Son dönemin başarılı öykü yazarlarından İlkay Yıldız, kendine ait odasını inşa edebilmiş kadınların edebi üretimlerinden gurur ve mutluluk duyduğunu söyledi ve ekledi: "Bu ülkede kadınların erkeklerden daha çok kitap okuduğu istatistik bir gerçek. Üstelik bizler, birbiriyle konuşabilmenin, dayanışmanın, ilham ve cesaret vermenin en kalpten yollarından birini keşfettik!"

Yeni kitabı Dünyanın Yan Etkileri'ndeki güçlü kadın karakterleriyle dikkat çeken İlkay Yıldız, kendisiyle yaptığım söyleşide son yıllarda edebiyatta ağırlıklarını hissettiren kadınların her sektörde, her işte müthiş bir varoluş savaşı ortaya koyduğunu vurguladı.

İlkay Yıldız'ın özellikle şu sözleri çok önemli:

"Aslında tarihin her döneminde kadınlar güçlü eserler üretiyordu, son yıllarda daha cesur ve daha görünür oldular... Bir kadın olarak savaşa, 'kendine ait bir odası’ ve özgün sesi olan meslektaşlarımın üretimlerinden gurur ve mutluluk duyuyorum. Bu ülkede kadınların erkeklerden daha çok kitap okuduğu istatistik bir gerçek. Üstelik bizler, birbiriyle konuşabilmenin, dayanışmanın, ilham ve cesaret vermenin en kalpten yollarından birini keşfettik!"

Öykülerinde kendi özgün tarzını ortaya koyabilmiş yazarımızla öyküyü, değişimine ayak uydurmakta zorlandığımız zamanı ve getirdiklerini, özellikle bu gezegende kadın olmanın güçlüklerini konuştum...

Sepya'da nostaljinin kahverengi tonlarında, Dünyanın Yan Etkileri'nde hayatın içinden kahramanlar çıkardınız. Kendinizi bir kurgu kahramanına benzetmek isteseydiniz, o kim olurdu? 

Bu soruya hayli kafa yordum ama tek bir roman kahramanına kendimi benzetemedim. Eşsiz ve harika biri olduğum için değil, soruya gerçekten kafa yorduğum için – ve hiçbir roman kahramanını olduğu gibi kendime benzetememiş olduğumu fark ettiğim için. Bu güzel soruya, “hepimizin içinde biraz Don Kişot, biraz Oblomov yok mu?” gibi klişe bir cevap vermek de istemem açıkcası.

Ilkay1

KİTAPLARIN ARASINDA BÜYÜDÜM

O zaman sizi tanıyalım. Düşlemeye ve bunları yazıyla ifade etmeye ne zaman başladınız?..

İlkokulda kompozisyon yarışmalarına katılarak başlayan yazarlık hevesim, edebiyat okuma isteğim ve reklam yazarı olarak başlayan kariyerim, çocukluk odamdan başladı sanırım.

Nelerin ve kimlerin etkisiyle?..

Şanslı bir yerden geliyorum ben. Çocukluk odamızın duvarlarını boydan boya dolaşan büyük bir kitaplığımız ve odanın ortasında kardeşlerimle paylaştığım çalışma masamızdan oluşan bize özel bir kütüphanemiz vardı. Romanlar, şiirler, felsefe kitapları, mitoloji ansiklopedilerine kadar aklınıza ne gelirse hepsi elimizin altındaydı.

Okuyan ve okutan bir ailenin üyesi olmak sahiden büyük bir şans!..

Kesinlikle! Üç nesildir kitap ve kırtasiye işiyle uğraşan bir aileniz olunca okuma ve yazma uğraşı erken yaşlarda hobinin ötesine geçiyor. Sanırım kimliğinizin bir parçası oluyor.

Ya yazı uğraşınızın öyküye evrilme süreci?

Bİlinçli bir tercihle değil, orası kesin. Sezgisel ilerleyen bir süreç oldu. Aklıma gelen fikri, aldığım notları ve masa başında parmaklarımı özgür bırakıyorum. En ideal haliyle ortaya çıkan şey; kısa öyküyse kısa öyküdür, novellaysa novelladır. Sepya kitabımdaki kırk sekiz öyküyü okuyup “bu kitapta kaç roman harcadığının farkında mısın?” diyenler oldu bana.

