“3 yüzyıl önce Kripton gezegeninde ilk ‘metahuman’ yaratıldı. 30 yıl önce, Kripton gezegeninin yok olmasından önce bir bebek ailesi tarafından dünyaya gönderildi. Bebek Kansas’a düştü ve orta halli bir karı-koca tarafından evlat edinildi… 3 yıl önce Clark Kent süper güçlerinin farkına vardı… 3 hafta önce Boravia güçleri Jahanpur‘u işgale başladı… 3 saat önce Metroplis’de Hammer Süperman’e saldırdı… 3 dakika önce Süperman ilk yenilgisini tattı”… Film, Süpermen’in izleyeceğimiz hikayesinin öncesini anlatan bu cümlelerle başlıyor.
Gücünü sarı güneşten alan Süpermen dünyayı kötülerden kurtarma görevini başarıya ulaştırmak üzere zorlu bir mücadeleye girişiyor. Karşısında dijital teknolojilerin efendisi, UltraMan’in yaratıcısı Luthor şirketinin sahibi Lex Luthor var. Gezegen izleme sistemi ile dünyanın herhangi bir köşesinde olup bitenleri izleme olanaklarına sahip (Elon Musk’ı anımsatan) acımasız bir patron… Süpermen’in düşmanlarından biri de Boravia ülkesinin (İsrail diye okuyabilirsiniz) zalim diktatörü; Jahanpur’u işgal ederek halkı kurtaracağını savunan faşist lider. Elbette kendisine silah satan Luthor’la içli dışlı…
Diğer Süpermen’lerde görmediğimiz başka kahramanları da var filmin. Lord Tech Inc’in ‘Adalet Çetesi’ (DC evreninin kahramanları) Süpermen’e yardım ediyor. (Lord Tech olsa olsa İlahi Adalet’tir!) Bu arada Kriptonlu baba Jor-El ve anne Lara‘nın mesajındaki anlaşılmayan bölümün Luthor şirketinin teknisyenlerince çözülmesi Süpermen’i kendi genleriyle hesaplaşmaya yönlendiriyor. Biyolojik anne-babası çocuklarını dünyaya gönderirken kaydettikleri mesajda “Oradaki insanlar çok basit, ruh ve beden zayıflığından maluller. Onları kurtarmak için çok eş alıp çoğalmalı, dünyanın hakimi olmalısın. Bunun için de acımasızca yönetmek zorundasın” demişler. Luthor bu mesajı değerlendirmekte gecikmiyor; elindeki medya gücüyle Süpermen’i dünyayı ele geçirmek üzere gönderilmiş bir uzaylı olarak tanıtarak kısa sürede halkın gözünden düşmesini sağlayıveriyor.
Bu mesajı gören Süpermen bir şok yaşıyor. Çünkü kendisini evlat edinen ve yetiştiren babadan öğrendiği iyilik, merhamet gibi duygularla büyümüş; süper-güçlerinin farkına vardığında bu gücü insanlık yararına kullanma kararını vermiş. Onu yetiştiren ‘baba’nın “Yabancı olma” diye bir öğüt verdiğini anımsıyor (Bir göçmen olarak içinde yaşadığın topluma entegre olmalısın demek istiyor). Bir başka sözü de “Seni sen yapan kendi kararlarındır”... Süpermen bu şoku atlatırken, seyirciye şu mesajı veriyor: genlerimizde kötülük olabilir ama biz bunu yenecek iradeye sahibiz.
Jahanpurluların (Filistinliler diye okuyabiliriz) Süpermen’e umut bağlaması sahnesi ile DC Stüdyolarının Amerikan sistemine bir selam gönderdiği söylenebilir. Tabi, bu umutların gerçeğe dönüşüp dönüşmeyeceği hakkında bir şey söylemiyor film. Yalnızca Süpermen’in Boravia işgalini durdurmasını göstererek umudun ‘barış’ta olduğunu söylüyor. Filmi biraz deşerseniz sayısız gönderme çıkacak karşınıza. Bunların başında Yahudilikle ilgili referanslar geliyor. Süpermen 1938 yılında bir çizgi roman kahramanı olarak doğmuş. Yazarı-çizeri ve yayıncısı Yahudi göçmen ailelerin çocukları. Dolayısıyla göçmenlik ve Yahudi kültürüne ilişkin çok sayıda referans var bu çizgi-romanda.
