Birkaç yıl önce katıldığım bir sempozyumda yenilikçilik ve yaratıcılığın önemini anlattım ve özellikle pazarlama çalışmalarında innovatif davranışın önemi üzerinde durdum.

Bu sempozyuma katılan bir perdeci, benim işimde bu anlamda ne yapılabilir diye sorduğunda ona bulunduğu kentte yılda kaç çiftin evlendiğini ve yılda kaç ev inşa edildiğini bilip bilmediğini sormuştum.
Bana soruyu yönelten beyefendi, peki hocam bunları bilmek benim ne işime yarayacak diye sordu. Ben de kendisine, ne kadar evlilik, ne kadar inşaat o kadar perde ihtiyacı buna bir de dekorasyon ve ev yenileme pazarını ilave et ne kadar ciddi bir potansiyeli görmemezlikten geldiğini anlarsın dedim.
Senin yerinde olsam evlendirme dairelerinden evlenmek üzere müracaat eden çiftlerin, emlakcılardan ve müteahhitlerden ev satın alanların adreslerini alır onlara mailing yapardım dedim. 
Bu beyefendi daha sonra beni aradı. “Hocam tavsiyelerinize uydum, kentimdeki tüm evlendirme daireleri ile temasa geçtim ve evlenmek üzere yapılan tüm müracaatların listesini düzenli olarak almaya başladım.” Dedi. Bu listelerdeki çiftlere, özellikle bayan tarafının adreslerine broşür ve fiyat listesi postalamaya başladığını ve bu işten önemli miktarda geri dönüş yakaladığını söyledi. Aynı beyefendi, şehirdeki müteahhitlerle ve emlakçılarla da işbirliğine giderek, onlardan ev alanların listesini temin ettiğini ve bu listeden de epey iş çıktığını sözlerine ilave etti. 
Bu telefon görüşmesi sonrasında düşündüm. Bir sempozyum ortamında, spontan bir biçimde akla geliveren bir öneri, hiç tanımadığım birinin iş yaşamında bir adım öne çıkmasını sağlamıştı. Bu olaydan yola çıkarak, İnsanlar yıllardır yaptıkları işle ilgili olarak aslında çok basit bazı girişimleri neden akıl edemez diye düşündüğümde yine çok basit bir gerçekle karşı karşıya kaldığımızı gördüm. 
Bu gerçeğin üç tarafı var. Bunlardan birincisi, literatürde “ yönetim körlüğü” veya “yönetim miyopluğu” olarak adlandırılan husus. Yönetim körlüğü aynı kişilerin aynı ekiple uzun zaman aynı işi yapmalarından kaynaklanan bir durum. Bu durumda rutinlere öylesine bağımlı hale geliyorsunuz ki, sonuçta en açık fırsatları bile ya görmüyor yada görseniz bile rutini bozmamak adına değerlendirmekte tereddüt ediyorsunuz. Bu tereddütün sonucu da genellikle rutini bozmama yönünde tecelli ediyor.
Gerçeğin ikinci tarafı ise veri tabanlı çalışma konusundaki isteksizliğimiz yada beceriksizliğimiz. Hem hangi verilerin işimize yarayabileceğini tespitte yetersiz kalıyoruz ve hem de veri tabanlı çalışmaktansa tecrübelere daha fazla önem veriyoruz. “Buradan iş çıkmaz”, anlayışının da provake ettiği bu davranış biçimi genellikle küçük aile şirketlerinde ve KOBİ’lerde yaygın. 
Gerçeğin üçüncü tarafı ise “ Bu önerin bizim sektörde olmaz.” , “ Bizim müşterimiz böyle bir uygulamayı kabul etmez “ yaklaşımı. Bu söylemle birçok kez karşı karşıya kaldım.
Ama pek çok kez gördüm ki, bu bizim sektörde olmaz demeyip “ perdeci gibi “ yapanlar fark yaratıyor, başarılı olup büyüyor diğer klasikler hep nal topluyor. 

Sonuçta, ister kriz dönemlerinde, ister normal zamanlarda olsun, iş ortamı görebilenlere, uygulama cesareti ve basireti gösterenlere, daima yeni fırsatlar sunmaktadır. Yeter ki yararlanmasını bilelim. Perdecilik yapan beyefendinin bu konuda iyi bir örnek oluşturduğuna inanıyorum.