Bunun üzerine tefekkür ettiniz mi?

Evet ve neden söylediklerini anlıyorum. Haklı da olabilirler. Birbirine bağlanan öykülerle bir roman da çıkabilirdi o seriden, ben o kitabı fragmanlar olarak tasarladım, söz konusu fotoğrafa bakacağınız süre kadar okuyacağınız öyküler olarak. Yazınsal türler konusunda hayli esnek bir fikre sahibim anlayacağınız. Örneğin senaryo yazmayı daha çok sevdiğimi söyleyebilirim. Ve yine bir gün mutlaka bir oyun yazacağımı biliyordum ama bu yıl yazacağım aklıma gelmezdi.

Oyun Poster

ÖYKÜ, EGE'YE OYUN OLARAK GELİYOR

Bize bu oyun hakkında bilgi verir misiniz?

Elbette. Yeni kitabım Dünyanın Yan Etkileri'ne koyduğum, çok da sevilen 'Hikayesinde Senden Bahsetti' adlı öykümü oyun olarak yazdım. Of Of İstanbul’un ilk oyunu olarak İstanbul'da çeşitli mekanlarda sahnelendi. Ve halen festivallerde tiyatro seyircisiyle buluşmaya devam ediyor. 

Ege'ye de uğrayacak mı?

İstanbul'da farklı etkinlikleri ve sahneleri gezdikten sonra Ankara ve Bandırma'da oynanacak ve ardından mini bir Ege turu var.

Nerelere geliyor?

Aydın (14 Şubat), İzmir (28 Şubat), Manisa (8 Mart), Muğla (15 Mart), Çanakkale (22 Mart) ve Ayvalık (23 Mart).

Bunca uğraş ve emek ortaya koyan biri olarak pek ortalıklarda da görünmüyorsunuz ama!..

Öyle demeyelim ama merakım yakın çevrem ve ilgi alanlarımla sınırlı diyelim. Herkesi tanımak, her yerde olmak, her şeyi anlatmak veya göstermek gibi bir arzum olmadı hiç.

Dünyanın Yan Etkileri

'KÜLTÜR NEYİ ÇÖPE ATACAĞINI BİLMEKTİR!'

İlk kitabınız Sepya'nın esiniyle sorayım... Yapay zeka... İnternet ve sosyal medya derken gerçekle bağımız kopuyor sanki!..

Bu aralar okuduğum Hiçbir Şey Yapmama Kitabı’nda (Siren Yayınları, 2024) Jenny Odell, harika bir soru soruyor; ‘Artırılmış gerçeklik’, bu çağda sadece telefonunuzu elinizden bırakmanız anlamına geliyor olabilir mi? İnsanların birbirlerinin algoritmik versiyonlarıyla etkileşime geçtiği; “gerçek”, “kurgulanmış gerçek” ve “hissedilen gerçek”ler arasında kaybolduğu korkutucu bir dönemde eskisi gibi kalmamız elbette mümkün değil. Yapay zekanın gelişimine dair türlü kıyamet senaryolarını ya da “dikkat ekonomisi”nin tuzaklarını konuşmak çok cezbedici olsa da ben bu etkileşim, içerik ve inovasyon bombardımanında bireyin kültür meselesine odaklanmak isterim.

Bunu biraz açar mısınız?

Sosyal medya ve belki internetin de görece erken dönemlerinde - yani 24 yıl kadar önce – bir konuşmasında Umberto Eco, kültür kavramını tartışıyordu. Kültür düzeyimizin ürettiklerimizden çok tükettiklerimizle ölçüldüğü bir çağda, internetin neredeyse filtrelemeden önümüze getirdiği binlerce içeriğin “anti-kültür” olduğunu anlatırken, bence bugüne kadarki en yalın ve en olağanüstü kültür tanımını yaptı; Kültür, neyi çöpe atacağını bilmektir.

Kolay bir şey olmasa gerek bu dediğiniz?

