Bu yazı dizisinde kendi doğal akışında, ağırlıklı olarak şiir/şehir ilişkisi ve İzmir için yazılmış şiirler üzerinden ilerledik. Bu bölümde ve sonrasında farklı yıllarda İzmir’e uğramış, bir süre kalmış, izlenimlerini kaleme almış, büyük dünya yazarlarından da örnek vermek istiyorum

Kısa bir bilgi notu paylaşayım. Böyle bir yazı dizisini kaleme almamızın nedeni, tamamen kentlilik bilincine bir katkıda bulunma isteği. Çünkü kentlerin ruhu bilinmek ister. Gelecek bilinci ise aynı zamanda tarih bilinci. İzmir’in geçmişinin değerini bilmeden, geleceğini kurgulamak mümkün değil. Umarım sevgili okurlar, bu yazı dizisini takip ederken bu bakış açısını paylaşarak çoğaltırlar. İzmir’in geçmişini daha iyi tanımaya çalışırken, hepimizin etkilendiği çok fazla sayıda kaynak olmuştur. Ben de çok sayıda kaynaktan etkilendim. Kütüphanemi karıştırırken, Paris’te yaşayan tarihçi ve yazar Marie-Carmen Smyrnelis’in derlediği ve İzmir’in kozmopolit zenginliğini ortaya koyan “İzmir 1830-1930 Unutulmuş Bir Kent mi?” adlı kitaptan, yıllar önce altını çizdiğim satırlarla karşılaştım. (İletişim Yayınları)

İzmir 1830 1930 Unutulmuş Bir Kent Mi

Kitap “Doğu’nun küçük Paris’inde” yani İzmir’de; Müslümanlarla birlikte, Ortodoks ve Katolik Hıristiyanlar’ın, Yahudiler’in, kentin Avrupa’ya doğrudan açılan ticari özellikleriyle bütünleşen; hoşgörü ve yeniliğe açıklığını, sanata olan ilgilerini, barışçıl duruşlarını yansıtıyor. Kitapta Elena Frangakis’ten Fikret Yılmaz’a kadar, değerli farklı tarihçi ve yazarların kıymetli makalelerindeki bazı satırları not almışım. Marie-Carmen’e göre, Batılı çoğu kişinin gözünde Smyrna, ilk bakışta yarı saydam ve az şekerli, altın sarısı renkte bir tür kuru üzümle eş anlamlıdır. Çünkü bunlar Smyrna’yı hatırlatan ünlü üzümlerdir. Yine Carmen, İzmir’in kimilerine ise Kutsal Kitap’ın Vahiy bölümünde adı anılan Asya’daki yedi kiliseden birini ya da Doğu Akdeniz’deki çok önemli bir limanı hatırlattığını vurgular.

Marie Carmen Smyrnelis-1

‘DOĞU’NUN ÇİÇEĞİ İZMİR’

Aynı Marie-Carmen Smyrnelis giriş yazısında, Smyrna’nın 3 bin yıldan beri iskân gören dünyanın en eski şehirlerinden biri olduğunu; on iki İyon sitesinden oluşan güçlü konfederasyonun parçası olduğunu; özellikle Romalıların pek ihtimam gösterdiği bir dönemde (esasen 1. ve 2. yüzyıllarda) görkemli bir yükseliş yaşadığını; Bizans İmparatorluğu’nun başşehrinden sonra ikinci şehri olarak kabul edildiğini; ardından, elden ele geçerek (Rodos şövalyeleriyle Cenovalılardan, Selçuklulara, onlardan Timurlenk’e) sonunda da 1425 yılında Osmanlı İmparatorluğu’na bağlandığını bilen pek az kişi olduğunu yazar. Evrensel ölçekte haklı olup olmadığına, artık sevgili okurlar karar versin. Sonuçta tarihçi-coğrafyacı Strabon gibi, Antik dönem yazarlarının büyük çoğunluğu Smyrna’yı hep övmüştür. Strabon’a göre “İzmir dünyanın en güzel şehri”dir. Ayrıca 19’uncu yüzyılda bir Doğu gezisi sırasında, kısa bir süre İzmir’de konaklayan Fransız seyyahlar için de durum böyledir. Örneğin, akademisyen ve yazar J. Michaud’ya göre Smyrna “Doğu’nun çiçeği”dir. Gazeteci/Yazar Gaston Deschamps’a göre yüzyıl sonunda “Doğu’nun limanlarının en güzeli”dir. 19. yüzyılda Smyrna’dan geçen başka birçok Batılı seyyah da Antik yazarların kullandıkları terimlerin takipçisidir: Onların gözünde de Smyrna daima “İyonya’nın tacı” ya da “Asya’nın süsü” olarak kalmıştır.

