Haziran’ın Süryanice hazuran kökünden geldiği, sıcak anlamını taşıdığı söylenir. Artık yaza girdik demektir; yanmanın, kavrulmanın, terlemenin, bunalmanın eşiğine adım attık! Hele benim gibi yaz boyu ter nehrinde boğuşan (!) biri için sıcaklar nasıl önemlidir anlatamam...
Hazır Haziran’dan başlamışken, şair Hasan Hüseyin Korkmazgil’e gidelim, onu da analım, unutulmayan şu dizelerine kulak verelim:
sokaktayım
gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
yaralı bir şahin olmuş yüreğim
uy anam anam
haziranda ölmek zor!

Şair sözü, ne denir? Elbet boşa söylenmemiştir bu dizeler Hasan Hüseyin diliyle... Onda dizeler çığ gibi büyür, onda dizeler nehir gibi akar.
1963’ün baharı da gergin günlere gebedir, darbe hazırlıkları vardır; Ankara’da tomsonların, tankların devindiği günler... Ne ki başarısızlığa uğrar, kalkışmacılar tutuklanır, yargılanır ve asılır! Şair yüreği bu günleri de silip atmaz, kaydeder şiirin belleğine.
3 Haziran 63’te Nazım Hikmet’in ölümü sarsar Hasan Hüseyin’i. 13 yıl yüreğine yüklediği hüznü, acıyı 2 Haziran 1970’te Orhan Kemal’in ölümüyle daha fazla taşıyamaz, şiir bir destan olup çıkar ortaya.
yıllar var ki ter içinde
taşıdım ben bu yükü
bıraktım acının alkışlarına
3 haziran '63'ü

Her 3 Haziran, bu dünyadan gelip geçen Nâzım Hikmet’i düşürür aklımıza. Sevdanın, aşkın, umudun, barışın, aydınlığın, yaşama sevincinin, özgürlüğün, devrimin yıpranmayan dizeleri kopup gelir kitaplarının içinden. Ses olur, türkü olur, umut olur, aydınlanmanın yoldaşı olur…
Yazımı hazırlarken masama Nâzım üstüne yazılmış kitapları serdim; Vâlâ Nurettin’in, Orhan Karaveli’nin, Şükran Kurdakul’un, Fahri Erdinç’in, Zühtü Bayar’ın, Yusuf Alper’in, Emin Karaca’nın, Turgay Fişekçi’nin, Necmi Selamet’in, Rıza Aslan’ın... Bitmez ki Nâzım için sözler, yazılar, anılar, anlatılar…
Her Haziran geldiğinde Ahmed Arif de düşer gönlümüze; “kalbi dinamit kuyusu” şair... Anadolu’dan bir ses ile:
Yürü üstüne-üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının...
Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile
Dayan rüsva etme beni.

Ankara’da olduğum yıllarda Ahmed Arif’le tanışma olanağı bulamadım. TRT’de çalışmaya başladığım 1975 başlarında, Diyarbakır’a atadılar beni. Diyarbakır Televizyon Müdürü İlhan Önal, evine konuk ettiği bir gün, benim şiirle de ilgilendiğimi öğrenince, Ahmed Arif’in üvey ağabeyi olduğunu söylemişti çekinerek! Şaşırmıştım, üzülmüştüm. Devlet memurluğu ürküntüsünün ünlü bir şaire sahip çıkmayı bile nasıl engellediğine tanık olup kahrolmuştum!
Haziran, Orhan Kemal’in de aramızdan ayrılışının ayıdır. “...Eşe dosta selam... İnandığım doğruların adamı oldum, böyle yaşadım, karınca kararınca bu doğruların savaşını daha çok sanatımda yapmaya çalıştım, kursağıma hakkım olmayan bir tek kuruş dahi girmemiştir...”
Başka yitikler yok mu Haziran’da? Eleştirmen Asım Bezirci’nin “kendine özgü bir evren ve anlatım kuran, klişeleri kırarak yeni bir duyarlık ve bakış getiren, edebiyat tarihinde bir çığır açan” şair olarak nitelediği Ahmet Haşim de Haziran’da “mutsuz, garip, yalnız” olarak bu dünyaya veda eder!
Hepsi değerli, önemli yazın, sanat insanları; Cahit Irgat, Cahit Zarifoğlu, Üsküplü şair ve çevirmen Necati Zekeriya, Cemil Meriç, Tahir Alangu, Hasan İzzettin Dinamo, Cahit Külebi, Ahmet Muhip Dıranas Tahsin Saraç…
Onlar da adları, yapıtları, yaptıklarıyla iz bırakmış özge insanlar. Hepsi Haziran’da bu dünyadan ayrılmışlar. Yerim sınırlı olmasaydı, hepsine yazılacak ne çok şeyler vardı elbet.
Işıklarda olsunlar; biz onları unutmayalım, okuyalım, analım, anlatalım, paylaşalım yapıtlarını.