“...Ey harap gecekondular,
Teneke mahalleleri!
Siz bu ellerin yapısı değilsiniz,
Tanrı var...
Ey kıraç Anadolu’nun,
Savrulan devedikenleri!
Sizi böyle kenar köşe atan,
Zâlim bir rüzgâr...”
Anadolu insanının çaresizliklerini konu etti hep. Buydu derdi, anlatmak istediği. Yaşama sevincini aktardı. Ekmeğine, rızkına nasıl sıkı sıkıya sarıldığını, coşkuyla...
Şiir de yazdı, hikâye de. Oyun da, roman da, deneme de. Hep yazdı Usta...
Şiir'i, tam da Usta'dan öğrendiğim gibi; sevdiğine, sevdiğini demek için yazdı. Öyküyü de; birebir yaşadıklarını, toplumun yaşantılarını, insanları-insanlarını, anlatmak istediği için. Yazdı hep…
İyi tanıdığı, yakından tanıdığı, tanımaktan ve yaşamaktan, yaşamaktan ve paylaşmaktan gurur duyduğu; insanlarını yazdı hep...
O insanlarının, benzer taraflarının bakış açılarını birleştirerek yazdı öykülerini...
Süssüz, macerasız, duru, dolu dolu gözlemlerini yansıttığını; yalın ve akıcı, buram buram hissettiren bir dille...
***
13 Ocak 1921'de, bugün Yunanistan'da olan Florina’da; Rum mahallesinin sonundaki Müslüman mahallesinin girişinde, kalın biçilmiş ağaçtan aşı boyalı, çift kanatlı kapısıyla, bitişiğindeki çift kanatlı Rum evi yanında, güzel duracak kadar uyumlu, tek kanatlı bir evde; Mustafa'dan oldu, Fitnat'tan doğdu küçük Necati...
ACAR ailesinin, 6 çocuğunun en büyüğü olarak...
Evet ACAR diyorum dostlar, yanlış okumadınız! İsmini nasıl aldığını şöyle anlatır Necati CUMALI:
"Benim asıl adım, Ahmet Necati ACAR... Babamın aldığı ACAR soyadını yakıştıramadım şiirlerime... Edebiyatımızda da Ahmet bolluğundan geçilmiyor. Bir Ahmet daha olmak istemedim... Mahkeme kararıyla; Necati’ye uyumlu gelen, CUMALI soyadını aldım..."
Çocukluğunu ise şöyle: "Ben Florina’dan, üç yaşımı doldurduktan sonra ayrıldım... 1924’te Urla’ya iskân edildik... Ben, göçmen çocuğuyum. Bir göç yaşadım küçük yaşımda. Göç, perişanlık demek… Göç, eşya demek… Bir sürü eşya demek, göç… Göç, toplu halde bindirilen bir vapur...”
***
Ortaokulu İzmir Erkek Muallim Mektebi’nde, liseyi ise İzmir Atatürk Lisesi’nde okur... Lise sonda tanıştığı Hüseyin BATU, Necati CUMALI’ya yeni ufuklar açar...
Varlık, Yücel, Gündüz, Çığır gibi dergilerin adlarını; arkadaşı Hüseyin BATU'dan öğrenir...
Ahmet Muhip DIRANAS’ı, Cahit Sıtkı TARANCI'yı, Fazıl Hüsnü DAĞLARCA’yı okumaya başlar...
Ve Orhan Veli, Oktay Rifat, Melih Cevdet’in; "Garip" anlayışı içinde yayınladıkları Şiir'lere yakınlık duymaya...
Arkadaşı Hüseyin’in de desteğiyle, liseyi bitirdikten sonra Şiir'ler yazmaya başlar... Yazdıklarını arkadaşına postalar... O dönemki Şiir'lerini, “Sevdiğim şairlerin şiirlerine benziyordu...” diye niteleyen Şair, ilk Şiir'lerini yırtar...
***
"İçimden hep iyilik geliyor!
Yaşadığımız dünyayı seviyorum!
Kin tutmak benim harcım değil.
Çektiğim bütün sıkıntıları unuttum.
Parasız pulsuzum ne çıkar!
Gelecek güzel günlere inanıyorum...
Gelecek güzel günlere!
Sonunda galip geleceğine eminim.
İyiliğin, zekânın ve cesaretin!
İmânım var zaferine!
Aşk'ın, adaletin ve hürriyetin...
Yetiştiğim halkın içinde,
Bütün şiirini duydum.
Çalışmanın ve sefaletin...
Kulak verin işe gidenlerin türkülerine.
Yorgun argın dönüşlerini seyredin.
Şairleri, peygamberleri düşünüyorum!
Yaşamak o kadar tatlı ki!
Daimi bir sevgi içinde…
Gâlip sesini işitiyorum hakkın.
Asırlarca zulme ve işkenceye...
Gelecek güzel günlere inanıyorum!
İmânım var bereketine toprağın.
Ve makinenin kudretine!
Parasızım pulsuzum ne çıkar?
Huzuru içindeyim rahata kavuşanların,
Hayatının son senelerinde..."
***
Bugün bir şair öldü dostlar. Öyle böyle bir Şair değil hem. Bugün, bir Usta... Bugün, Necati CUMALI öldü... 10 Ocak 2001'de, İstanbul'da... ‘Karaciğer kanseri’ dedi doktorlar sebebine… Çok sevdiği Urla'daki evi, müze şimdi... Ve Beşiktaş Vişnezade'de; Şair’ler sofrasında, bir heykeli...
Ve yüzlerce Şiir, Hikâye… Yüreğinin ve kaleminin yettiği bir ömür; roman, oyun ve denemeleri...
Usta'nın da dediği gibi: “Kaç günümüz varsa şunun şurasında, o kadar güneşimiz var! Her günlük hakkımızdır mutluluk! Anla... Dün, bugün eksilen güneşler; ödenmez yarınla...”
Anısına ve muhteşem üretimlerine saygıyla...