“Dünya durdukça bunları seyredecek zevk sahiplerinin, çabamın ciddiyetini gözönünde bulundurarak, insaf ile bakacaklarını ve hayırlı dualarla anacaklarını umarım.”
(El Fakir-ül Hakir Sinan)
- Cengiz Bektaş anısına -
Japon imparatorluk sarayından çağlayan üzerine köşk kurmaya kadar, mimarlığın sınırlarını zorlayan ABD'li Frank Lloyd Wright, Selimiye'yi altı ay süreyle inceledikten sonra:
- Sinan, yeryüzüne gelmiş ikinci en büyük mimar!
- Birincisi kimmiş? Diyeceksiniz:
- Kim olacak, elbette Wrigth'ın kendisi...
**
81 cami, 51 mescit, 55 medrese, 26 dar-ül kurra, 17 türbe, 17 imarethane, 3 dar-üş şifa, 5 su yolu, 8 köprü, 20 kervansaray, 36 saray, 8 mahzen ve 48 hamam. Toplam 375 kamu binası. (Dikkat; içinde hiç zindan, hapishane yok!)
Bu, mimarlık tarihinde kırılamayacak bir rekordur ve adının başına mesleğin büyüklüğünü ekleyen Mimar Koca Sinan'a aittir.
**
Sinaan bin Abdülmennan, 1490 yılında Kayseri'nin Ağırnas Köyü'nde doğdu. 22 yaşındayken (devşirme olarak) Osmanlı Acemi Oğlan Birliği'ne verildi. Yapı ustalığı, bu görevdeyken ortaya çıktı:
Van Gölü kıyısında Osmanlı Devleti'ne karşı bir ayaklanma vuku buldu. Oraya ulaşıldığında görüldü ki, isyancılar Van Gölü adalarından (Akdamar, Çarpanak, Adır ve Kuş Adası) birine sığınmış. Birlik komutanı askerlerine, içlerinde gemi yapabilecek usta olup olmadığını sordu. Askerlerden birisi -çekine çekine- şansını denemek istediğini söyledi. (Beceremezse, başına geleceği tahmin edersiniz.) Komutanın kabul etmesi üzerine genç asker, gölün güneyindeki Kavuşşahap Dağları'ndan uygun keresteler kestirerek işe girişti. Çok kısa zamanda üç gemi inşa edildi ve bunlarla adaya gidilerek isyancılar derdest edildi. Bunu beceren, daha sonra insanlığa şahaserler armağan edecek olan Sinan'dan başkası değildi...
**
Önce dülgerlik, sonra yapı sanatı öğrenen Sinan, mesleğinde hızla yükselerek üç padişahın (Kanuni Sultan Süleyman, 2. Selim ve 3. Murat'ın) mimarbaşı olarak görev yaptı. Bu padişahların tüm seferlerine katılarak, çeşitli ülkelerdeki anıtsal yapı örneklerini görüp incelemek fırsatı buldu.
Mimar Koca Sinan, yarattığı tüm eserlerin öyküsünü ve harcanan paranın kuruşuna kadar hesabını, bizzat dikte ettiği iki kitapta (Tezkiret-ül Bünyan ile Tezkiret-ül Ebniya) bir bir açıkladı.
**
“Ser Mimaran-ı Hassa” (Padişahlık Baş Mimarı) Sinan'ın eserlerini tek tek görmeye ömür, her biri hakkında yeterli bilgi vermeye ciltler yetmez. Kendisi, tüm eserlerinden Şehzadebaşı Camisini çıraklık, Süleymaniye Külliyesini kalfalık, Selimiye'yi ustalık dönemi saydığını söylemiştir.
Onun ustalığı, eserin inşa edileceği yeri seçmesinden bellidir. Malum; deniz ufkundan gelen geminin önce direkleri, sonra gövdesi, en sonunda tümü görünür. Selimiye'nin yeri de, Edirne'nin en hakim noktasındadır. Edirne'ye hangi yönden gelirseniz gelin; önce bu şahaserin, göğe zarif kadın parmakları gibi yükselen dört minaresini, ardından kubbesini, sonunda tümünü görürüz. (Pardon; son zamanların çarpık yapılaşması ve zevksizlik örneği gökdelenler, bu olguyu büyük ölçüde gölgelemiş bulunuyor!)
