Yıl 2024, aylardan Kasım, günlerden Cuma... Dün sabah gün doğmadan okula giden çocukların seslerini duyunca pencereye koştum. Onları görmek ne mümkün! Adeta ellerimle karanlığı aralayıp! Onları hayal meyal görmeğe çalıştım. Hepsi biraz sonra sınıflarına girip gün aymadan öğretmenlerine "Günaydın" diyerek ders başı yapacaklar.

Kimi karnı aç, kimi de gözlerini ovuşturarak güneşin doğmasını bekleyecek. Can Yücel'in dediği gibi "Hiçbir şey yüreğimizdeki güneşin doğmasına engel olamasın." 
Tabii ki öyle. Ancak "İktidar bende, güç bende" diyenlerin buna engel olmasına ne demeli? İşte bütün mesele burada; "Olmak veya olmamak"...
Evet, günün aymasını neden istemiyorlar? İnsanlar gecenin karanlığında yapılan zamları, görmesin diye mi? İnsanlar "açlık, yoksulluk" sınırında gezinirken, hep "cambaza bak!" mı diyecekler? Oysa ki tüm insanlar, karanlıkların, aydınlığa çıkması için çalışıp ülkelerinin refaha kavuşmasını isterler. Hepimiz bunu seviyor ve istiyoruz. "Sevmek suya dokunmak gibidir; dalga dalga büyür"...
İşte "kadına şiddetle mücadele gününde", dünya güle oynaya kutlamalar yaparken, bizde tam aksine İstanbul'da kadınları yeraltındaki metro istasyonlarında hapsedip, Taksim Meydanı'na çıkmalarına engel olan kaba kuvvet zihniyeti neyin nesiydi? Gözaltına alınanlar bu ülkenin çocuklarını müreffeh bir Türkiye Cumhuriyeti'ni yaratması için aç biilaç okullara gönderen anneler değil miydi?  

***
Belediye kreşlerine çocuklarını bırakıp, onların eğitilmesi aydınlanması için çalışanlar, sokaklarda kâğıt toplayan analar-babalar değil miydi? Belediye kreşlerinin açılmasını engelleyen zihniyet ne anlama geliyor? Bu ülkede “Milli Eğitim mi, Milli Yetim Bakanlığı mı var?” diyenler haksız mı? Sorular... Sorular...
Can Yücel sözündeki gibi "Hiçbir şey yüreğimizdeki güneşin doğmasına engel olamasın"...
Biz bu ülkede "mutlu ve huzurlu" yaşamak istiyoruz. Neydi mutluluk? Murat Bozoğlu'nun (Edebiyatta farkındalık) yazdığı gibi: "Biraz tebessüm... Biraz ilgi... Biraz empati... Biraz hatırlamak... Biraz önemsemek... Biraz güzellikleri paylaşabilmek... Biraz sevgileri çoğaltabilmek... Biraz kalplere dokunabilmek..."


***
5 Gün önce 24 Kasım'da "Öğretmenler Günü" nü kutladık. Başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk, öğretmenlerimize seslenerek "Cumhuriyet sizden fikri hür vicdanı hür irfanı hür nesiller ister" demişti. Öğretmen, öğrenmek, öğretmek... 
Bakın geçmişte bu konuda söylenen sözlere de bir kulak verelim: “Bana bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum." (Hz. Ali)
"İnsanlar kıyafetiyle karşılanır. İlmiyle ağırlanır, ahlakıyla uğurlanır" demiş Hz. Mevlana da.
Bak dostum! "Cahil ile dost olma ilim bilmez, irfan bilmez, söz bilmez, üzülürsün. /Saygısızla dost olma usul bilmez, adap bilmez, sınır bilmez, üzülürsün. /Aç gözlüyle dost olma ikram bilmez, kural bilmez, doymak bilmez, üzülürsün.” (Şeyh Edebali)

***
İşte bu yazdıklarımın ışığında 10 Kasım'da Anıtkabir'i 1 milyon 92 bin 365 kişi ziyaret etti demek istiyorum. Ve de padişahların "Kulum" diye seslendiklerine; Atatürk "Efendiler" dedi. İdrak edenler insan oldu, edemeyenler "kula kul" kaldı. Sonuç; 1 dakika dik durmak, sürekli eğilmeye alışan için zordur. Bizler dimdik ayaktayız. Saygı ve özlemle Atamızı anıyoruz. Saygılarımla.