Yaşamı boyunca kalemin onuruna sahip çıktı Okan Yüksel.
Demokrasi güçlerinin seslerini yükseltmesi için ödünsüz, etkin kavgalar verdi.
Çalıştığı yazabildiği gazetelerde, dergilerde ilerici güçlere görev ve sorumluluklarını hatırlatmaya çalıştı.
O hep şöyle söyler, yazardı; “Veritas odium parit yazılıyor Latince’de.
‘Açık yüreklilik kin doğurur' demek.
Yarım asrı geçen basın emekçiliğimizde açık yüreklilikle yazdıklarımız ve söylediklerimiz nedeniyle bize kin duyanlara hep şunu söylemişimdir:
Yürek asla yalan söylemez!..”
****
İnancı nedeniyle yazdıkları, söyledikleri başına çok belâlar açtı Okan Yüksel’in.
Susturulmaya, yazdırılmaya çalışıldı. Ne gam...
Onun daima söyleyecek sözü oldu.
O biliyordu ki, iyinin kendisi ölse de sözü ölmezdi.
Sığınırdı Ataol Behramoğlu’nun
“kor kor yanan” dizelerine:
“Dağların ve nehirlerin
Türküsünü söylemek istiyorum
Büyük gökyüzünün ve kırların
Mavi bir çiçeğin türküsünü söylemek istiyorum
Umudun ve sevdanın
Kahraman bir yüreğin türküsünü söylemek istiyorum
Aslan türküsünü Guevera’nın...”
****
Sevgilerin, dostlukların, dayanışmanın ‘’haksızlıkların zorlukların’’
gölgesinde yaşandığını öğretmiştir öncelikle bizlere...
Onurlu insanların mutlaka var olma öykülerine de sahip bulunduğunu…
Umut kavgasının hep sürdüğünü, nefeslendiğimiz sürece umudun varlığını
-bıkmadan usanmadan- Kurtuluş Savaşı’ndan şu örnekle anlatmıştır;
‘’Kadındır Halime Kaptan.Rıfat Ilgaz’ın başyapıtlarından birinin ismini taşır.
Tarihte örneğine az rastlanan bir kahramandır.
Fırtınalar, azgın dalgalar ve korsanlarla mücadele ederek
İnebolu’ya cephane taşımıştır.
Türk kadınının ülkesi için denizlerde verdiği mücadelenin ve dünyanın haklı gördüğü
Kurtuluş Savaşı’na cephane kadar, dalga dalga umut taşımasının da bir simgesidir!’’
Ne de olsa "doğum tarihi" de “19 Mayıs’’tır Okan Baba’nın...
****
Tarık Dursun K’nın ‘’Bizimkisi Zor Zanaat’’ dediği
gazeteciliği "bir ömür" sürdürendi. Yazardı...Ozandı da!..
Kavgada asla bayrağı yere düşürmemiş, o kavganın haricine düşmemiş
Bir Yiğit 68’liydi!
Dünyadan göçüne kadar da İzmir 68’liler Birliği’nin Başkanlığı’nı yaptı.
‘’Ya insanda yürek dediğin taştan olacak yahut da dehşetli namuslu olacak yüreğin.
Bizimkisi taştan değil çok şükür fakat namuslu’’ sıklıkla kullandığı Nâzım Baba sözüydü.
O Nâzım Baba ki,
Okan Usta’yı şiire, şiirlerine sevdalandırandır.
Zaten Mustafa Kemâl, Nazım Hikmet ve Deniz Gezmiş, dünyasının üç vazgeçilmeziydi.
Kızının adını da "Deniz" koymuştu.
Onlara inancı, ölümüneydi!
Dostları onun bu yönünü iyi bilirler, her fırsatta Nazım’dan da şiir okumasını isterlerdi.
Deniz’den söz edildiğinde de Attila İlhan’dan dörtlük okurdu gözleri buğulanarak:
”bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı
güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı
hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı
gittiler akşam olmadan ortalık karardı.”
‘’Edebiyatın Kaptanı’’
o Attilâ İlhan’ın Demokrat İzmir Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü yıllarında da yol arkadaşlarından biri olmuştur...
****
Gazeteciliğin; emekliliği olmayan tek meslek olduğunu -her platformda- savunmuş, bilginin güç olduğuna inanmıştır!
Kurşun da bomba da yemiş, zulmü de yaşamıştır egemenlerden.
Asla baş eğmemiş, hep kafa tutan olmuştur. “Palto Değil Kafa Tutan Gazeteci” sözünün patenti onundur!
Kesinlikle ‘’Bir Saatlik Şövalye’’ olmamıştır!
‘’Viva La Muerta-Yaşasın Ölüm’’ şarkısını
söyleyenlere; ‘’cihan parçam’’ diye tanımladığı
dostlarıyla ‘’Gracias A La Vida-Hayata Teşekkürler’’ şarkısını söylemiştir.
‘’No Pasaran-Geçit Yok’’ diye haykırmıştır dövüş alanlarında.
Sonra da “No Pasaran!” kitabını yazmıştır…
****
Meslek Büyüğümüz Kıymetlimiz Öcal Uluç Ağabey “Bir Başka Adam” başlıklı yazısında bakın Okan Baba’yı nasıl anlatmış?;
Çok yıllar önceydi.
Türkiye Spor Yazarları Derneği (TSYD) Genel Merkez Kongresi’nde kürsüde bir adam konuşuyordu.