HER ZAMAN GURURLU

Marie-Carmen Smyrnelis’in aslında günümüzde de geçerli olan çok güzel nitelendirmesiyle; “Smyrna’nın her zaman gururlu bir hali olduğu” doğrudur. Evet Güzel İzmir gururlu bir şehirdir. Bu gururun kentin genetik yapısında olduğunu vurgularsak, abartmış olmayız.  

Alphonse de Lamartine

Şimdi gelelim Fransızlar’ın büyük şairi Alphonse de Lamartine ile İzmir ilişkisine.

Alphonse de Lamartine (1790-1869), Fransız yazar, şair ve aynı zamanda siyasetçi. Göl, Şairane Düşünceler gibi kitapları ile romantik edebiyatın en ünlü eserlerini kaleme almış bir edebiyatçı. Çağının ve günümüzün yetkin isimleri, Lamartine'in bazı eserlerinin ünlü Fransız Devrimi’nin düşünce zeminini oluşturduğunu vurgular.  Zaten Lamartine'in devrim sonrası ülke yönetiminde görev alıp Dışişleri Bakanlığı’nı üstlenmesi de bu tespiti doğrular niteliktedir.

ALPHONSE DE LAMARTİNE

Aynı zamanda çok sıkı bir “Osmanlı dostu” olan yazar, Doğuya Seyahat, Doğuya Yeni Seyahat ve Osmanlı Tarihi adlı eserlerinde bu dostluğunu somut olarak göstermiştir.

Şehrimizde yapılan çok değerli işler arasında sayılabilecek, İzmir Büyükşehir Belediyesi desteği ile 2015 yılında gerçekleşen “Geçmişten Günümüze İzmir” adlı önemli sempozyumda, Lamertine de konu başlıklarından biriydi. Kentlilerin belki gözünden kaçmış olabilir, ama hafızamızda yer alması açısından değerli. O sempozyumda Paris Sorbonne Üniversitesi’nden Fransız Edebiyatı alanında çok önemli evrensel bir isim olan Prof. Dr. Sophie Basch “Alphonse De Lamartine ve İzmir” adlı bir bildiri sunmuştu.

Lamartine, 1833 yılında Fransa’da Temsilciler Odası’na seçilir ve onu burada şair kimliği ile bir kanun yapıcı olarak görürüz. Sonrasında 2 Aralık 1848 yılında, Louis Napoleon Bonaparte İkinci Cumhuriyet’in başkanı olarak seçilir. Napoleon, “Doğu Sorunu” konusunda onu tamamen dışlar. Zaten bir şairin politikada uzun vadede kalabilmesi, aslında o dönemde de hayatla çelişen bir durumdur. Fransa’da aktif olarak yapacağı bir şeyi kalmayan Lamartine, Abdülmecit’ten imtiyaz talep eder. 1850 yılında, Ephesos yakınlarındaki Burgazova’daki mal varlığını idare etmek üzere Türkiye’ye döner. Bu Lamartine ile ilgili farklı boyutlarıyla yazılacak bir konudur. Biz Lamartine’in Doğu ile ilgili edebi tadı olan ünlü seyahatnamelerden birini yazmasıyla ilgilenelim.

Lamartine 1832 yılında kiralık bir gemiyle İngiliz eşi Marianne ve kızları 10 yaşındaki Julia ve 3 arkadaşıyla Fransa’dan ayrıldığında bu 18 aylık uzun yolculuğun hayatını değiştireceğini bilemez. Değerli Sophie Basch’ın yazdıklarına göre “Kutsal Toprakları annesinin başucu kitabı Royaumont’un İncil’indeki gravürlerden öğrenen Lamartine için Doğu bir çocukluk rüyasıydı.”

KÜÇÜK KIZI TÜBERKÜLOZDAN ÖLDÜ

Bu çocukluk rüyasının peşinde yolculuk sürerken, Aralık 1832’de Beyrut’ta yaşanan trajedi, Lamartine’i yıkar, çünkü küçük kızı Julia anne ve babasının kollarında tüberkülozdan ölmüştür. “Julia’nın Ölümü” adlı uzun şiiri Lamartine’in derin üzüntüsünü aktarır.

Lamartine üzüntüsüne rağmen seyahatine devam eder. Acılarını biraz hafifletebilmeyi umar.

