2003’te yaklaşık 100 milyon TL ile başladı.
2013 sonuna gelindiğinde 1 milyar 240 milyon TL oldu.
2015’te toplam l milyar 773 milyon 235 bin liraya çıktı.
2016 yılında 1 milyar 616 milyon 167 bin liraya ulaştı.
2017 yılının ilk iki ayında yapılan harcama tutarı ise 446 milyon 129 bin lirayı buldu.
Bu hızla gidilirse, yıl sonunda 2.5 milyar lirayı geçecek...
***
Yukarıdaki rakamlar nedir diyorsunuz.
Devletin “örtülü ödenek” harcamaları.
5018 sayılı kanunun yirmi dördüncü maddesi uyarınca tanımlanan örtülü ödenek, kamu yararı ve ülke bekası adına yapılan kapalı savunma (gizli savunma) ve kapalı istihbarat (gizli istihbarat) hizmeti, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin itibarı, yüksek menfaati, güvenliği, üst düzey sosyal, siyasi ve kültürel vaziyetler gibi durumların gerektirdiği hallerde hükumet ve bağlı birimleri tarafından harcanmak üzere başbakanlık bütçesi dahilinde ayrılan ödenektir.
Genelde, Başbakanlar tarafından halef-selef durumunda sözlü olarak birbirlerine aktarılır.
Cumhuriyet tarihimizde “skandal” diyebileceğimiz örtülü ödenek harcaması, Tansu Çiller'in başbakan olarak “görev yaptığı” dönem içindedir.
Türkiye’nin ilk kadın Başbakanı Tansu Çiller, (hala kanıtlanamayan suçlama odur ki) devrin ünlü dolandırıcısı Selçuk Parsadan'a örtülü ödenekten para aktarmıştır.
***
Örtülü ödenek artışı, AKP iktidarı ile birlikte baş döndürücü hızla artarken, her yıl rekor üzerine rekor kırmaktadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın seçilişine kadar sadece başbakan tarafından kullanılan örtülü ödeneğe, çıkarılan yasa ile Cumhurbaşkanı da ortak olmuştur.
***
Bir başka ilginç rakam grubu daha var...
2004'te 226.8 milyon TL, 2006'de 303.8 milyon TL, 2008'de 454.2 milyon TL, 2010'da 547 milyon TL, 2012'de 662.2 milyon TL ve 2014'te 802.2 milyon TL.
Her yıl düzenli bir artış var.
Peki bu rakam grubu kime ait?
Elbette “tarafsız yayıncılık” yapması gereken TRT'ye...
Kullandığımız elektrikten aldıkları parasal paylar yukarıda saydıklarım.
Buna rağmen “zarar” içinde...
Üstelik “tarafsızlık” ilkesini de her dakika çiğneyerek?
***
Hızla referanduma gidiyoruz.
En büyük “şikayet” iktidarın, devletin bütün olanaklarını kullanarak “evet” çıkması için çabalaması.
Cumhurbaşkanı'nın, Başbakan'ın, bütün bakanların “evet” için yaptığı geziler, gezilerin harcamaları devletin yani “hepimizin” cebinden çıkıyor.
Yani hükumet, “hayır” diyecek olanların da cebinden çıkan para ile “evet” çalışması yapıyor.
Hak mı, hukuk mu?
Hukuki alt yapısı elbette var.
Ama hak?
İşte o yok...
***
Her daim “Müslümanlığın erdeminden” dem vurup, kendisini dünyadaki bütün Müslümanların “hamisi” olarak gören iktidar, Müslümanlığın en önemli kuralı “hak” konusunda haksız...
Hazreti Ömer'in “devletindir” diye özel işlerinde söndürdüğü mumun hikayesiyle övünen siyasi yapıdan, örtülü ödeneği sürekli artıran, devletin tarafsız TRT'sini “iktidar borazanı” yapan bir kuruma dönüştüren iktidara sürüklendik.
Bu mu Müslümanlık?
***
“Devletin malı deniz, yemeyen domuz” özdeyişini haklı çıkarırcasına, har vurup harman savrulan vatandaş vergilerini bu düzende sorgulamıyorken, bir de “tek adamın yönettiği” ülkede nasıl sorgulayabileceğimizi hayal bile edemiyorum.
O yüzden Hazreti Ömer'den geçtim, sıradan adalete bile muhtacız.
***
Benim vergilerimle kendi siyasi “ikballerini” kurtarmaya çalışanlar ile, tarafsızlığını unutup “borazanlık” yapanlara sesleniyorum.
Hakkım size helal değildir.
Bilginiz olsun da, yarın divanda karşınıza dikildiğimde şaşırmayın...