"11 Eylül 1994'te hayatımda ilk kez Polatlı'ya geldim. Artık Harbiye'yi bitirmiş genç bir teğmendim. Uygulamalı sınıf eğitimi görüp, topçu subayı olmak ve oradan da kıtaya çıkmak için topçu okulunda subay temel eğitimi alacaktım. Toz içerisinde, kurak, ağaçsız, bu küçük ilçeyi ilk başta hiç sevmedim. Acıkır (Sakarya Kışlası) atış ve eğitim alanı daha da iç karartıcıydı. Keçinin sevmediği ot burnunun dibinde biter derler. Sınıf okulundan sonraki ilk kıta görevim de burada oldu. Yaptığım ilk görev de muhafız takım komutanı olarak Sakarya Zaferi törenlerine katılmaktı.

Daha sonrasında, orada görev yaptığım süre boyunca Polatlı'yı ve çevresini adım adım dolaştım. Zaman geçtikçe Sakarya Savaşı'nda yaşananları daha iyi anlamaya başladım.

Çevrede gittiğim her yerde mermi çekirdekleri, kemik parçaları, şarapnel parçaları vardı. Özel birşey yapmanıza gerek yoktu, elinizle hafifçe toprağı eşelemeniz yetiyordu.

***
Yokluk içerisinde, 22 gün, 22 gece mermiyle, dipçikle, dişle, tırnakla, kanla terle o mevzileri tutmak… 200 yılı aşan gerileyişe dur demek… Son kaleyi, canının kalan son feriyle savunmak... Tüm o cephe hattıyla irtibat kurmak, mühimmat ve yiyecek götürmek, yaralıları tahliye etmek... Sanılandan çok büyük, çok meşakkatli, çok kutsal bir işti.

Bazı tepeler vardı ki, savaş boyunca neredeyse her gün el değiştirmişti. Gündüz düşmanın ateş gücü ve sayı üstünlüğüyle ele geçirdiği mevzileri, gece Mehmetçik süngü hücumuyla geri alıyordu. Süngü hücumunu size nasıl anlatabilirim bilmiyorum. Gırtlak gırtlağa girdiğin düşmanın terini, nefesini hissetmek; kestiğiniz yerden akan kanın her yerinize gelmesi, boşalan iç organlardan gelen ağır koku... Yeryüzünde cehennem varsa, işte orası.

Yıllar sonra, o destanı yazanların, dedelerini unutmamış bir torunuyla tanıştım. Her bir şehidin mezarını bulmaya yemin etmiş, bu vatanı beklerken kendisi sahipsiz kalmış vatan evladına Fatiha okunacak bir taş vermeyi amaç bellemiş biriyle tanıştım: Dr. Selim Erdoğan Hoca.

****
O savaşı anlamak istiyorsanız, 22 gün 22 gece boyunca uykusuz kalın. Başınıza topçu gülleleri yağdığını hayal edin. Doğru dürüst yemek gelmediğini, gelse de yiyecek zaman olmadığını hayal edin. Mevzinin hemen önünde Ağustos sıcağında hemen çürümeye başlayan cesetleri düşünün. Ben tüm bunları düşündüm. Acıkır çölünün verimsiz topraklarını gezerken, toprağın yüzünde yara gibi hala duran mevzileri dolaşırken, elime aldığım bir avuç toprakta un ufak olan kemik parçalarını görürken. Lütfen, gidin ve oraları görün. O yiğitlerin ruhuna bir Fatiha okuyun. Selim Erdoğan Hoca ve mürettep müfrezeye de bir teşekkür edin.  Kaybettiklerimizi bulmaya yardım ettikleri için... Kalın sağlıcakla. 
İmza; Godirikli Dombay"
Bundan güzel anlatılamazdı; zafere giden yolda kanlı savaş Sakarya...

****
Dünyanın en uzun, Kurtuluş Savaşı’nın da dönüm noktasıdır Sakarya Meydan Muharebesi. "40 yaşındaki komutan"
Mustafa Kemal Atatürk’ün “Hattı müdafaa yoktur; sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır” emrini verdiği efsaneler efsanesi muhaberedir. Türk tarihinin kilometre taşlarındandır. Bir ölüm-kalım savaşıdır. Milli Mücadele'nin en önemli noktalarından biridir de... 

****
Emekli General Naim Babüroğlu'nun tespitleridir; "Sakarya Meydan Muharebesi, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın ve vatandan, milletten başka sevgili bilmeyen o kuşağın eseridir... Sakarya Meydan Muharebesi kazanılmasıydı, 30 Ağustos 1922 zaferi olmazdı...

Cumhuriyet olmazdı... Son Türk Devleti de tarihe karışmış olurdu... Türk tarihinden Sakarya Zaferi’ni çıkarın geriye Türklerin olmadığı işgal edilmiş bir Türkiye kalır. Türkiye’den Atatürk’ü çıkarın, geriye Afganistan kalır."

Başta Mustafa Kemal Atatürk ve O’nun aziz silah arkadaşları olmak üzere, o kahraman kuşağı saygı ve minnetle anıyoruz... O ünlü emrin verildiği Sakarya Meydan Muhaberesi bugün 103 yaşında!