İzmir’de Bucalılar'ın hergün önünden geçtikleri ve 1959 yılından bu yana hizmette kalan Cezaevi artık ömrünü tamamladı ve içindeki mahkumlar başka yerlere nakledildi. Sanırım Adalet Bakanı Abdüllatif Gül’ün geçen haftaki kent ziyaretlerinde bu tesislerin bundan sonra nasıl kullanılacağı konusu da gündeme gelmiştir ama şimdilik, İzmir Cumhuriyet Başsavcısı Durdu Kavak, Adalet Bakanlığı personelinin eğitim göreceği bir eğitim merkezi olarak projelendirildiğini bildirdi.
Buca Belediye Başkanı Erhan Kılıç da bu sürecin Buca’nın en büyük sorunlarından biri olan trafik sorununun da çözümü için tarihi bir gelişme olduğundan bahsederek cezaevi kampüsünün üst kısmındaki jandarma lojmanlarının kaldırılmasıyla Adnan Kahveci Caddesi’nin kesintisiz hale geleceğini ve Buca trafiği için bir miladın gerçekleşeceğini vurguluyor.
Doğrusu gerek Adalet Bakanlığı Eğitim Tesisi gerekse Buca’nın ulaşım altyapısına yönelik projeler için söylenecek söz yok ancak bu tarihsel alanın çok katmanlı, eğitim, müze, sosyal donatı alanları ile tüm Buca’nın hizmetinde dönüştürücü bir dev projeye evrilmesi için hiç bir engel yok. Halka açık onlarca dönüm içinde üniversite eğitim binaları, spor tesisleri, müze kompleksleri, açık ve kapalı konser alanları, her mevsim açık olacak sergi alanları ile küresel bir örnek oluşturmak mümkün. Bunun için hem finansal imkanlar hem de vizyon, gerek yerel yöneticiler gerekse ilgili Devlet kurumlarının liderlerinde sözkonusu olduğuna inanıyorum. Bence Cumhurbaşkanlığı, Adalet ve Kültür bakanlıkları, üniversiteler ile Buca ve Büyükşehir başkanlıkları bir araya gelip birden fazla proje oluşturarak yerel halkın oyuna sunmalı, bir lokal referandum ile belirlenen eser hayata geçirilmelidir.
Buca Cezaevi, tarihi boyunca şu ana kadar 600 binden fazla hükümlü ve tutukluyu barındırdı. İnşa edildiği dönemde Bayrampaşa Cezaevi ile birlikte Türkiye'nin en büyük iki ceza infaz kurumundan birisiydi. Buca, Adalet Bakanlığı'nın Birleşmiş Milletler Minimum Cezaevi Standart Kuralları, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin tavsiyeleri Avrupa Cezaevi Kuralları, yine Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin Tehlikeli Mahpusların Hapsedilmeleri ve Tretmanları Hakkındaki R 82-17 sayılı Tavsiye Kararı, ulusal yasalar olan 3713 ve 4422 sayılı Kanunlar ve İnfaz Tüzüğünün 78/B maddesine uygun olarak hayata geçirilmiştir. Dolayısı ile BM ve Avrupa Konseyi gibi küresel referanslarla kurulmuş bu tesisin ömrünü tamamladıktan sonra da sosyal ve kültürel bağlamda en az öncekiler kadar yüksek standartlarla dönüşerek İzmir ve Buca’nın yaşamına olumlu farkındalık katmasını umuyorum.
Suçlu insanların topluma uyum ve rehabilitasyonun sağlandığı 60 yıllık bir kurumun yeni formasyonu ciddi bir sosyokültürel olgu olacaktır. Suç ve islah kavramlarından toplumsal adalet ve sosyokültürel spectrumun olumlu dönüşümüne yol açacak küresel açılımlı yeni proje, sadece Buca’yı değil İzmir ve ülkeyi ivmelendirecek bir potansiyelde olacaktır.
Ceza İnfaz Kurumları'nda 2002 yılından itibaren yeni bir yapılanma kapsamında standartlara uymayan 360 ceza infaz kurumu kapatılmıştı. Kapatılan Ulucanlar, Bayrampaşa gibi tarihi yapıların aralarına böylece Buca da katılmış oldu. Orhan Gencebay ve Necla Nazır gibi ünlü aktör ve aktristlerin oynadığı "Ben Doğarken Ölmüşüm" ya da İrfan Atasoy ve Hamiyet Yankı'nın rol aldığı "Susuz Yaz"a da mekan olan Buca Cezaevi, İbrahim Tatlıses, Bülent Ersoy ve Berber Yaşar gibi ünlü konuklara da ev sahipliği yaptı. İsyan, yangın, açlık grevleri ve firarlarla da gündeme gelen 80 dönümlük arazi artık yeni bir sayfa açmak arifesinde.
Esasında bu dönüşümün mikro modelini İş Bankası Genel Müdürü Adnan Bali, İslahiye Cezaevi'nde gerçekleştirdi. Kaybettiği annesi Sabiha Bali ismini verdiği tesis, mahkumların çilesini doldurduğu bir mekandan İslahiye ilçesinin örnek bir kültür tesisine yani çağdaş bir ilçe halk kütüphanesine dönüştürüldü.
Ya da Madrid dahil Avrupa ülkelerinde örneklerini gördüğümüz El Retiro Park gibi açık hava sergi alanları, park donatıları ve sanat müzeleri şeklinde halkın moral değerlerini besleyecek mekanlar yaratılabilir.
Sonuçta Buca ve İzmir’i dönüştürecek son büyük alanlardan birisi olan bu 80 dönümlük arazi müze, park, üniversite şeklinde küresel bir projenin yaratılabileceği potansiyel bir alan. Umarım heba edilmez.