15 Temmuz 2016, günlerden Cuma’ydı. HSYK-Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyesi (şimdi HSK oldu) hakim dostuna çaya gitti.
Sohbette İzmir'de başlatılan ordudaki Fethullahcılar'a yönelik geniş kapsamlı operasyonu hatırlatan dostu “FETÖ belasında son durum nedir? Nereye gidiyor ülke?” diye sordu.
Kolej ve akademi dahil 28 yıllık emniyet mensubuydu.
FETÖ’cülerin gerçek yüzünü en iyi bilenlerden biriydi. Yıllarca bu yapının gadrine uğramış, dolayısıyla hakkında söylediği her şey doğru çıkmıştı.
Devlete sızmış FETÖ’nün emniyetten sonra TSK’da da etkinleştiğinin bilincindeydi.
Şöyleydi yanıtı; “Kemalist görünümlü Gülenist bir darbe bekliyorum. Halkın ve dünyanın desteğini almak için bu yöntemi seçecekler! En önemli silahlı güçlerinin stratejik yeri TSK’dır!”
***
Evine geldi, eşiyle yemeğini yedi, balkona çıktı.
Şairin dediği gibi “gece yalınlığıyla, karanlık lambalar, her zaman şevkatle içine almıştı” onu da.
Yanan lambaların gerisinde ne çok hayatların olduğunu içinden geçiriyordu. Birden gök gürültüsüne benzer ses duydu, alçaktan uçan F-16’yı farketti.
İki üç telefondan da Boğaz Köprüsü’nde askerlerin, yollarda tankların olduğunu, görev yaptığı Ankara Emniyeti’nin de kuşatıldığını öğrendi. Fethullahçılar’ın darbe yaptığını anlamıştı! Beylik tabancasını, şarjörlerini alıp eşiyle de vedalaştı.
Geldiğinde emniyetin önü ana-baba günüydü. Yukarıda helikopterler, jetler uçuyordu. Polisler direniş hazırlıklarındaydı. Organizesiyle kolkola girildi, 250-300 metre mesafedeki darbecilerin tanklarına doğru yürüyüşe geçildi. Darbeciler ateşe başladı, bombalar patlıyordu.
Yanındaki polis memurunun yaralanıp düştüğünü gördü.
Ona eğildiği sırada karnındaki sıcaklığı hissetti, vurulmuştu! Kaldırıldığı hastanede ameliyata alındı.
Kurşun 1 cm. sağ taraftan vücuduna girmiş olsa şimdi hayatta değildi.
****
Anestezi sırasında kendinden geçtiğinde yaşamı da gözlerinin önünden akmıştı; “Kolejdeyken fişlenmesi, tarikat yuvasına dönüşen akademideki katıksız Fetullahçı öğretim üyeleri, eziyet eden sınıf komiserleri. Mezun olduğunda cemaatçi devrelerinin terör, istihbarat, kaçakçılık ve personel gibi şubelerde çalışması, kendisine kurulan kumpaslar, telefonlarının yasa dışı dinlenmesi, yıllarca terfi ettirilmemesi. Bu arada Hukuk Fakültesi’ni bitirmesi!..”
****
Gözlerini araladığında elleri eşinin avuçları içindeydi.
Hemen anladı darbenin başarısızlığını.
Eşine gülümserken, yine şairin dizelerini düşündü; “Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi/ (…)
Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını/ Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin!’’
***
Dillendirdiğim; ölüme kafa tutan “Gazi” Emniyet Müdürü; Fatih Eryılmaz’dır!
Değerli Meslektaşım Toygun Atilla’nın “İFŞA”sının son bölümünde aktardığı kahraman polis.
Yazara göre, FETÖ’yle mücadelede en analitik düşünen, yapıyı tanıyan, yöntemlerini bilen, öngörü sahibi birkaç vasıflı emniyetçi ve yargı mensuplarından biriydi o.
Vurulduktan sonra 1 yıl daha çalıştı ve emekli oldu.
İYİ Parti’de politikaya atıldıysa da siyaseti benimseyemedi.
Şimdi avukatlık yapıyor Fatih Eryılmaz!..
****
Ulusal egemenliğimize kasteden, emperyalist işgal hedefli kalkışmaydı 15 Temmuz.
O gecenin de bir ömür FETÖ’yle mücadelesiyle görünmeyen kahramanlarından da biriydi Fatih Eryılmaz.
Toygun Atilla’nın ifadesiyle “görünmeyenlerdendi ama görebilenlerdi.”
“Ne istediyseler verenlerin”, “Cemaat devlete sızmış, buna kargalar güler”, “Gülen bu ülkenin yetiştirdiği değerli kıymettir. Ona çete denemez” diyenlerin, kananların/kandırılanların, siyasi ayağın araştırılmasını istemeyenlerin de -sırlarının ifşa olduğu-İFŞA’yı mutlaka okuyun, okutun!
Tarihçi-Yazar Sinan Meydan’ın “FETÖ’nün, laikliğin içinin boşaltıldığı yıllarda gittikçe büyüyen cemaat- tarikat bataklığında filizlendiği ve Atatürk’ün kurduğu Laik Cumhuriyet'i içeriden yıkmak için örgütlenmesinin konuşulmadığı” tespitini anımsayarak; Darbelerin panzehirinin “demokrasi” olduğunu unutmayarak!
Bütün darbelere...
Vatan haini alçak darbecilere...
Onlara yol verenlere...
Lanetle!..