu. Bu nedenle, kimi dostların “Sen sanat yazısı yazacağına, siyaset yazıyorsun” mealinde yaklaşımları, son dönem çabalarımıza dair doğru ama eksik belirlemelerdir. Umuyor ve diliyorum ki, önümüzdeki hafta yalnızca sanattan söz edebilirim. Öyle özledim ki…
Nazım Hikmet’in Kartallı Kazım’ı gibi, biz yine işimize gücümüze bakacak, bizi biz yapan değerlerle, ülkemiz ve insanlık için düşünmeyi, konuşmayı sürdüreceğiz. Daha yaşanır bir ülke, daha güzel bir dünya umudumuzdan verimler derlemeye çalışacağız. Ama hepsinin manifestosu şu olacak:
Devletin şirket, hükmetmenin zevk-ü safa, bürokrasinin kulluk, basının yalakalık, sanatın şaklabanlık ve ruhsuzluk, yurttaşlığın ihbarcılık, demokrasinin cehalet ve cehaletten kan emicilik, ikbalin gericilik, mutluluğun kölelik, insanlığın insanlıktan vazgeçiş, yurtseverliğin tarihi inkâr, milliyetçiliğin omurgasızlık, dindarlığın yobazlığa hizmet, umudun boyun eğmek, kalbin teslimiyet, beynin süngerleşme, yarının dilencilik olmadığını bu ülke mutlaka öğrenecek. Bunu mutlaka başaracağız, çünkü başka ülkemiz yok. Rengi fark etmez, hödüklük uzak olsun!
Bu yazı, seçim sonuçlarının duyurulmasından sonra okunacak. Şimdi bir cumartesi gecesinde demokrasi, çağdaşlık, laiklik, insanı ve dünyayı onurlandıracak bir gelecek inancıyla yazılıyor. Çünkü koşullar ne olursa olsun, bize umut yakışır. Bu köşede kültür ve sanata dair tek satır, bu umuttan ve dünyaya bakıştan uzak olmayacak. Bir kere daha anımsatırım.