Marvel Studio filmleriyle tanınan yönetmen ve senarist James Gunn’ın Marvel evreninden DC evrenine transferi hayırlı olmuş bence. Yönetmen, Süpermen efsanesini dünyamızın güncel sorunlarıyla harmanlayarak yalnız süper-kahraman filmlerinin gedikli müşterisine değil, dünya ahvalinden şikayet eden sinemasever kitleye de hitap etmeyi başarıyor. Filmin yapay zekadan destek alarak yaratılmış yapım tasarımı son derece başarılı. Süpermen / Clark Kent’de David Corenswet (Süpermen’i Christopher Reeve’le tanıyıp sevenleri düş kırıklığına uğratmayacak), sevgilisi Lois Lane’de Rachel Brosnahan, Lex Luthor’de Nicholas Hoult, Lara’da Angela Sarafyan ve Jor-El’de Bradley Cooper rollerinin hakkını veriyor. Sonuç olarak, Marvel ve DC stüdyolarının salt aksiyona dayalı yapımlarının ötesine geçen, izlerken düşündüren bir film. Kimlik, aile, iyilik, kurtarıcılık, iktidar, kitlenin kaypaklığı, medyanın iktidar borazanlığı, teknolojik gelişmelerin kötü amaçlar için kullanımı gibi temalarla güncel politik sorunları iç içe vermeye çalışan, seyir zevki yüksek bir Amerikan filmi var karşımızda. DC Stüdyolarının bu sekizinci Süpermen’le izleyici rekorları kırması şaşırtıcı değil. Türün diğer örneklerinden farklı olarak siyasal bir mesaj iletme kaygısı var. Klasik ‘Süpermen’in hümanist yaklaşımını koruyarak, sömürgeciliğe, yabancı düşmanlığına karşı çıkan filme ilişkin farklı okumalar yapılabilir.
Süpermen, Amerika’ya bir başka gezegenden gelmiş bir ‘göçmen’. Amerikan halkının taptığı bir kahramanı bir anda karşısına alıp, ‘düşman’ olarak nitelendirebildiğini görüyoruz filmde. Amerika’daki ve başka ülkelerdeki demokratlara sempatik gelecek barışçı bir mesaj ilettiği, bir yandan da Yahudiler için bir tür ‘rehabilitasyon’ işlevini yerine getirdiği söylenebilir. Evet, genlerimizde bu şiddet olabilir ama bilgi ile bunun üstesinden gelebiliriz diyor film. Süpermen’in Kripton’daki ailesinden gelen mesajdaki “Dünyadaki kötülüklerle mücadele ederken acımasız ol” sözleri ABD’nin emperyalist yayılmacı politikasında üstlendiği ‘kurtarıcı’ rolünü, barış ve gelişme için yola çıkıldığında şiddet kullanmanın mubah, hatta gerekli olduğu savını çağrıştırarak, neo-con’cu ABD politikalarına ve İsrail devletinin faşist yöneticilerine eleştiri oklarını yöneltiyor.
Günümüzde İsrail devletini yönetenlerin uygulamaları dünyanın dört bir yanındaki demokratlar, barış yanlıları tarafından eleştirilirken, ABD’nin büyük stüdyolarından birinin bu çizgiyi savunması şaşırtıcı değil. İsrail’de ve dünyanın başka köşelerinde yaşayan tüm Yahudileri ırkçı, sömürgeci olarak görmemek gerekiyor. İsrail halkının bir bölümünün, Netanyahu’yu protesto etmek için sokaklara çıktığını biliyoruz. Dolayısıyla bu bir ‘aklama’ sayılabilirse, rejimin değil, bir halkın aklanması… Ona da bir diyeceğimiz olmaması gerekir.