**
Kanuni Sultan Süleyman ile Hürrem Sultan'ın oğlu 2. Selim (1524-1574), adını taşıyan cami ve külliyeyi, dahi Mimar Sinan'a (1569-1575) yılları arasında yaptırdı. Bu harika, daha inşası sırasında çeşitli olay ve söylencelere konu oldu.
Sinan'ın cami ve külliye için beğendiği alanda, yaşlı bir adamın küçük bir lale bahçesi vardı. Ne kadar para önerildiyse de, Laleci Baba kabul etmedi. Cami yeri, zorla istimlak edilemiyordu. Koca Usta, Laleci Baba'ya:
- Bu yeri verirsen ben senin lalelerini ölümsüzleştireceğim, diyerek adamı razı etti.
Sözünü tutmak için, caminin müezzin mahfili sütunlarından birine bir lale motifi işledi ama, ihtiyarın aksiliğini simgelemek için laleyi ters (başaşağı) olarak gösterdi.
Dünya harikaları arasında ve UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan eserin başlıca özelliklerini bir çırpıda sıralayıvereyim:
Külliyenin alanı 22 bin 202 metrekare, cami içi bin 620 metrekare, kubbe çapı 31,30 metre, kubbenin yüksekliği 43,38 metre, minarelerin yüksekliği 70,89 metre (Dört minare üçer şerefeli, ikisinin şerefelerine ayrı merdivenlerle çıkılır), şiddetli depreme dayanıklı (435 yıldır onca depreme karşın sapasağlam ayakta), külliye her amaca hizmet olanağına sahip, akustik ve ışık düzeni şahane; imamın sözleri doğrudan doğruya müezzin mahfiline, oradan son cemaat yerine rahatlıkla ulaşıyor, bir sürpriz daha: Selimiye'nin kubbesine örümcek hiç ağ örmez; dahi usta bunu apliklerin arasına ustaca devekuşu yumurtası koymakla sağlamış.
**
Selimiye'nin, daha inşa sırasında söylencelere konu olduğunu belirtmiştik. Bunların en çok dile getirilen birisi:
Büyük Usta, yeterince uzak bir köşeye çömelmiş, utku (zafer) kazanan komutan edasıyla eserini seyrediyordu. O sırada 8-10 yaşlarında bir çocuk oradan geçerken, caminin yukarısına doğru baktı ve:
- Aaa, dedi. “Minarelerden biri eğri.”
Sinan'ın “çocuk nerden bilsin” deyip geçmesi beklenir, değil mi? Hayır. Öyle demedi, hemencecik, adamlarından birisinin eline urgan vererek, çocuğun “eğri” dediği minarenin üçüncü şerefesine çıkardı. Mimar, aşağı uzatılan ip ile minareyi çekiyormuş gibi yaparak, çocuğa minarenin düzelip düzelmediğini sordu. Çocuk, “Tamam, şimdi düzeldi” deyince ipin ucunu bıraktı. Adamlarının şaşkınlığını görünce:
- Elbette çocuğunki göz yanılmasıydı. Ama ben, dedikoduyu kaynağında çürütmeseydim, dünya durdukça herkes bir minarenin eğik olduğunu söyleyecekti.
Dahilik, insan ve toplum psikolojisini bilmeyi gerektirir...
**
Tanınmış bilim adamımız Suut Kemal Yetkin'in saptamasıyla, “Bu anıt büyüklük, yükseklik, mekan bütünlüğü, ışık, ahenk (uyum) bakımından, yeryüzünün sayılı eserlerinden birisidir.”
**
İstanbul'da Süleymaniye Külliyesi yakınındaki mütevazı türbesinde kazılı yazıtın son iki dizesiyle:
“Geçti bu demde cihanda pir-i mimaran Sinan
Ruhu için ihsan eyle Fatiha pir-i civan”
(Geçti bu zamanda dünyadan mimarların başı Sinan, ruhu için gençlerin piri eyle ihsan)
Dilerim öyle olsun...