Meslektaşlarının ölümünü barışçıl bir yolla protesto ederken, gaz sıkan polislerden biri fenalaşınca, tereddüt etmeksizin onu tedavi etmiş, hekimler. Başka meslektekilere bu garip, hatta yanlış gelebilir; “Bıraksalardı, acı çeksin” diye düşünenler bile olabilir. Ancak, tüm sağlık çalışanları eğitimleri boyunca yaşatmaya programlanırlar; sevmediklerini, kendilerine zarar verenleri, hatta katilleri bile… Hekimlerin mesleğe başlarken içtikleri Hipokrat Andının temeli budur ve bu temel nedenle hekimlik diğer mesleklerden çok farklıdır…

Polislerle hekimlerin karşı karşıya gelmeleri çok üzücü, çünkü bu iki meslek grubu arasında sevgi ve saygı çerçevesinde, yazılı olmayan bir sözleşme vardı; meslekleri gereği birbirlerine sık gereksinim duyar, birbirlerini korur ve kollarlardı. Ne yazık ki bu dayanışma eskisi gibi değil, zaten 20 yılda çok şey değişti ülkemizde. Gençlerin birçoğu artık yıllarca çalışıp doktor olmaya değil, kısa yoldan köşeyi dönmeye, mafya liderliğine özeniyor. Gündemde olan, milyonlarca insanın yaşamını kurtaran aşıyı bulan Türk doktor çift değil; haraç kesen, adam öldürten mafya liderleri, çünkü.

Ülkede her şey pahalılaşırken, ucuz kalan tek şey, doktor, mühendis gibi en üst düzeyde eğitim gerektirenlerin emeği. Birçok alanda yurt dışındaki meslektaşlarından çok daha başarılı olmalarına karşın, onların aldıkları ile karşılaştırılamayacak kadar düşük maaşla ve karşılaştırılamayacak kadar kötü koşullarda çalışıyor, hekimlerimiz. Bu da yetmezmiş gibi aşağılanıyor, dövülüyor, öldürülüyor. Ülkenin en yetkilisinin “Gidiyorlarsa gitsinler” demesinin ardından, bir imam “Öldürmez misin sen?”, yani “Ölüyorlarsa ölsünler” deyiverdi; cemaatin susarak, itiraz etmeyişi anlamlıydı. Sonradan yüzde yüz haklı çıkan düşüncelerini mektupla açıklayan amirallerimiz, apar topar göz altına alınıp yargılanırken, imam hakkında sadece soruşturma açılması düşündürücü.

Kısa süre önce Ayvalık’ta yemek yerken, iki pırıl pırıl genç geldi yanıma, “Tanıyorum ama nereden?” diye düşünürken, “Hocam, Koç Tıp’tan öğrencileriniziz, yeni mezun olduk” dediler. “Ne yapmayı planlıyorsunuz?” diye sordum, “ABD’ye gitmeyi” diye yanıtladılar. İçim cız etti. Birkaç yıl önceki derslerinde “Gitmeyin, kalın” diyordum, bu kez diyemedim. Yolları açık olsun; gitmelerinin nedeni bizleriz. Bir an önce bu kötü yönetime demokratik yollarla son verip, koşulları düzeltmek de bizim görevimiz. Ki giden değerlerimiz geri dönebilsinler. Tıp eğitimi ‘Usta-çırak’ işidir; biz onları nasıl yetiştirdiysek, onlar da geleceğin hekimlerini öyle yetiştirsinler…

Sağlık çalışanları olarak Kovid-19 nedeniyle çok yorulduk, birçok ‘şehit’ verdik ama ‘meslek hastalığı’ bile sayılmadı. Birkaç gün alkışlandık, sonrasında dövüldük, öldürüldük. Gereksiz hastane inşaatlarına para bulup, sağlık çalışanlarına bulamayan; dün tükürdüklerini, bugün yalayan zavallı siyasetçiler tarafından eleştirilmek ise şaka gibi. Siyaset ve para nereye girse orayı bozar, diğer meslekler kadar olmasa da hekimliği de bozuyor, ne yazık ki.

KOVİD-21

Hekimlik görevimi yerine getirip, bir uyarı ile bitireyim. Kovid-19’dan çok farklı olduğu için önceden Kovid-21 olarak adlandırdığım Omicron varyantının, önceki alt varyantlardan daha da kolay bulaşan ve aşıları daha da etkisiz hale getiren BA4 ve BA5 alt varyantları, dünyada hızla yayılıyor. Türkiye’de de olgu sayısında çok hızlı bir artış var ve Kurban Bayramı’nda yayılım daha da hızlanabilir. Özellikle riskli hastaların dikkatli olmalarını, kapalı ve kalabalık ortamlarda, özellikle taşıt araçlarında maske kullanmalarını öneririm.

Çok yakında, çok daha mutlu bir ‘bayramı’ kutlama dileğiyle…