Şu aralar sosyal medyada viral bir şarkı var. Sözleri çok güzel “ Hayallerimi çalmışlar, Almış kaçmış İnsafsızlar ……… “ diye devam ediyor. Aslında şarkı uzun zamandır bilinen bir şarkı ama Diren Polatoğulları bunu bir müzik programında yanık sesiyle söyleyince beğenildi, viral oldu.
Dinleyince düşündüm. Aslında bir aşk şarkısı olarak yazılıp bestelenmiş bu şarkı, yaşantımızın sadece kalbi hezeyanlarını değil, bugün karşı karşıya kaldığımız birçok durumu da ifade ediyor. Yani sadece aşka dair hayallerimiz değil yaşama dair birçok hayalimizi de çalmışlar.
Herşeyden önce, hayal kuramaz hale gelmişiz. Sosyal medya, çizgi filimler, diziler velhasılı kelam etrafımızı sarmış olan digital veya digital olmayan medya bizim yerimize düşünüp bize hayal etme şansı ve süresi bırakmadan ikonları önümüze koymaya başlamış. Örneğin: Benim Jules Verne’nin “Denizler Altında Yirmibin Fersah “ adlı kitabını okuduğumda kendi hayal gücümle yarattığım bir Kaptan Nemom vardı. Çocuklarımın hiçbir zaman kendi Kaptan Nemo’ları olmadı. Olamadı. Çünkü bu romandan hareketle hazırlanan çizgi filimde önlerine konan, o çizgi filmi hazırlayan grafikerin çizdiği, hazır Kaptan Nemo’yu izlediler.
Sokakta oynardık. Hiç unutmam Vasıf Çınar bulvarındaki evimizin bahçesinde ( O zamanlar Vasıf Çınar Bulvarındaki evler dört katlı ve bahçeliydi ) arkadaşım Turgay Yumlu ile birlikte bir kano yapmaya başlamıştık. Kano için gereken bezleri evin çarşaflarını yırtarak temin ettiğimiz için epey de dayak yemiştik. Hayalimiz uzak ülkelere yelken açıp hazine aramaktı.
Şimdi evde bilgisayar başında oturan, sokakta tablet veya telefondan başını kaldırmayan çocukların, ekranda ateş ettikleri düşmanları öldürüp puan kazanmak ve oyunu bitirmekten başka hayalleri yok.
Çocukluk hayalleri bittikten sonra olgunluk hayalleri başlıyor. Onları da bir bir çalıyorlar. Alıp kaçıyorlar.
Daha doğal bir dünyada yaşama hayallerimiz mesela. Etrafımızda yükselen beton bloklarla şehirlerimiz, doğayı kirleten sanayi kuruluşları ile havamız sularımız, yapılan binalarla bir karış yeşil alan bırakılmayan en güzel yaylalarımız, dökülen kanalizasyonlarla içindeki yaşam yavaş yavaş ölen denizlerimiz doğal bir yaşam hayalimizi çalıyor.
Sağlık hizmetleri mesela. Öyle zorlaştı ki sağlık hizmetlerine ulaşmak, öyle şeyler oluyor ki sağlık sektöründe, inanılır gibi değil. Hayalleri yıkmakla kalmıyor. Ümitleri de gömüyor. Son günlerde yazılı, görsel ve digital medya çalkalanıyor. Bebek öldüren çeteler, sağlık hizmetlerinin fahiş fiyatlara çıkması, nereye baksan hayal kırıklığı, Sağlık hizmetlerine rahatça ve ucuza ulaşma hayallerimizi alıp kaçmışlar.
Yaşamımızın son yıllarını huzurla geçirmek için aldığımız evlerimiz mesela. Dişimizden tırnağımızdan arttırıp, yıllarca kredi borcu ödeyip sahip olduğumuz evlerimiz, bunca depremde en küçük bir çatlağı dahi olmamasına rağmen sadece eski teknoloji ile yapılmış olduğu için yıkım tehdidi ile karşı karşıya. Yıkarlarsa buralarda oturan emekliler nereye giderler, kendilerinden talep edilebilecek kiraları nasıl öderler, bu ekonomik belirsizlikte bunları tekrar yapacak müteahhit bulunabilir mi? Bunları düşünen yok. Sosyal bir yıkım. 70 – 80 yaşındaki insanların yaşlılık, emeklilik hayallerini de çalıyorlar. Alıp kaçıyorlar.
Velhasılı kelam. Doğumdan ölüme her yaşta hayallerimizi çalmak, alıp kaçmak için her şeyi yapıyorlar.