İsrail-Filistin savaşından dolayı Gazze kenti Türklerin gündemine girdi. Osmanlı Arşivinde, Gazze ile ilgili belgeler bulunuyor ancak bunlar bir Türk araştırmacı tarafından henüz ciddi biçimde tahlil edilmemiştir

Gazze tarihiyle ilgili Türkçe ciddi bir araştırmanın olmayışı sebebiyle, en azından bu açığı temel olarak kapatmak amacıyla, Paris Sorbonne Üniversitesi'nde Ortaçağ İslam tarihi üzerine uzman olan müteveffa Fransız tarihçi Dominique Sourdel (1921-2014) tarafından yazılan Ghazza maddesini (İslam Ansiklopedisi, Leiden, s. 1056-1057) İngilizceden Türkçeye çevirdim:

Fransız tarihçi Dominique Sourdel

Gazze, Güney Filistin'de bir kasaba, antik çağlardan beri tarımsal bir faaliyet olan ve kervan merkezi, denizden 4 km uzaklıktadır. Filistin'den Suriye'ye giden yol üzerinde ve Arabistan'dan gelen kervan yollarının kavşağındadır.

Yüzyıllar boyunca sık sık el değiştiren bir sınır kasabası. Filistilerin başkentlerinden biri olan antik Azzaf, daha sonra, Yunanlıların idaresi altında Gazze adını aldı. Gazze, gelişen Helenistik bir şehirdi ve sonrasında Yahudiye'ye ait bir Roma kasabası oldu.

resized_0c96e-0438434bportakal

TÜCCARLAR ZİYARET ETTİ

Bizans döneminde, Palestina Prima'nın bir bölümünü oluşturdu ve 5'inci yüzyılda Hıristiyanlaştırıldı. Bir piskoposluk merkezi olarak, retorik okuluyla ünlüydü. 7'nci yüzyılın başında yabancıların hoş karşılandığı zengin bir şehir olarak tanımlanıyordu.

Mekkeli tüccarlar burayı düzenli olarak ziyaret ettiler. Bu ziyaretlerin birinde, Hz. Muhammed’in büyük büyükbabası Haşim'in burada öldüğü ifade edilir. Böylece, "Haşim’in kasabası" olarak Gazze'ye özel bir itibar kazandırılmıştır. Bir hadise göre; Ömer b. el-Hattab servetini buradan elde etti. Gazze’nin hemen yakınında bir yer olan bazen Dathin bazen de Tadun denen bir yerde, Gazzeli Patricius, ilk halife Ebu Bekir'in gönderdiği Arap birliklerine yenildi ama en güvenilir anlatıya göre, kasabanın kendisi, Amr b. El-As tarafından fethedildi. Kasabanın sakinlerine iyi davranılmasına rağmen, garnizondaki askerler katledildi ve bundan böyle bunlar Hıristiyan dünyasında şehit olarak addedildi. 7'nci ve 9'uncu yüzyıllar arasında, metinlerde Gazze kasabasından nadiren bahsedilmektedir. Biz sadece şunu biliyoruz ki, 8'inci yüzyılın sonunda bu kasaba, Suriye ve Filistin'e yerleşen Arap kabileleri arasındaki çatışmalara katlanmak zorunda kaldı. 767 yılında büyük hukuk adamı Şafii, burada doğdu.

2123359

ÜZÜM BAĞLARIYLA ÇEVRİLİ

10'uncu yüzyılda, Fatımilerin hâkimiyetine girdiğinde coğrafyacılar, Gazze’yi, güzel bir ulu camiye sahip önemli bir kasaba olarak tanımlarlar. Çölün kenarına ve denizden bir mil kadar uzakta uzanan geniş meyve bahçeleri ve üzüm bağlarıyla çevriliydi. Limanı, MÖ 3. yüzyılın başlarında bahsedilen antik Mimas'tı ki bu kent, modern al-Mma'ya karşılık gelir.

Gazze kasabası daha sonra Haçlılar tarafından işgal edildi. Onlar burayı harabe halinde buldular. Onlar, 1149’da yeniden inşa etmeye başladılar ve Yeni Kale, Kudüs Kralı III. Baldwin tarafından Tapınakçılara (Templars) verildi. Çevresinde ise köylülerin ve tüccarların yaşadığı korumasız bir aşağı kasaba oluşmaya başladı. Bu güçlü kale sayesinde, Haçlılar 1153’te Askalan’ı ele geçirdiler.

Baron Antoine Jean Gros- Piramitler Muhaberesi- kutu 1

REKABET KAYNAĞI OLDU

Birkaç yıl sonra kasaba Selahaddin Eyyubi’nin saldırısına uğradı. Selahaddin, 1170’te Yeni Kaleyi ele geçirememesine rağmen, aşağı kasabayı yağmaladı. Kudüs’ün düşüşünden sonra, Tapınakçıların Büyük Üstadı (Başkomutan) tarafından kuşatıldı. Arslan Yürekli Richard tarafından yeniden ele geçirildi ve Haçlılar ile Müslümanlar arasındaki müzakerelerde bir menfaat konusu haline geldi. Daha sonra 1229 antlaşmasının şartları uyarınca Müslümanlara bırakıldı. Kısa süre sonra 1239 ve 1244'te, Haçlılar burada iki ciddi yenilgi yaşadılar. Moğol istilasından hemen önce Suriyeli Eyyubiler ile Mısırlılar arasındaki rekabetin kaynağı oldu. Hulagu’nun orduları tarafından işgal edilmeden önce burası en uzak sınırdı.

