Yarımadanın yüzde 55 oranında plan değişikliği gündeme bile gelmedi!
Çeşme Projesi, iktidar ve Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın en birincil projesidir. Şeffaflık sözü doğrudur. Bakan Bey, her fırsatta gelişmeleri İzmir’e gelerek anlatıyor. Ama sadece madalyonun bir yüzünü göstererek. Arka yüz karanlık. Oralara hiç girmiyor bile. Anlatıyor; şu yapılacak, bu yapılacak, denize sıfır oteller, proje bittiğinde Çeşme, Bodrum, Antalya gibi yabancı turist kaynayacak, falan-filan…
Ama şunlardan hiç bahsetmiyor: Çeşme Yarımadası’nın yüzde 55’inin imarı değiştirecek imar plan değişikliği oluşturuyor. İzmir Çeşme Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi 16 bin 624 hektar. Çeşme Yarımadası’nın tüm alanı ise topu topu 30 bin hektar.
Bu planların yapılacağı bölgenin durumu şöyle: Projenin 5250 hektarı orman alanları üzerinde. Üstelik bu orman alanları; içinde nadir ve endemik türler barındıran, kendine has yaban hayatı ve habitatlar oluşmuş uluslararası öneme haiz doğal ve bakir, korunması gereken alanlar var.
2 bin hektarı deniz yüzeyinde. 600 hektarı mera alanı. 783 bin metrekaresi tarım alanı ve zeytinlik. 3400 dekarı dikili tarım arazisi, yaklaşık 4400 dekarı mutlak tarım arazisi, 7900 dekarı da marjinal tarım arazisi.
2157 hektarı nitelikli doğa koruma alanı, 1432 hektarı sürdürülebilir koruma alanı. Üstelik bu alanlar bir yıl önce birinci derece sit iken, yapılan değişiklikle dereceleri düşürüldü. Planlara dahil edilen kıyı uzunluğu da tam 47 kilometre. Kamu kullanımına açık ve devlete ait olan kıyıların ve hatta tapuda kaydı olmayan deniz alanlarının turizm amaçlı bölge ilan edilmesi ve hatta özel kullanıma tahsis edilmesi söz konusu.
ANAYASAYA AYKIRI DEĞİL Mİ?
Bu durum Anayasa’ya aykırıdır. Çünkü bu durum kamusal alanların İzmir halkı tarafından kullanılamaması sonucunu da doğuracak. Projenin içeriği ve hitap edeceği ‘üst düzey gelir grubuna’ yönelik bilgilendirmeler değerlendirildiğinde; İzmir halkının buradan yararlanamayacağı ne yazık ki açık bir gerçek. Ayrıca; Yarımadanın önemli bir bölümünü yapılaşmaya açacak böyle bir proje, Çeşme-Alaçatı’yı kısa sürede çok büyük bir nüfus yoğunluğu ile karşı karşıya bırakacaktır. Yarımada tamamen yapılaşma baskısı altında kalacak, yaşanan olağanüstü nüfus artışı Çeşme’nin o güzel doğal kent kimliğini ve en önemlisi de kent kültürünü etkileyecektir.
ÇAĞIRILMADILAR
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un katılımıyla İzmir Ticaret Odası (İZTO) binasında düzenlenen, İzmir’in hatta belki de Türkiye’nin en büyük imar plan değişikliğinin toplantısında bu yazdıklarım gündeme bile gelmedi. Zaten toplantıya, Şehir Plancılar Odası, Orman Mühendisleri Odası, Mimarlar Odası’ndan da kimse çağrılmadı. Birinci Derece Deprem Kuşağı’ndaki bir bölgedeki imar planları için jeoloji ya da jeofizik mühendisleri odalarına zaten gerek bile duyulmadı. Bir tek projeye kuşku ile bakan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer vardı. O da görevinin gereği nazik bir konuşma yaptı: “Nitelikli koruma alanlarının sürdürülebilir doğal alanlara dönüştürülmesi ile ilgili çekincelerimiz mevcut. Süreci takip etmeye devam ediyoruz. Kaygı taşımaya devam ettiğimiz ulaşım, nüfus yoğunluğu, su meseleleri var.”
--
Türkiye parçalanmaya mı gidiyor?
Şaka falan değil! Şayet önlem alınmazsa; 83 yıl önce Türkiye topraklarına katılan Hatay elden gidiyor. Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş, Suriyeli nüfus artışının şehrin geleceğini kritik noktalara sürüklediğini açıkladı. Suriyeli kadınların doğal doğurganlığı da aşarak, her yıl bir çocuk doğurduğunu, çok eşli ailelerde Suriyeli nüfus patlaması yaşandığını belirten Savaş, “Suriyelilere vatandaşlık, seçme ve seçilme hakkı verilmesi büyük hata oldu. Böyle giderse biz azınlığa düşeceğiz. 12 yıl sonra Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Suriyeli olacak. Toprak almaları yasak ama Türk ortakları üzerinden arsa senediyle sürekli toprak alıyorlar. Uyarıyorum, “Hatay gidiyor” dedi.
