Bu yazıyı okuyan herkes gibi, yazan olarak ben de suçluyum! Çünkü; iktidar pandemiyi bahane ederek her türlü etkinliği yasakladı, protesto, gösteri yürüyüş hakkını askıya aldı. Ne yaptık; sesimizi çıkarmadık, sustuk canım kardeşim…
Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin toplu halde okullarına gitmelerine bile 'pandemi' gerekçesiyle izin verilmedi. Hak arayışları engellendi. Polis gençleri karga tulumba götürdü. Gerekçe yine aynıydı, pandemi kurallarına aykırı!.. İtiraz bile etmedik canım kardeşim...

Baroların tutumundan memnun olmayan iktidar, ‘başa çıkamıyorsan böl taktiği' izledi. İkinci baro kurdurdu. Hedefinde üç büyük il; İstanbul, Ankara, İzmir'i parçalamak vardı. Amacı Türkiye Barolar Birliği Başkanı Feyzioğlu'nu koltuğunda tutmaktı. Baktı olmuyor, pandemi nedeniyle seçimi iptal etti. “Eee, ne yapalım önemli olan sağlık” dedik, sustuk. Öyle değil mi canım kardeşim?

Birçok derneğin genel kurul yapmasına aynı gerekçeyle izin verilmedi ama iktidar partisi 81 ilde şakır şakır kongrelerini yaptı. Tribünleri hınca hınç doldurdu. Kongre yapılan her ilde vaka sayıları anormal arttı. Bilim Kurulu sesini çıkarmadı, Sağlık Bakanı görmezden geldi. Biz de mesele etmedik be canım kardeşim…
İktidar 2020 Aralık ayında hafta sonları sokağa çıkma yasağı uyguladı. Yeme içme yerleri açık, ama oturamıyorsun. Bakkallar, marketler, fırınlar, börekçiler, kokoreççiler, çiğ köfteciler de açık... Tekel büfeleri kapalı!.. “Ne oluyor” diye sorgulamadık bile be canım kardeşim…

İktidar baktı toplum sessiz, iktidar baktı toplum aldırmıyor marketlerde alkollü tüm içkilerin satışını yasakladı. Tabii ki, bundan böyle hafta sonları içki satışı yasak diye yapmadılar, tekel büfeleri kapalı, marketler içki satarsa haksız rekabet olur şemsiyesinin altına sığınarak yaptılar.  Önemsemedik bile canım kardeşim…

İktidarın niyetini anlamadık canım kardeşim… Tepki gösterenlerin sesi cılız çıktı canım kardeşim… Önce iğneyi kendime batırayım. Günlük yorumlar yaptığım yazılarımda konuyu gündeme getirdim, tepki gösterdim, ‘İçkiyle Koronavirüsün ne ilgisi var’ diye sordum. Ama yeterli değildi, üzerine gitmedim, ben de kabahatliyim canım kardeşim… Bu iş o kadar masum değil, altı derin canım kardeşim… Madem haksız rekabete bu kadar önem veriliyor, marketler sigara da satmasın. Kola, fanta, soda da satmasın. İçki yasağı 'yasaklı toplum' yaratmak için akıllı başlangıç. Çünkü arada içki olunca çoğu kişi sesini çıkaramıyor, politikacıların çoğu içki içmeyi savunan kişi olmamak için köşe bucak kaçıyor. Çünkü yasağa şiddetle karşı çıkana hemen alkolik damgasını vuruyorlar! Ama mesele içki değil canım kardeşim… Ne o zaman? İktidarın devletin gücünü kullanarak hayatımıza müdahale etmesi. Bugün içtiğinize karışırlar, yarın giyiminize, (gerçi ufuk tefek müdahaleler var) öbür gün okuduğunuz kitaba, aldığınız gazeteye… Tarihte örnekleri var, bu iş böyle başlar canım kardeşim… Bu yıl ilk deneme içkiyle. Tutarsa, seneye 30 gün (Ramazanda), sonra kandillerde de, dini bayramlarda da, perşembe cuma günleri de... Alıştıra alıştıra, yakında marketlerde satılmasını da yasaklayabilirler. Bir toplum yasaklara alıştı mı, alıştırıldı mı gerisi çorap söküğü gibi gelir. Demokratik devletler totaliter devlete böyle dönüşürler canım kardeşim…

------------------------------

Fahiş fiyat serbest!..

Vallahi de billahi de, Ticaret Bakanlığı Haksız Ticari Uygulamalar Yönetmeliği'nde yaptığı değişiklik ile, “Döviz fiyatından etkilenmediği halde, haksız yere fiyat artışı yapmayı, aldatıcı ticari uygulama olmaktan çıkardı!.."

Yani artık, dolar artmış, düşmüş önemli değil, vicdanı müsait olan(!) herkes, sattığı malın etiketini istediği gibi değiştirebilecek!.. Ticaret Bakanlığı’nın bu kararıyla, Eylül ayından bu yana dinlediğimiz masal da “boş çıktı!..”

Tek yetkili ne diyordu?:

•     "Fahiş fiyat artışının önüne geçeceğiz, fiyat artışı yapanlara bu ülkeyi dar edeceğiz."

•     "Stokçulara, fahiş fiyat artışı yapanlara bu ülkeyi mezar edeceğiz."

•     "Fahiş fiyat yollarına tenezzül etmeyin, bunların sonuçları ağır olacaktır."

•     "Vatandaşlarımızı fahiş fiyat yükü atında ezdirmemeye kararlıyız."

•     "Fahiş fiyatların milletimizi bunalttığını biliyoruz, onlar cezalarını çekecek."

