Adına ömür dediğimiz süreçte ne çok hüzün, sevinç, umut, acı, coşku, ayrılık, kavuşma, aşk, telaş, kaygı, mutluluk, çelişki yaşıyoruz. Duygunun renkleriyle günlerin aralıklarında buluşuyoruz.
Çocukken, delikanlılıkta, gençlik yıllarımızda günler daha mı yavaş geçiyordu diye soruların da çoğaldığının ayrımındayız. Bunları sesli düşünürken, yalnızlığın külrengi köşelerinde dingin otururken, sayısal yaşın kalp atışlarını duyumsarken, daha çok düşünür olduk sanki!
Koca kentlerin pençesine attık kendimizi; sokaklarda, caddelerde adımları hızla açtıkça, otobüslerde, dolmuşlarda, trenlerde, vapurlarda gün içi yolculuklar yaptıkça, günün nasıl geçtiğinin ayrımına varamıyor gibiyiz. Hele şiirle, yazıyla, öyküyle, sanatla, yazınla, dergiyle, kitapla, izlenceyle iç içeyseniz, günü 24 saatten daha çok artırmanın yolları var mı diye geçiyor içimizden.
Yok elbette... Günlere gün katarken, yılları yıllara eklerken, yaşların sayısal çevrimine de hızlı biçimde giriyoruz!
Geçmişe dönük yıllar, çocukluğun sopa atına, çemberine, topacına, elişi kâğıtlarına, birdirbirine, sapanına, kara dut lekesi bulaşmış mintanına, kır yollarına, böğürtlen patikasına götürüyor belki de içindeki çocukla şair. Bu geriye dönüşlerin, geçmişe bakışların, bir tür avunma, oyalanma, düşlenme, kurgu alanını genişletme çabaları olduğunu da varsayabiliriz.
4 Ağustos yaş günümmüş; karım Sevgi, kızım Senem, oğlum Okan anımsattılar.
Uzun yaşamak mı, yaşamı doğru tanımlamak mı, yaşamdan tat almak mı, yaşamı doğru algılamak mı? Ne sorarsanız, ne yorum getirirseniz doğrudur. Kuşkusuz yaşamayı değerince, önemince, anlamınca, yaşanması gerektiği biçimde yaşamak doğru.
Biliyorum 1946 herkes için anlamı, önemi olan bir tarih sayılmaz; ama benim için ayrıcalığı olan bir zamanı imler. Gaziantep’in yanıbaşındaki Oğuzeli’nin hem ilçe oluşunun, hem de benim doğumumun özel tarihidir 1946 yılı.
Geriye dönüp bakarsam, yılların üstünden fırtına gibi geçen, bunca yaşı tenime yamayan ben miyim diye söylenebilirim. İyisi mi hüzne, kırgınlığa, acınmaya yelken açmadan, yeni yaşımı bugünden DİNGİN SÖZLER AVLUSU kitabıma da aldığım şiirimle kutlayayım, teşekkür edeyim yeni yaşıma. Salt yetmişten yetmiş bire atlayarak!
kaç yıl, kaç mevsim, bildim bileli kendimi
saatlerin sesi eksilmez
duvarım, kolum, masam çın çın,
kerevetimde beyaz yorgunluk.
eski yaşlarımı ayırdım bir yana
hüzne yatırdım şarkılarımı
yeni yaşıma kuruldum
yetmiş bir yaş ne ki dedim kendime;
yetişmiş bir olgunluk.
ödülümü sundum bedenime; organlarıma büyük teşekkür.
yıl bin dokuz yüz kırk altı;
Oğuzeli bir kasaba şenliği
ince çığlıkla ahaliye katılmışım!
yıl iki bin on yedi; kırk yılımı harcamışım İzmir’de.
demek ki ömrümün çoğu bu yaşanacak kentte;
şiire sevgi, şaire saygı İzmir’e teşekkür!
yetmiş bir yaş yolun kaçta kaçı eder
sormadım!
içimdeki çocuk susturuyor,
çekiştirip duruyor kır saçlarımdan,
haylazlığı üstünde.
uzun ömür diye sesleniyor dilim arkamdan.
ah be büyümeyen çocuk sana da teşekkür!