Bu köşe yazımda ülkemizin entelektüel bir bilim adamı ve aydın bir yazarı Prof. Dr. Halil Çivi hocamızla soru ve cevap söyleşisi içinde birlikte olduk. Ülkemizde hukuk, ekonominin durumu ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Helalleşelim" söyleminin ne anlama geldiğini konuştuk.
Selahattin Güzel: Sayın hocam, Türkiye'de hukuk güvenliği var mıdır? Bu konuya ilişkin görüşleriniz nedir? Hukuk güvenliğinin olmadığı bir ülkede neler olur?
Prof. Dr. Halil Çivi: Türkiye'de hukuk güvenliği var mıdır sorusuna yanıt vermek için önce hukuk güvenliğinin ne olduğu konusunda fikir yürütmek lazımdır. Bunun için konuyu şu beş açıdan değerlendirmek gerekir: 1- Evrensel çağdaş uluslararası hukuk kurallarına uyulup uyulmadığına bakmak gerekir. Türkiye kendi anayasasına koyduğu ilkelere göre Avrupa hukukunu kendi hukukundan üstün tutmuştur. Ancak mevcut siyasi iktidarın bu konudaki karnesi zayıftır.
2- Bir ülkenin anayasası o ülkenin yönetim biçimini, yasama, yürütme ve yargı güçlerinin görevlerini ve bu görevleri kullanma biçimini, ayrıca o ülke yurttaşlarının her türlü kamusal hakları ve ödevlerini bildiren ana sözleşmedir. Hiçbir kişi ya da kurumun güç ve yetki kullanımı anayasaya aykırı olamaz. Ne yazık ki Türkiye'nin bu konuda da karnesi zayıftır.
3- Bir ülkenin yürürlükte olan yasaları yine o ülkenin yetkili organlarınca oluşturan, ancak evrensel hukuka ve o ülkenin anayasasına uygun olması gereken hukuki düzenlemelerdir. Yine üzülerek söylemek gerekir ki Türkiye'de; bizzat siyasi iktidarın yetkilileri bu konuda yasalara aykırı emirler verebilmektedir. Polisleri bacak kırmaya, kol kırmaya yada mahkeme kararı olmadan halkın evini yıkmaya çağrıda bulunulabilinmektedir.
4- Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'na göre yargı kurumunun karar dağıtıcısı olan yargıçlar kararlarını Cumhurbaşkanlığı makamı, hükümet ya da siyasi iktidar adına değil TÜRK MİLLETİ ADINA karar vermek zorundadır. Bu durumda yargının kesin bağımsız olması gerekir. Ancak Türkiye'deki yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi hep tartışmalıdır.
5- Yargı tarafından verilen kararların kamu vicdanındaki yansımasına bakmak gerekir. Bunu ölçmek için de yargı sistemine ve yargıya olan GÜVEN durumuna bakmak lazımdır. Ancak bu konuda da yargıya olan güvenin güçlü olduğunu söyleme olanağı yoktur. Yanıtımı şöyle bitireyim; Mevcut durumda Türkiye'de yargı sistemine olan güveni yeterli sayma olanağı yoktur. Yargıya olan GÜVEN zedelenirse halkın hukuka ve adaletin tecellisine olan GÜVENİ giderek azalır. Güçlü olanlar kendi haklarını güç kullanarak almaya çalışırlar. Halbuki devletin varlık sebebi adaletin tecellisidir. Hukuk ve bağımsız yargı olmadan hak, adalet yerini bulmaz.
S Güzel: Sayın hocam, Türkiye'de ekonominin çöküşünü neye bağlıyorsunuz? Sizce ekonomi inatla mı yönetiliyor?
H. Çivi: Türkiye'deki mevcut siyasi iktidar, kendi ekonomi politikasını; a- teknolojiyi geliştirmek, b- verimli yatırımları ve üretimi hızlandırmak, c-toplam istihdamı artırıp işsizliği minimuma indirmek, d- toplumsal refahı artırmak, refahı tabana yaymak, yoksul ve muhtaçların sayısını asgari de tutmak, e- dışa bağımlılığı azaltmak, f- başta sanayi ve tarım sektörlerini teşvik edip yerli üretimi artırmak, g- gelir dağılımını düzeltmek... gibi genel ve temel toplumsal amaçlar yerine, siyasal İslam ideolojisini sağlamlaştırma aracı haline getirerek ülkeyi yönetmek istiyor. Çağdaş ekonomik politikalar, çağdaş ekonomik yasalar, yaklaşımlar ve stratejilerden oluşur. Doğmatik, inançsal değerleri ekonomi politikası aracı yapmak ya da yapma görüntüsü vermek doğru bir tutum ve davranış değildir. Mevcut politikanın köktenci bir şekilde değişmesi gerekir. Kısacası,Türkiye'de, inanç odaklı yönetimin insan odaklı yönetime dönüşmesi lazımdır.
S.Güzel: Sayın hocam, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun siyasette yeni bir algı oluşturan "Helalleşelim" söylemi, ülkenin her yöresinde büyük bir yankı yarattı. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Bu söylemi değerli buluyor musunuz?
H.Çivi: Ben şahsen, CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun HELALLEŞME söylemini siyaset üstü, ya da yeni bir siyaset tarzı olarak; özgüvenli, barışçı, iyi niyetli ve birleştirici bir söylem olarak değerlendiriyorum. Ayrıştırma, ötekileştirme, dışlama ve hatta düşmanlaştırma yaklaşımlarına karşı bir panzehir, uzlaşmayı ve bütünleşmeyi amaçlayan, doğru bir yaklaşım olarak görüyorum. Ancak HELLALLEŞME kavramı dinsel bir terminoloji olduğu için çeşitli polemikler üretmeye yatkın bir tanımlamadır. Çünkü her söylemin gücü, söyleyenin niyetinden çok, halkın anladığı ve algılayabildiği kadardır. Doğru ve anlaşılır bir şekilde söyleme geçirilmesi gerekir.