Daha da ileri gidildi, marketlere, pazarlara, kasaplara "denetçiler" gönderip, "fiyatları indirin" zorlamasına gidildi.

Bakanlıkça böyle bir kararın alınması, her yönüyle şirazesinden çıkmış, hiçbir söylemin hiçbir kararla bütünleşmediği bu ülkede yeni bir örnek. Daha net bir Türkçe ile; bugünden itibaren bir satıcı, bu market olabilir, kasap olabilir, manav olabilir, pazarcı, ev eşyası, satan biri olabilir, sattığı mal ile dövizin hiçbir ilişkisi yok olmamasına rağmen, fiyat artışı yapabilecek ve bu yönetmelikteki değişikliğe göre, artık aldatıcı bir uygulama sayılmayacak, cezalandırılmayacak.

Yine net bir Türkçe ile; fahiş fiyat serbest!..

------------------------------

O istifanın perde arkası:

İmamoğlu mu, Soylu mu?

Pelikan Grubu mu?

İstifa etmek ayrı, istifanın istenmesi ayrı, “görevden affını istemek” ayrıdır. Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, AK Parti kabinesinde “affını isteyerek” ayrılan ikinci bakan oldu. İlki damat Berat Albayrak’tı. Bu nedenle bu istifaya yakın zamanda gerçekleşen kabine değişikliklerinden farklı bakmak lazım. Gül, ‘Milli Görüş’ geleneğinden gelen, ancak AK Parti saflarına sonradan katılan bir isim. Refah ve Fazilet partilerinde siyaset yaptıktan sonra AK Parti ile yola devam etmek yerine Saadet Partisi'nde kalan az sayıdaki "yeni nesil" siyasetçiden biri.

Saadet Partisi'nde beklenen reformların yapılmaması nedeniyle Numan Kurtulmuş liderliğinde kurulan Has Parti'ye geçen Gül, daha sonra yine Kurtulmuş'la birlikte AK Partiye geçti ve geçtiği andan itibaren kritik görevlerde bulundu; MKYK üyeliği, seçim işleri başkan yardımcılığı görevleri yürüten Gül, 19 Temmuz 2017'de Adalet Bakanlığı'na getirildi.

'İSTANBUL GRUBU' VE ADALET BAKANI

Cumhurbaşkanlığı'na yakınlığıyla bilinen hukukçuların ve Pelikan Grubu olarak adlandırılan grubun İstanbul'da yoğunlaştığı faaliyetlerine karşı Gül, özellikle Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) ile Yargıtay'da etkinlik sağlamaya çalıştı. Pelikancılarla arası hiç düzelmedi ama tarikat ve cemaatlerin bakanlığında ve bağlı oluşumlarda hakimiyetlerine ve yerleşmelerine göz yumdu.

Özellikle HSK'de geçen Haziran 2021'deki HSK'deki görev süreleri biten üyelerin yerine atanan 4 üye ile birlikte, Gül kuruldaki hâkimiyetini 'İstanbul Grubu'na kaptırdı. Özellikle atamalarla ilgili 1. Daire'de güç kaybettiği belirtilen Gül'ün, Adalet Bakan Yardımcısı ve kimi bürokratların atamalarında da etkisiz kaldığı öne sürüldü. Bu durum, Gül'ün görevden ayrılma istediği iddialarına da yol açtı.

GÜL VE SOYLU

Gül, bir yandan 'İstanbul Grubu' ile mücadelesini sürdürürken, bir yandan da kabinede İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ile görüş ayrılıkları yaşadı. Soylu'nun, ailesine hakaret edilmesine ilişkin soruşturmanın kapatılmasını açıktan eleştirmesi sonrası gerilim kamuoyuna yansıdı. Yine, Soylu'nun muhtarlara metruk binaları yargı kararı beklenmeden yıkabileceklerini söylemesi, Gül'ün de isim vermeden bu sözleri, "hukuka bağlı kalma zorunluluğu"nu vurgulayarak eleştirmesi aradaki gerilimin kamuoyuna yansıyan tartışma başlıklarından biriydi. Soylu, daha sonra bu sözlerini düzeltme gereği duydu.

İMAMOĞLU, MOBESE VE GÜL'ÜN MESAJLARI

İstanbul'u esir alan kar fırtınası sonrasında en çok tartışılan konu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun bir balık restoranında yemekte olmasıydı. Günlerce tartışıldı. İmamoğlu'nun restorana gelirken kayda alınan MOBESE görüntülerinin basına yansımasından sonra sürekli takipte olduğu iddiası konuşulmaya başlandı. Bu tartışmalar sürerken, Adalet Bakanı Gül, Veri Koruma Günü nedeniyle yaptığı konuşmada olayla ilgili ilginç göndermeler yaptı. En can alıcı olanı şuydu:

"Hukuk devletinde esas itibarıyla haysiyet cellatlığı olmaz, itibar suikastı olmaz. Hukuk buna asla izin vermez, veremez, vermemelidir. Bu FETÖ'vari anlayışın uygulamaları da hiçbir zaman hiçbir suretle ve hiçbir kimse tarafından gerçekleşmemesi yönünde teyakkuzu ve bu konuda da hukukun gerekli tedbirleri alması en esaslı görevlerden biridir."

***

Gül'ün FETÖ'ye atıf yaparak verdiği mesajların Cumhurbaşkanlığı ve MHP'de rahatsızlık yarattığı, AK Parti içinde de eleştirilere neden olduğu iddia edildi. Bunun üzerine Gül'ün istifası ile sonuçlanan sürecin yaşandığı öne sürüldü. Geçmişten bu yana biriken rahatsızlıkların etkisiyle de görev değişimi yapıldı.