Bazı yazarlar konuyu daha cazip hale getirmek, ilginç olmasını sağlamak için “kafamda deli sorular” cümlesiyle giriş yaparlar... Artık böyle şeylere gerek yok. Çok acayip bir ortamda yaşıyoruz. Soruların deli, hatta zır deli olmasına gerek yok. Sıradan bir sorunun bile karşılığını alamaz olduk. Mesela PKK ile ne yapılmak isteniyor?
İktidar ortağı partinin lideri, Abdullah Öcalan'ı meclise davet ediyor, ardından affedilmesini sağlayacak umut hakkından söz ediyor. Ortalık birbirine giriyor. Günlerce üzerinde konuşuluyor. Hatta en büyük sorun olan ekonomi bile ikinci plana itiliyor. Sonra bir bakıyorsunuz bazı belediye başkanları terör örgütünün bazı üyeleriyle görüştüğü iddiasıyla görevden alınıyor ve yerine kayyum atanıyor. Bu kez hep beraber bu olaya kilitleniyoruz. Kilitleniyoruz da sorumuza cevap alabiliyor muyuz? Tabii ki hayır!
***
Türkiye'nin vicdanı haline gelen bir başka olayda hepimiz soruyoruz: Katil kim?
Olayın içinde vahşi senaryo var. Sapık ilişkiler var. İhanet var. Sadece ne yok? Katil kim? Sorusunun cevabı yok. Önceki gün mahkemesi olduğu için televizyonuyla, gazetesiyle, sosyal medyasıyla pür dikkat olayın içindeydik. Böyle giderse daha çok mahkemeler kurulacak ve biz yine üzgün bir şekilde, alamadığımız cevapların kaygısıyla yaşamaya devam edeceğiz.
***
Sosyal medyadaki yorumları inceledim. Vicdanen kabul edememişiz. Çok büyük bir üzüntü var. Bunun sonucunda kin ve nefret var. Ama en çok da “Narin'i koruyamadık” cümlesi var.
Koruyamayız... Çünkü o güzel, sevimli, neşeli, sempatik Narin Kız en çok korunması gereken yerde, ailesinde... Kimsesiz çocuklar için koruyucu aileler teşvik ediliyor. Niye? Çocuklar aile sıcaklığını yaşasın, güven ortamında büyüsün diye... Peki burada ne oluyor? En güvenilmesi gereken yer, en güvenilmez ve vahşi bir yer haline geliyor. Yıllarca aile kurumumuzun sağlamlığıyla övündük. En büyük krizlerde ona güvendik. Eğer aile de giderse eyvah!