“Boynuna o yeşil fuları sarma çocuk

Gece trenlerine binme kaybolursun

Sokaklarda mızıka çalma çocuk

Vurulursun

Korkusu kalmış içimizde terkedilmiş çocukların

Yitik yüzlü fotoğraflar duruyor siyah-beyaz

Kırık bir vazo masanın ortasında

Yıkık dökük odada

Susuz ve çiçeksiz”

15 Haziran’da doğum gününü kutlamak suretiyle andığımız, edebiyatımızın kaptanı Attila İlhan’ın “Mızıkacı Çocuk” adlı şiiri ile merhaba diyorum sizlere...

Çocuklarımız; geleceğimiz, yarınlarımız ve dahası emanetçilerimiz… Onlara güzel bir dünya bırakabilmek amacıyla ne düşünsek, ne planlasak ve ne yapsak yeterli olmaz kanısındayım! Neticede onlar da, geleceklerinde, kendilerinden sonraki kuşağı emanetçi görüp, o kuşak için düşünecek, planlayacak ve yapacaklar; yaşanılası en güzeli için…

Biz bugüne dönelim yine; Okullar tatil oldu ve yaşları altı ile on sekiz aralığında değişen, ülke nüfusumuzun neredeyse yüzde yirmi yedilik kısmını kapsayan ki, nereden baksanız yirmi iki milyon çocuk yapar, doksan günü bulacak büyük yaz tatiline çıktılar. Aslında, bu istatistikî bilgiye

göre yirmi iki milyonun tamamı okullu değil! Yani tamamı öğrenci değil! İçlerinden yaklaşık dört milyon tanesi çocuk işçi ya da okumayan/okuyamayan/okutturulmayan kesim. Bu dört milyonluk kısım, ayrı bir yazı konusu olur ve ayrıca tartışırız. Biz, tatile giren on sekiz milyon çocuk ile ilgili yazalım bu defa… Avrupa ülkeleri arasında, sayısal anlamda en fazla genç nüfusu barındıran ülkeler sıralamasında zirvelerde yer alan ülkemiz; sporcu yetiştirme ve uluslararası turnuva ve müsabakalarda başarı gösterme manasında pek de zirvede değil!

Nasıl olsun ki?

Yukarıdaki paragrafa göre yirmi iki milyon 6-18 yaş aralığında ve potansiyel genç sporcu olabilecek bir hammaddemiz var. Var olmasına var da, onların spora yönlendirilmeleri ve spor ile birlikte yaşamayı öğrenmeleri hususundaki çalışmalar yeterli değil anlaşılan! Yeterli olsa, hem Avrupa Şampiyonalarına, hem Dünya Şampiyonlarına, hem de olimpiyat oyunlarına ülkece

katıldığımız sporcu sayıları, mevcudun en az on katı olurdu. Ve doğal olarak, buralardaki başarılarımız da, topladığımız madalya sayıları da katlardı günümüzdeki kazanılan sayıları…

Bari tatile çıkmışken, çocuklarımızın spor okulları ve benzeri çalışmalara katılmalarına destek olalım ve hatta bizzat yönlendirelim.

Ne güzel dedi, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu; “biraz daha yaz spor okullarını artırmamız lazım. Çok önemli, niye spor okulu diyorum? Milletin sağa sola gidebileceğini zannetmiyorum ekonomik süreçten dolayı"

Başkanın, “sağa, sola” şeklinde tabiri, direkt tatil anlamına geliyor. Ülkemizin içerisine düşürüldüğü ve gitgide daha da kötü olacağı izlenimi veren olumsuz ekonomik koşulların neticesinde Sayın Başkan son derece haklı; yakıtın litresinin otuz lirayı

bulduğu bir dönemde, tatile de yürüyerek gidilemeyeceğine göre… Ve dahası sadece tatil yerine ulaşmak ile de bitmez ki tatil!

Yemesi var, içmesi var, barınması var, eğlenmesi var. Hangisine güç dayanır?

İşte bu zamanda yerel yönetimlere büyük işler düşüyor ki, Başkan İmamoğlu’nun verdiği talimat gibi, diğer belediyeler de, uzunca zamandır zaten verdikleri spor okulları hizmetinin sayısını artırmalı ve daha ulaşılır hale getirmelidirler. Ve dahası, yerelde hizmet veren ve/veya hizmet vermeye çalışan amatör spor kulüpleri var; ölçek manasında daha az, öz ama spor yaptırma konusunda etkililer. Onlara da destek olunmalı ve ölçeklerinin genişletilmesine yardımcı olunmalı. Sadece nakdi desteklerle değil, tesis, barınma ve diğer ayni ihtiyaçlarında da yanlarında olunmalı. Güzel ve yaşanılası şehrimiz İzmir bu yönlerden diğer illere göre daha şanslı; sosyal demokrasiyi ilke edinmiş belediyeleri ki; İzmir Büyükşehir Belediyesi başta olmak üzere, özellikle Bornova, Konak, Karşıyaka ve Buca Belediyeleri spora ve sporcuya destekleri

ile ön plana çıkmaktalar. Darısı, sosyal demokrasiye susamış diğer şehirlerimizin başına…

Dipnot; “Geçmişi değiştiremezsiniz; ancak gelecek henüz avucunuzun içindedir.” Hugh White.