Tahammül sınırlarımızın zorlandığı günlerdeyiz. Demokrasinin ve hukukun ayaklar altına alındığı, bir muhalefet liderinin tehdit edilebildiği bir ortamda, ülke ekonomisinin dar boğazda olduğu apaçık ortadayken, yetkililerin çıkıp ekonomimizin uçuşa geçtiğini açıklayabiliyor; salgının tüm ülkeyi sardığı, yoğun bakımların doluluk oranının zirve yaptığı tüm hekimlerce belirtilirken, sorumlu makamlarda oturanlar çıkıp, salgınla mücadele konusunda dünyanın en başarılı ülkelerinden biri olduğumuzdan söz açabiliyor. Vaka sayılarının açıklanmadığı, bu konuda ya da başka konularda hükümeti eleştirenlerin yargılanma tehdidi ile karşı karşıya olduğu günlerden geçiyoruz.
Hastaların ilaca, henüz hastalanmayanların grip ve zatürre aşısına ulaşamadığı, ağır hasta değilsen hastanede tedavi şansının, entübe edilme imkanının kalmayacağı günlerin çok yakın olduğunu belirten, salgınla mücadele için tam kapatmanın zorunlu olduğunu söyleyenlerin ‘vatan hainliği’ ile suçlanabildiği günlerde, tahammül sınırlarımızın zorlandığını söylemek de yasak mı acaba? Ülkenin kaynaklarını sömüren, haksız kazanç sağlayan ‘iş adamları’na hiçbir kısıtlama getirilemediği, onlardan hiçbir fedakarlık talep edilmediği - edilemediği- için, alış veriş merkezlerinin, iş yerlerinin, fabrikaların belirli bir süre için kapatılması gibi - başka ülkelerde başarılı sonuçları görülmüş - önlemlerin alınmamasını (her zaman olduğu gibi, ilk gözden çıkarılanların sanatçılar ve sanat mekanları olmasını) da suskunlukla karşılamamız isteniyor.
Ülkemizin tarihinde, gerçekleri söyleyenlerin hapislere, sürgünlere, hatta idam cezasına mahkum edildiği dönemler yaşandığını biliyoruz. İşte, onlardan biri, toplumcu gerçekçi edebiyatımızın büyük ozanı Enver Gökçe’nin 39. ölüm yıldönümü bugün. Üstelik, 2020 yıllı şairin 100. doğum yılı… Onu, ‘Dost’ adlı uzun şiirinin son bölümüyle anmak istiyorum.
Sana selâm olsun / Hürriyetlerin meçhûl olduğu dünya
Canım Türkiye / Memleketimiz!
Çalışan halklarıyla ümmi / Çalışan halklarıyla garip,
Irgadı, esnafı, madencisi, iptidai aletleri / Kadınları, erkekleri, hapishaneleri;
Başı boş suları, dumanlı vadileri, yoz topraklarıyla, / İşsizleri, realist şairleri, mücahitleri,
Sokak şarkısı, keten helvası, / Akşam Haberleri satanlarıyla memleketim!
…
Sana selâm olsun / Sürgünler, mahkûmlar, hastalar!
Alacağın olsun / Seni İstanbul seni
Seni Bursa, Çankırı, Malatya, / Sizlere selam olsun üniversiteler!
Öğretmenleri alınmış kürsüler, / Öğretmenler!
Sizlere selam olsun / Hürriyeti yazan eller, dizen eller!
Sizlere selam olsun makineler / Entertipler, rotatifler, bobinler!
Bu gülünç, aşağılık, / Namussuz şeyler dışında.
Sana selâm olsun / Zincirin, zulmün kâr etmediği
Büyük tahammül!
…
Gel günlerim gel de dol! / Gel Aydınlım, İzmirlim,
Gel aslanım Mamak’tan / Erzincan’dan Kemah’tan!
Düşmanlar selâm ister / Gözden, gezden, arpacıktan!