Lamartine, sonunda Haziran 1833’de İzmir’e ulaşır, mola verir. Prof. Dr. Sophie Basch Lamartine’in İzmir satırlarını, “Doğuya Seyahat”in orjinalinden bize aktarır: “İzmir Doğu’da bir şehir gibi değil: Anadolu’nun kıyısında bir Marsilya. Avrupalı konsoloslar ve tüccarlar büyük ve zarif muhasebe ofislerinde Parisli ya da Londra’lı gibi bir yaşam sürüyorlar. Selvi ağaçları ile kaplı tepeden körfez ve şehrin görünümü çok çekici: ve dağdan inerken nehrin kıyısında şehrin kapılarından birinden karavanlar için yapılmış köprüden çok uzakta olmayan çok daha güzel bir yer var. Nehir, çınar ve selvi ağaçlarının gölgelerinin altından kayan duru bir akarsu: kıyısında oturuyoruz Türkler de bize pipo ve kahve getiriyor. Eğer bu sular Homer’in ilk çığlıklarını duyduysa, onları ağaç kökleri arasından sessizce akan sudaki yansımalarını duymaktan keyif alıyorum: onları dudaklarıma yaklaştırıyorum ve ısınmış kaşlarımı onlarla yıkıyorum. Batı dünyasından onun epik destanla yazdığı tarihi, arzularını, ilahi dehasını oluşturabilecek bir insan çıkabilir mi! Böyle bir şiir, geleceğin kaybolmuş geleneklere saygı göstereceği ve insanlığın büyük hareketlerine ve düşüncelerine duyduğu hayranlıkla sonsuza taşıyacağı, geçmiş yüzyılların bir türbesi gibi olacaktır: bu şiiri yazan, insan doğasına diktiği heykelin kaidesine adını kazır ve tüm imgelerde dünyayı doldurduğu düşüncelerle yaşar.”

KENT BELLEĞİNE NOT

Prof. Dr. Sophie Basch’ın İzmir’in belleğine not düşülmüş bu çok değerli makalesinde, Lamartine’in İzmir’de onun geldiğini yerel gazetelerden öğrenen iki Saint-Simon’lu ile tanıştığını öğreniriz. Sophie Basch’ın anlatımına göre Lamartine Saint-Simon’lulara hayranlık duyar, onlar da ona. Çok ilgimize çekmesi gereken bir tablo var burada.
İzmir’in zengin ve renkli görüntüsünü doğrulayan bir tablo… Nedir, diye soracaksınız… Doğaldır. İlk bakışta Lamartine’in iki Saint-Simon’lu ile karşılaşması çok şaşırtıcı görülmez. Oysa Saint-Simon’un kimliğine bakınca İzmir’in ne kadar farklı eğilim ve insanları bir arada kucaklaştırdığını öğreniriz. Çünkü Henri de Saint Simon olarak bilinen bu karakter (1760-1825) sıradan biri değildir, aslında Fransız Sosyalizmi’nin temelini atan kurucu bir isimdir. Düşünce tarihinde, sosyolojinin babası olarak tanınan Fransız filozof ve iktisatçıdır.

Saint-Simon, toplumda köklü reformları amaçlamış, bilimsel düşünceye dayalı bir toplum bilimi kurmanın zorunluluğuna inanmıştır. Saint-Simon'un en büyük düşü, insan toplumunun reformlarla kendisini aşması olmuştur. Simon’a göre Fransız Devrimi de insanlığa mutluluk getirmemiştir. Cehalet ve yoksulluğu ortadan kaldırmamış, sadece kabul edilebilir olanı hazırlamıştır. Saint-Simon aynı zamanda insanlık için sadece kardeşlik ve sev­giye dayanan ortak yeni bir din bile hayal etmiştir. Lamartine İzmir dönüşünde bu konudaki düşüncelerini de yazmış, Henri de Saint-Simon’a hayranlığını vurgulamıştır.

Aynı zamanda Osmanlı ve Türklere olan sempatisi yıllar geçtikçe artan Lamartine’in, Prof. Dr. Sophie Basch’a göre pek çok konuşması ve makalesi de Osmanlı’nın geleceği için katkı getiren uyarıcı bir niteliktedir. Çünkü Lamartine Osmanlı İmparatorluğunun her şekilde korunması gerektiğine inanmaktadır. (Yukarda da vurguladığım gibi Lamartine’e İzmir’e 80 kilometre uzakta Tire Burgas Ovası’nda tarım yapabileceği büyük bir arazi edinmesi ve burada yaşadığı macera, edebiyat dışı bir incelemenin konusudur.)

SONUÇ

İzmir’den Fransız Edebiyatı Romantizm döneminin en büyük şairlerinden birinin yani Lamartine’in geçmesi, şehrin tarihinde her zaman sevgiyle hatırlanacaktır.

Kitabında “İzmir Doğu’da bir şehir gibi değil: Anadolu’nun kıyısında bir Marsilya.” diyen Lamartine bunu boşuna vurgulamamıştır. Çünkü Marsilya’ya gidecek olan sevgili okurlar, hala orada Lamartine’in duyumsadığı gibi bir İzmir havası hissedeceklerdir.

(Edebiyatın Güzel İzmir’i yazı dizimiz devam edecek)