-Bu yazı, ilk okuyacak olan Murat Attila'ya gitsin-

* * *

-Bre Sokrates efendi, madem “hiçbir şey bilmiyorum” diyorsun; hiçbir şey bilmediğini nasıl biliyorsun?

(Halikarnas Balıkçısı)

* * *

Bir insan veya bilgisayar her şeyi bilebilir mi?

İnsan beyni, verdiğini öğüten bir değirmendir. Becerikli ev kadını gibi “ne buldumsa çorbası” yapar; yani, kilerde arta kalmış erzakla çorba yapıp, kor sofraya; yahut, Nur Peygamber gibi “aşure” kaynatır... Bilgisayarın bilgi cephaneliği, kullanıcısının verdiği mühimmatla doludur.
Ayrıca, bir kimsenin, her şeyi bilmesi yeterli veya doğru mudur?
“Aklın Devi” Efesli Blosonoğlu Herakleitos'a sorarsanız:
- Çok şey bilmek akıllı olmayı öğretmez!

Yazısını okumakta olduğunuz yazar, çok yıllar TRT'de yarışma programları hazırlayıp yönettiği için, yarışmalar konusunda bazı şeyler bildiğini söyleyebilir. Mesela, insanlık tarihi boyunca yapılan veya yapıldığı varsayılan bilgi yarışmalarını araştırdım. Bir örnek:
-Dünya Bilgi Yarışması Finali var. Uçaklar uçmayı, doktorlar operasyonu, aşıklar didişmeyi yarıda bırakmış; bütün dünya dikkatini finale vermiş durumda. Her finalist, rakibine soruyu kendisi soracak, yanıtın doğru olup olmadığı kararını o verecek.
Birincinin ilk sorusu:
-Kluangu kabilesinin dul eşinin ağzında kaç diş var?
Cevap:
-Tek diş bile yok; zira kocası ölünce, kabilenin töresine uyarak, taşla tüm dişlerini kırdı.
-Doğru. İkinci soru:
-Kleopatra, kendisini Nil'in yılanına sokturarak intihar ettiğinde üstünde hangi kombinezon vardı?
Cevap:
-Merhume iç çamaşırı giymezdi!
-Doğru. Son soru:
-Keops Piramidinin kuzey yanal yüzeyini yapan işçilerin ustabaşı kimdi?
Yanıt:
-Soru eksik: Gündüz vardiyasını mı soruyorsunuz, yoksa akşam vardiyasını mı?
-Haklısın. Cevabını doğru sayıyorum.
Öbür finalist:
-Ben sana tek soru soracağım; “evet” veya “hayır” demeni istiyorum.
Sorum şu: “Mutlu musun?”
Öbür finalist, sağ elinin gösterme parmağını ağzının kenarına dayadı. Bir düşündü, iki düşündü tam süre biterken cevap verdi:
-BİLMİYORUM!..
Böylesi durumlar, sizin de başınıza gelmiştir. Şahsen benim başıma çok geldi. Üniversitede, ağzı torba olmadığı için büzemediğimiz öğrenciler bana sıfat yakıştırmakta yarışırdı. Birincisi “Google Şadan” derken, öbürü itiraz ederdi:
-Google Şadan Hoca'dan iyi mi bilecek?
Bendeniz Cennet kuşu, içten içe sevinsem bile:
-Yapmayın, etmeyin arkadaşlar, bazı hocalar kızacak, beni eğlence konusu yapmayın.
Korkulan durumlardan birisi başıma geldi.
Üniversite servisindeyiz; otobüs hınca hınç dolu. Mağrur öğretim üyelerinden ÖBT, en önde. Mikrofonu eline almış, bağırdı.
-Arkadaşlar, bu Şadan Hoca her şeyi bilir miş ya...
Benim:
-Hayır efendim, ne münasebet, benim öyle bir iddiam yok, diye yırtınmama kulak asmadan sürdürdü anonsu:
-Şimdi ben ona bir soru sorayım da bilsin bakalım!
İster istemez herkes kulak kesildi. Otobüsün sürücüsü Abdurrahman sinyal verip taşıtı sağda uygun bir yere çekti.
ÖBT, müthiş soruyu sordu:
-Otomatik aleti kim icat etti?
Ben, Dünya Bilgi Yarışması'ndaki ikinci finalist gibi, sağ elimin gösterme parmağımı çeneme dayadım, bilmezden gelerek:
-Acaba soru soran Hoca, Sibernetiğin kurucusu sayılan, padişaha otomatik olarak şarap bardağı sunan, dahası -başlayın- otomatik taharet düzeni bile yapan, On İkinci Yüzyılda yaşayıp, 1206'da ölen Müslüman Türk bilim adamı ve mühendis Diyarbakırlı Ebü'l İz İsmail İbni Rezzaz El Ceziri'yi mi soruyor?
ÖBT, mikrofonu yere çarptı ve:
-Ben sadece “Ebu'l İz” olduğunu öğrenmiştim.
Otobüsün içinde bir alkış yükseldi ama ben, bunların soru sorana mı, cevap verene mi gittiğini kestiremedim...
“Bilgi Yarışması” denilince aklıma, TRT Radyolarının efsanevi “16 Soru Liseler Arası Bilgi Yarışması” gelir. O zaman reyting ölçülmüyordu ama, programın dinlenme şampiyonu olduğuna kimsenin itirazı yoktu. Günlerden bir gün, kendisi yorulan bir yönetici “bu program yoruldu” diyerek bu program dizisini yayından kaldırdı. Bu yarışmaların tartışılmaz yarışmacısı, İzmir Hava Lisesi Ekip Başkanı Feyyaz Ertürk'ü, yeni kurulmuş Tire Lisesi ekibinin sözcüsü Nurgül Üçler'i bir yıl Türkiye şampiyonu olan Erzincan Lisesi'ni unutmak olası mı?
İzmir Radyosu olarak “Bilgi Yoklaması”, “Türkiye Bilgisi”, “Bu İli Biliyor musunuz?” adlı yarışma programları düzenlemiştim.
İlk yarışmanın birincisi Zir. Müh. Macit Ulubelde, Türkiye Bilgisi şampiyonu Profesyonel Turist Rehberi Yıldırım Özturhan olmuştu. “Bu İli Biliyor musunuz?” dizisinde Hakkari programını hala unutmam. Program konuklarından öğretmen Fatma Layık Köyoğlu, dönem birincisi olduğu için kendi isteğiyle Hakkari'ye gidişini anlatmıştı:
-Van'dan, geceleyin otobüsle Hakkari'ye gidiyorduk. Bir yerde ışıklar görünce, yanımda oturan hanıma:
-Hakkari'nin sönük bir şehir olduğunu söylerler. Baksanıza karşıdaki ışıklara!
Kadın:
-Onlar Hakkari'nin değil, Karayolları şantiyesinin ışıkları...
Size bir kitap önereyim:
Selahattin Şimşek'in “Hakkari Dedikleri”.
Ben de demiş oldum...
(Ha, bir de “Bizim eller güzel eller” türküsü Hakkari'nindir.)