İzmir’den gelmişti, gençti!
Ben TSYD’nin Ankara Şube Başkanı’ydım o sırada.
Toplum, basın, özgürlük ve spor yazarlığı üzerine öyle şeyler söylüyordu ki, çok şaşırdım.
Genellikle ‘bizim kongrelerimizde’ böyle şeyler konuşulmaz, ‘O ne dedi’, ‘Bu ne yaptı’, ‘Öteki ne yapmadı’, ‘Kimi seçelim’, ‘Kimi seçmeyelim’ sorularının kalın çizgilerle çerçevelediği sınırların ötesine geçilmezdi!
İzmir Delegasyonu’ndan bir arkadaşa sordum;”Kim bu genç?”
“Cevap”, bugüne kadar “çizgisini hiç değiştirmeyen”, eğilmeyen ve bu yüzden “çok zaman kırılan”, maddeyi ve tavizi lugatından silmiş olan bir adamı simgeliyordu:
‘Okan Yüksel!’
Onu hala ‘o günkü gibi’ tanıyorum!
Kimbilir, belki de ‘bugünkü Okan’ı’ o gün tanıdım!”
****
“Gazeteciliğin şiire, şiirin kaleme dönüştüğü bir ömürdür onunki”.
Ben değil, 1000 Yıllık Dostum Meslektaşım
Ünal Ersözlü ’nündür bu ifade...
Devam eder Ünal;
“Okan Yüksel, İzmir’in Rüzgârında Tüten Bir İsim’dir.
Yarım asrı aşan meslek hayatında İzmir’in ruhuna adını şiirle kazıdı.
'Harun Deniz' imzasıyla başlayan yolculuğu, Alsancak’ın rüzgârında kendi adının yankısına dönüştü.
Okan Yüksel’in yazıları, bir semtin kuytusuna, bir taraftarın sesine, bir haberin soluk soluğa telaşına sığınırdı.
Gazetecilik onun için yalnızca haber aktarmak değil, toplumun vicdanına ayna tutmaktı.
'Şiirle Yoğrulmuş Bir Gazetecilik' demekti Okan Yüksel.
1965’te yayımladığı ilk kitabının adı da manidardı: ‘Şiir Yürek İster’.
Gerçekten de onun kalemi ne zaman kâğıda değse, önce kalpten geçti.
Onun gözünde gazeteci, toplumu bilgilendiren değil; anlamlandıran bir bilgeydi. Şiir ise onun için kalemle yazılan değil, yürekle işitilen bir sesti.
Gelenekten geleceğe uzanan bir köprüydü Okan Yüksel.”
xxxx
Üç yıl önce Sevgili
M Osman Akbaşak 'ın Karşıyaka’daki “Vefa İstasyonu” etkinliğinde ben de konuşmacılardan biriydim.
Bakın neler demişim o akşam;
“1979'dan beri tanırım ben yiğit devrimci 68'li Okan Yüksel'i.
Okan Baba, bu meslekte bir ömrü 'güller gibi geçiren, yağmur gibi hüzünlerle yaşayan, yüreğini kan gülleriyle' dağlayandır.
Goethe'nin çok güzel bir sözü var;
‘Yaşamda ya örs olacaksın, ya da çekiç...’
Çekiç olacaksan sert vuracaksın, örs olacaksan sert duracaksın.
Ama asla arada kalmayacaksın!’
İşte Okan Baba asla arada kalmayandır!
Her türlü zorluğa, sıkıntıya, zora, eziyete baş eğmemiştir, tavır almasını bilmiştir.
Bilgisiyle, birikimiyle, yaratıcılığı ile, tükenmez kalemi ve karartmadığı sol memesinin altındaki binbir nakışlı cevahiri ile ‘palto değil kafa tutan gazetecidir’..
Her yazısından Kuvvacı bağımsızlık ruhu, sevgi, barış, vefa, hayatı paylaşmak yükselen, o yazdıklarının gücüyle yaşayan Okan Baba’dır.”
Esat Erçetingöz Usta sözü almıştı benden sonra.
NKL’li (Namık Kemal Liseli) Abimiz olduğunu, dostluklarının Demokrat İzmir’de başladığını, kesintisiz sürdüğünü, “İzmir Baba Sancar Maruflu” ile muhteşem arkadaşlığını da anlatmıştı anımsadığım…
Son yıllarında hep beraberdik Okan Baba ile. Bana da Esat Abi’ye de “oğlum” derdi.
Her etkinliğe, maçlara, törenlere üçümüz birlikte gidiyorduk.
Her hafta da evine uğruyorduk…
****
Yazım, Okan Baba’nın
4 Nisan 2020’de çok sevdiği 9 Eylül Gazetesi’ndeki köşe yazısının finaliyle sonlansın;
“Yarım yüzyılı geçen meslek yaşamımızda ilkeli olduk, halka doğruları anlattık.
Korkmadık, susmadık, itaatkar olmadık!
Çok bedel ödedik çok ama asla yılmadık.
Biz halkımıza sevdalananlardanız.
Biz gazeteciliğe sevdalananlardanız…”
SENİ YÜREĞİMİZİN SICAKLIĞINDA SAKLADIK OKAN BABA.
BİZLERE BIRAKTIĞIN GAZETECİLİK MİRASIN DA ÇOK DEĞERLİ…