İnsanlık tarihi kadar eski bir geçmişe sahip olan haberleşme, tarihin seyri içerisinde büyük değişimler göstererek günümüzdeki çağdaş ve teknolojik çehresiyle hayatımızın vazgeçilmez bir parçası, hatta olmazsa olmazımız olarak devam etmekte ve bizleri kendisine hergün daha da hayran bırakarak sürekli gelişmektedir.
Yerleşik hayattan önce de sonra da haberleşme araç ve yöntemleri hep vardır ve de devamlı değişime uğramıştır. Günümüzde haberleşmek için çok seçenekli yeni ürün ve yöntemler görülmektedir ve her yeni gün, yeni teknoloji bir ürünü iletişim hayatımızda haberleşmek için kullanmaktayız. Günümüzdeki haberleşme araçlarından biri de mektup’tur.
Şimdilerde teknolojik ve çok seçenekli iletişim araçları mevcut ise de bundan yirmi, otuz yıl öncesine kadar en önemli haberleşme aracımızdı mektuplar. Zarfların üzerine yazdığımız “Kişiye Özel/(Zat’a Mahsus)/Alıcının Bizzat Kendisine Verilecektir/Çok Gizli/Çok Özel/ Sahibinden Başkası Açamaz” gibi aklımızda yer eden bazı ikazlar, mektubun ne denli öneme haiz bir haberleşme aracı olarak hayatımızda yer bulduğunu anlatmaya yeter.
Mektuplar insanların hayatına girdiği günlerden beri, bir devlet, bir kurum veya bir insan, bu mektupları, haber gönderenden haber bekleyene taşımıştır. Bunun için gerekli olan masrafın da birileri tarafından karşılanması gerekliliği her zaman var olmuştur.
1840 yılından önce, mektupların ücretleri mektubun alıcısı tarafından ödeniyordu. O dönemler, postalama alanında ilerleme kaydedilse de bazı göndericiler; mektuplarının sevk edilmelerinde posta idarelerince uygulanan işlemler konusunda ciddi kuşkuları, mektupların alıcılarına teslim edilip edilmediği hakkında da ciddi endişeler taşıdıklarını dile getiriyorlardı. Bazen de mektupların yollarda açıldığı ve göndericilerine baskılar yapıldığı da alınan duyumlar arasındaydı. Hatta bazı göndericilerin mektuplarının posta idareleri tarafından aylarca bekletildiği, bazen de alıcılarına teslim edilmediği iddiaları çok yaygın bir hal almıştı. Bu dönemde zamanla, halkın posta idarehanelerine olan güveni de yavaş yavaş yok olmuştu.
Bu olumsuzluklara son vermek için ülkeler “haberleşmenin gizli ve özel olması gerekliliği” üzerinde ciddi kafa yormaya başlamıştı. İngiltere de bu ülkelerden birisiydi. İngiliz parlamentosu, bu dönemde eğitimci ve araştırmacı olan Sir Rowland Hill’a posta sistemindeki bu kargaşaya son verilmesi amacıyla görev verdi. Rowland Hill yaptığı çalışmaları 1837 yılında yayınladığı kitapçıkta topladı. Hill bu kitapçığında; gönderi ücretlerinin yurt içinde her mesafe için aynı olması, gönderi ücretinin göndericiler tarafından ödenmesi ve posta ücretinin herkesin ödeyebileceği uygun bir seviyeye getirilmesi önerilerini ön plana çıkarıyordu.
Hill, araştırmaları sırasında bir kasabada ilginç bir olaya da tanık olmuştu.
Köyün girişindeki köprünün başında, ellerinde mektup paralarıyla, 4 ay sonra tozu dumana katarak gelen dört atlı bir posta arabasının yolunu bekliyorlardı.
Bekleyenler arasında, yoksul bir kız da vardı. Postacı bu yoksul kıza "mektubu olduğunu teslim alması için ücretini ödemesini" söyledi, Kız mektup zarfının üzerine baktı ve 1 şilinlik posta ücretini ödeyemedi. Hill postacıya mektup ücretini ödeyerek mektubu kıza verdi. Sonrasında Hill ile yoksul kız arasında şu konuşma geçer; Kız “biz çok yoksul bir aileyiz, kardeşim başka şehirde çalışıyor, posta ücretleri çok yüksek, bu nedenle biz kardeşimle haberleşmek için bu yöntemi bulduk. Zarfın üzerine önceden belirlediğimiz bazı işaretler yapıyoruz, zarfı aldığımızda üzerindeki işaretlerden ne demek istediğimizi anlıyoruz, paramız olmadığını söyleyerek zarfı postacıya geri veriyoruz, böylece para vermeden haberleşmiş oluyoruz, bakın zarfın içi boş.”
Hill Londra’ya döndüğünde konu gündeme geliyor ve posta pulunun ilk kıvılcımı da ateşleniyordu. Rowland Hill’ın planına göre; gönderici gönderi ücretini küçük resimli bir kâğıt parçası olarak verecek, bu kâğıt parçası da mektubun üzerine yapıştırılacaktı. Bu sistemde devlet herhangi bir hizmet yapmadan mektubun parasını almış olacaktı. Ancak mektubu alıcısına en hızlı ve güvenli bir şekilde teslim etmekle yükümlüydü. Bazı siyasiler pul işinin mektupları kirletmekten başka bir işe yaramayacağını söyleseler de bu öneri büyük bir yankı uyandırdı ve “1 penny” değerinde, üzerinde Kraliçe Victoria’nın bir resmi olan ilk posta pulu siyah beyaz olarak 1 Mayıs 1840’da basıldı ve 6 Mayıs 1840 tarihinde kullanılmaya başlandı. (Siyah zemin üzerine basılması ve 1 penny’lik değer taşıması nedeniyle “Penny Black” olarak da bilinir.) İnsanlık böylece ‘posta pulu’ ile 1840 yılında tanışmış oluyordu.
*
Posta pulunu bulan ve 1840 yılında hayata geçirilmesini sağlayan ve 27 Ağustos 1879 tarihinde ölen İngiliz eğitimci Rowland Hill’in bu reformu sayesinde günümüzde dünyada yüz milyondan fazla kişinin Posta Pulu Koleksiyoneri olduğunu söyleyebiliriz. Dünya filateli tarihinin ilk posta pulu, 1 Mayıs 1840'ta, İngiltere'de "Penny Black" adı ile basılmış oldu. Bu pulun icatçısı Sir Rowland Hill eğitimci, araştırmacı, aynı zamanda bir posta müfettişidir.