kudus-2

MEMLUKLULAR DÖNEMİ

Memlukler döneminde Gazze, zaman zaman bağımsız olmasına rağmen, büyük bir kısmı Şam vilayetine ait olan bir kazanın merkez kasabası haline geldi. Çağdaş coğrafyacıların ve seyyahların anlattıklarına inanılırsa, kasaba o zamanlar çok zengin ve çok genişti; bunların hepsi, kısmen çevredeki bölgenin zenginliğinden, yeraltı sularıyla bol miktarda sulanmasından ve kısmen de çevredeki bölgenin zenginliğinden ve tüccarların enerjisinden kaynaklanan ekonomik refahı vurguluyorlardı. En çok aranan ürünleri üzüm ve incirdi ama çarşılarının (suk) çokluğu aynı zamanda bir gurur kaynağıydı ve Arap müelliflere göre tüccarlar, çiftçiler ve çobanlardan oluşan üç farklı grup sosyal hayatı oluşturdu. Çeşitli aşiretlerden oluşan nüfusu, çok çalkantılı ve her zaman çekişme içindeydi. Gazze sonunda, cami, medrese, tekke, darüşşifa ve kervansaray gibi çok sayıda kamu binasına sahip oldu. Bunların bazıları halâ ayaktadır. 14. yüzyılın başında Vali el-Cevli'nin çabalarıyla Haçlı St. John Kilisesinin temelleri üzerine inşa edilmiş olan Ulu Cami, 1914-1918’e kadar ayakta kaldı.

OSMANLININ GAZZE'YE GELİŞİ

1516’da Osmanlıların Gazze’ye gelişi sıkıntı yarattı. Memluk zaferine dair yanlış bir raporla yanıltılan bölge sakinleri, yeni Türk garnizonunu katledebileceklerini düşünmeye başladılar ama ağır misillemelerin kurbanı oldular. Bunların bir kısmı idam edildi. Osmanlıların burada bir iyileştirme yaptıkları görülüyor. Osmanlı tapu kayıtları, Gazze’nin nüfusunda bir artışın olduğunu gösteriyor. Kentin nüfusu 1525-26'da 1000 hanenin altında iken, 1548-9'da 2000'in çok üstüne çıktı.1555-7 Nüfus sayımı, kentin nüfusunda hafif bir düşüş olduğunu gösteriyor. Nüfusun çoğunluğu, Müslüman, Hıristiyan ve Yahudi cemaatler ile 1555’te 18 hanelik küçük bir Samiri grubu oluşturuyor. Bu kayıtlar aynı zamanda eski cund al-halka'nın emekli üyelerinin de şehirde yaşadığını gösteriyor. Kürt ve Türkmen mahalleleri de gösteriliyor. 17. yüzyılın sonunda, 1660 civarında, Gazze'de, bir paşa ailesinin idaresi altında, bir özel refah dönemi gerçekleşti. Bunlardan en ünlüsü olan Hüseyin Paşa, Hıristiyanlar ve Avrupalılarla iyi ilişkiler sürdürürken, Bedevilerin periyodik baskınlarına son vermeyi başardı. Chevalier d'Arvieux'nün ifadesiyle, o dönemde Gazze, Filistin'in başkentiydi ve burada Arapça, Türkçe ve Rumca konuşuluyordu. Başlıca binaları arasında Ulu Cami'nin yanı sıra, altı cami, çok sayıda hamam ve çarşı ile biri Ermeni, diğeri Rum olmak üzere iki kilise vardı. 18. yüzyıl ise Gazze'de çeşitli karışıklıklar ve Osmanlı yetkililerinin bastırmakta zorluk çektiği Bedevilerin çalkantıları öne çıkar.

Fransız işgali ve İngiliz mandası

Napolyon'un 1799'daki zaferiyle, kasabanın dışarıyla ilişkisi kesildi. 19'uncu yüzyılda Gazze, Filistin'in kaderini paylaştı. Bir süre Mısır'a bağlanıp daha sonra doğrudan Osmanlı valilerine tabi kılındı. 1914-18 Savaşı'nın sonunda da İngiliz mandası altındaki Filistin'in bir bölümünü oluşturdu.

Barış döneminde nüfus arttı

Gazze'nin 19'uncu yüzyılın sonu ve 20 yüzyılın başında yaşadığı barış dönemi, nüfusunda belirgin bir artışa neden oldu. 1882'de 16 bin olan nüfusu, 1906’da 40 bine yükseldi. Bunun 750’si Hristiyan, 160’ı Yahudi’ydi. Ancak 1932'ye gelindiğinde nüfus yaklaşık 17 bine düştü. Bunun küçük bir kısmını Ortodoks Rumlar oluşturdu. Bunlar, 5'inci yüzyılda Gazze piskoposu Aziz Porphyry'nin saygıdeğer mezarının bulunduğu, 12'nci yüzyıldan kalma bir kilisenin bakımını yapan kişilerdi. 1914-18 Savaşı'ndan bu yana, şimdi yıkılmış olan Ulu Cami'nin yakınındaki bir yerde dua etmek için toplanan Müslümanlar, aynı zamanda 12'nci yüzyılda adı belirtilen Nebi Haşim'e adanan bir mabede de saygı gösterdiler. Kervanların giderek kaybolmasına rağmen, buradaki gelenek ve yaşam tarzı Mısır'dakilere yakınken, kasaba uzun bir süre çeşitli malların bol miktarda tedarik edildiği gelişen bir pazara sahip oldu. Ancak 1949 ateşkesinden sonra Mısır’a doğrudan bağlılığı, ticari faaliyetlerindeki düşüşe işaret ediyordu, ancak aynı zamanda eski stratejik önemini de korudu.