Dünyada böyle bir futbol ülkesi var mıdır ki; sürekli krizden beslensin..

Kulübü biter, yöneticisi başlar..
Antrenörü biter, futbolcusu başlar..
Hakemi biter, federasyonu başlar..
Sürekli bir kriz biter, yenisi başlar..
İşin garibi futbol ikliminde yaşanan krizler artık kamuoyunda öylesine kanıksanmış durumda ki, başka ülkede olsa taş üstünde taş bırakmayacak skandallar ülkemizde "vaka-i adiye"den bile sayılmaz..
Ülkede "beleş"ten yol bulunması o kadar "normal"leşmiş ki, kimse "Vaaay bu kadarı da olmaz" demiyor..
Mesela kulüp başkanlığı döneminde başarılarıyla değil, olaylarla gündem olmuş bir ismin Türkiye Futbol Federasyonu'nda başkan seçilmesi son derece normal karşılanıyor.
Çünkü Türk futbolunda son yıllarda öyle bir yapı vardı ki, yaşattıklarının tamamını yazmaya kalksak sayfalar almaz..
Ülkenin en elit hakeminin sahanın ortasında dövülmesi...
Süper Kupa'nın ülke ülke. şehir şehir, stat stat dolaştırılıp oynatılamaması...
Alt ligde 8-10 seyirciye oynayan bir takımın, '50 bin!' liraya bilet satması ve bu biletlerin tamamen satılması, bilet alan hiç kimsenin maça gelmemesi...
Yine alt liglerde gündem olan "bahis" iddialarının hiç üzerine gidilmemesi..
Çevirim içi yapılan hakem toplantısının dışarı sızdırılması..
Bunlar skandalların sadece bir kısmı..
Geçtiğimiz hafta TFF"nin yeni başkanı eski yönetimle ilgili öyle şeyler anlattı ki, insan "Vah futbolum vahhhh!" demekten kendini alamıyor..
TFF Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu'nun dediğine göre eski yönetim kongrede 'ibra' edilememe korkusu ile ciddi miktarda açık olan kasayı hesap oyunları ile artıda göstermiş..
Sonra; ülkedeki kulüpler maddi sorunlarla boğuşurken, TFF'nin kasasından milyonlar harcanarak ilgili ilgisiz insan Avrupa Futbol Şampiyonasına taşınmış..
Şampiyonada milli takımın 'efsane' kaptanı Bülent Korkmaz'dan iki milli maç bileti esirgenirken, güya "turnuvaya" götürülenler o kadar yorulmuşlar ki, şampiyona bittikten sonra 2-3 gün daha Almanya'da dinlenmişler!
Bir başka iddia; Avrupa Şampiyonası'na kendi parasıyla gitmek isteyen bir kulüp yöneticisine verilen iban adresinin bir berbere ait olduğunun ortaya çıkması..
Sizin anlayacağınız ülke futbolu son 25 aydır "Bir berber bir berbere, gel beraber bir federasyon kuralım" zihniyeti ile yönetilmiş.
Bütün bunlar ortada dururken, bu skandalların kahramanı Temmuz'daki genel kurulda 5 oy daha alsa bugün aynı koltukta oturuyor olacaktı..
Merak ediyorum doğrusu, ülke futbolu için oy kullananlarla futbolumuz daha ne kadar ileri gidebilir ki?.
                                     ***              ***              ***
Futbol gündeminde aslında büyük ses getirmesi gereken ancak yine fazla konuşulmayan ve bir iki güne unutulacak "kariyeri bitirilen hakemler!" olayı var.
Aslında hakem yazmak pek de zor değil. Tek bir hakemle iki sohbet etsen neler anlatır neler. Ya da bir gözlemciyle..
Teknik adamlar ve futbolcular gibi hakemler de aslında birbirlerini pek çekemezler ama haklı olarak ekran önünde konuşmak istemezler..
Konu şu: MHK geçtiğimiz aylarda aralarında ünlü isimlerin de bulunduğu 19 hakem ve gözlemciyi liste dışı bırakmıştı.
Söz konusu isimler Tahkim Kurulu'na itirazda bulundu ve medyada çıkan haberlere göre kurulun 3 üyesi hakem ve gözlemciler lehine, 3'ü ise aleyhine oy kullandı.
Günün sonunda kurul başkanı itirazlara karşı red oyu verince 19 hakem ve gözlemcinin kariyeri sona ermiş oldu. Peki gerçekten bu iş burada biter mi?
Biliyorsunuz geçmişte de benzer olaylar yaşamıştık. Hatta 2 yıl önce Cüneyt Çakır ve Fırat Aydınus gibi isimler için de benzer uygulamalar yapılmış ancak operasyon ters tepkiye yol açmıştı.
Bu son operasyonun da çok su kaldıracağını düşünüyorum. Hele eski yardımcı hakem Kemal Yılmaz'ın sosyal medyada ortaya attığı, "Yalancı şahitlik yapması istenen ancak kabul etmeyen çok önemli bir hakemin de kariyeri bitirildi" iddiası gerçekten dikkat çekici.
'Hakem ve gözlemci olayı' kapanır mı bilmem ama bu isimlerin geri dönüp dönemeyeceği konusunda son kararı her alanda olduğu gibi futbolun da iliklerine kadar işleyen siyaset verecektir..
Sağlıcakla kalın..