Ciddiye alınması gereken bir uyarı. Atatürk’ün ölümünden kısa bir süre önce, o hasta haliyle Hatay’ı Türk toprağı yapan kararı bugün Hatay Belediye Başkanı Savaş'ın çok kritik tespit ve uyarıları ile vatan toprağı olmaktan neredeyse kopmak üzere. Uyarı şöyle: “Hatay'ın nüfusu 1 milyon 670 bin. Resmi verilere göre 500 bin civarında Suriyeli var. Ama gayri resmi sayı 800 binin üzerinde. Yaklaşık her 2 kişiden biri Suriyeli. Hatay'daki doğumların yüzde 75'ini Suriyeli kadınlar yapıyor. Yeni doğan her 4 çocuktan 3'ü Suriyeli. Savaş psikolojisi hormonları bozmuş. 11 ayda doğum yapan, 6 yılda 6 çocuk yapan Suriyeli kadınlar var. Çoğunun 3-4 eşi var ve hepsi de çok çocuk yapıyor. Demografik yapı bizim aleyhimize gelişiyor. 12 yıl sonra belediye başkanının Suriyeli olması hiçbirimizin hoşuna gitmez.”
“Reyhanlı'da Suriyeli aday olsaydı seçimi açık farkla kazanırdı. Bir çok ilçede denge değişiyor” diyen Başkan, çığlık çığlığa haykırdıklarını, gelecekteki tehlikeyi, yaptıkları uyarılara kimsenin kulak asmadığını da sözlerine ekledi ve şöyle dedi: “Türk vatandaşları 12 yıl geçmeden KKTC'de vatandaş olamıyor. Suriyeli niye hemen vatandaş oluyor. Atatürk'ün milli sınırlara kattığı son yer burası. Bu coğrafyada zemin kaygan. Hatay giderse her yer gider. Hatay elden gitmesin diye mücadele veriyoruz. Ancak tek başıma ben çözemem, bu milli mücadeleyi asıl Ankara vermeli…”
HATAY’DAKİ SON DURUM
Hatay nüfusunun neredeyse yarısının Suriyeli göçmenlerden oluşması iktidar-muhalefet tartışmasına dönüştü. Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Muhalefet, 'Seçimi kazanırsak ülkedeki mültecileri göndereceğiz' diyor, biz göndermeyeceğiz" açıklamasına, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu anında, "Erdoğan sığınmacıları vatandaş yapıp oy mu kullandıracak?" yorumunu yaptı. Kılıçdaroğlu, Murat Yetkin'in bu konudaki sorularını şöyle yanıtladı: “Erdoğan ilk defa böyle bir şey söylüyor. Ben bunun altında seçim hesabı olabileceğinden kuşkulanıyorum. Sormak gerekiyor: Sen sığınmacılara vatandaşlık verip, onlara oy kullandırarak koltuğunu mu korumak istiyorsun? Kendi vatandaşlarından değil, Suriyelilerden, Afganlardan medet umarak koltuğunu korumaya çalışan bir anlayış Türkiye’yi yönetemez. Sığınmacılara vatandaşlık vermek istiyorsan gidelim referanduma, halka soralım. Bakalım halk istiyor mu sığınmacılara vatandaşlık verilmesini?”
Bu arada Kemal Bey’in referandumdan ilk kez söz etmesi de ilginç: “Evet, ilk defa söylüyorum. Büyük şehirlerden başlayarak sığınmacı gettoları oluşmaya başladı. Sorumlu bir devlet adamı getto oluşumlarının tehlikelerinin de farkında olur. Ama Erdoğan sadece koltuğunu korumaya çalışıyor, artık Türkiye’yi yönetemiyor, böyle bir noktaya geldi.”
--
Kur korumalı da
faiz yüzde 80!..
22 Aralık 2021 tarihinde başlayan kur korumalı mevduat sisteminin ödemeleri 22 Mart’tan sonra başlayacak. İlk üç günün ortalama dolar kuru 11.88 TL dir. Şu andaki dolar kuru 14.76 TL dir.
3 ay içindeki dolar artış oranı yüzde 24.24 tür. Yıllık yüzde 17 olan faizin üç aylık karşılığı yüzde 4.25 tir. Üç aylık faizi çıkardığımızda ödenmesi gereken kur farkı geliri yaklaşık yüzde 20 dir.
Sonuç itibari ile: Martın son haftasında dolar kuru bu seviyede olursa üç aylık ödenecek fark yüzde 20 olacaktır. Bunu yıllık da düşündüğümüz zaman yüzde 80 yapmaktadır. Bu kadar kur farkı geliri ödemek hem hazine için büyük bir yük olacaktır. Hem de kamuoyunda; hükümete ciddi bir tepki oluşacaktır. Faizi arttırmadınız ama yüzde 80 faiz geliri verdiniz diye. Hem de kamuoyunda; Hükümet tarafından döviz kontrol altına alınamıyor fikri oluşacaktır. Ve döviz tekrar artmaya başlayacaktır. Bu nedenle; Merkez Bankası kaynakları ve diğer kaynaklar kullanılarak…
Veya: Süper bono çıkarılarak… Veya: Yabancılara kur korumalı TL mevduat sistemi tanınarak
Veya: Başka herhangi bir kararla Mart ayının son haftasında kesinlikle dövizin düşürülmesi gerekmektedir. Eğer hükümet martın son haftasında dövizi düşüremezse; bundan sonra dövizin düşme ihtimali ortadan kalkacaktır.
--
Yaparsa AKP yapar(!)
Trafik sorunu bitti!!!
Her sabah neydi o kardeşim, tabi akşam iş dönüşü de… Adım adım da değil, milim-milim ilerleyen trafik, insanları saatlerce adeta esir alıyordu. Ama şükürler olsun ki bu çile bitti; akaryakıta arka arkaya yapılan zamlarla Türkiye’de trafik sorunu çözülmüş oldu (!) Pandemi döneminde sokağa çıkma yasağı varken bile akşamları, bu günlerden daha çok araba vardı cadde ve sokaklarda... Bunu başaran yönetenlere teşekkür etmek gerek (!)