Sıradanlaşmadan, nereye gittiği belli olmayan bir akıntıda sürüklenmeden, bir topluluğa veya bir fikre ait olma isteğimizi kötüye kullandırtmadan ancak “neyi çöpe atacağımızı bilerek” kendimiz olarak kalabileceğimize ve buradan da bir kültür edinebileceğimize inanıyorum. Nitelikli şeyler üretmek ve keşfetmek zaman ve sabır istiyor ama her birimiz neyi ya da kimi çöpe atacağımızı çok hızlı anlayabiliriz. Şunun altını özellikle çizmek isterim; burada popüler olana karşı geliştirilmiş kibirli bir refleks yok, o konuşmanın yapıldığı sınıftan bugüne Eco’nun sözünü hayli ciddiye almış biri var.

Sepya ve Dünyanın Yan Etkileri'nin tasarım ve yazım sürecini merak ediyorum. Birbirinden çok farklı öykülerden oluşan iki farklı kitap var çünkü elimde!..

Kırk sekiz öykü koyduğum Sepya'da anlatıcıların, mekânların ve olayların çeşitliliğiyle birbirine benzemeyen anlatılar tasarlamayı hedefledim. Sonuçta, içine doğduğu fikrin gereği kendiliğinden nostaljik unsurlar içeren ama fotoğrafların çekildiği dönemin dilini veya ruhunu yansıtma kaygısı gütmeyen bir seri ortaya çıktı. Dünyanın Yan Etkileri'ne gelince...  Benzer bir mücadelenin veya duygunun farklı kimliklerdeki yansımalarında dolaşan öykülerden oluşuyor. Eve bu iki kitap yapısal olarak birbirlerinden oldukça farklı tasarlandı ve yazıldı.

Ilkay2

GÜNÜN MODASI: GÖRÜŞ GEVEZELİĞİ

Hızla değişen hayata ayak uyduramadığı için kendi dramlarında kaybolan kahramanlarınız bağlamında (mesela Mete Boran) değişime dair fikrinizi öğrenmek isterim!

Fikirlerin değişmesi medeniyet tarihi boyunca oldukça olağan ve çokça da arzulanan bir şey diye düşünüyorum. Fikirler değişmeseydi, kölelik devam edebilirdi örneğin.

Ama ayak uyduramamak eski kuşaklar için sıkıntılı bir durum...

Güncele uyumlanmak bence kimse için kolay değil. Elinizdeki telefon sizden daha akıllı bir kere. Bu gerçeği kabul ederek başlıyorsunuz her güne. Her yerde konuşan, anlatan insanlar var. Benim çok zorlayan ciddi bir görüş gevezeliği söz konusu. Biri kameranın karşısına geçip size yıllardır kesme tahtasını yanlış kullandığınızı anlatıyor mesela. Neden sevildiğini anlayamadığım ve bir meselesi olduğu söylenen arabesk rap şarkıları duyuyorum sokaktan geçen arabalardan.

Bir güncel olana ayak uydaramama sorunu daha:))

Bugünün beğenileri ve ilgi odaklarına yetişmeye çalışırsak her gün bir öncekinden daha yaşlı uyanabiliriz. En azından bu benim için böyle. Bugün 20’lerinde olan kimi gençlerin – içine doğdukları siyasi ve kültürel iklimi gözeterek elbette – hayat tarzı olmasa da fikren muhafazakarlıkları, iki nesil önceki toplumdan daha gelenekçi kafa yapıları beni hayrete düşürüyor. Burada şu soruyu sorabiliriz belki de; eskimeden ama bugünün tuzağına da düşmeden, güncel kalmak ve klasikleşmek mümkün olabilir mi? Belki de insanları kuşaklara bölerek takvim yaşlarına bakmayı bırakmalıyız. 254 yaşında bile güncel kalmak mümkün olabilir. Bakınız, Beethoven.

Sepya, Dünyanın Yan Etkileri / İlkay Yıldız / Alfa Kitap

Sepya

İki öykü... iki kadın kahraman ve günün kadınının değişmez yazgısı

Aynı zamanda bir oyun kahramanı olan Hikayesinde Senden Bahsetti öykümün Ayşe Parla'sı, ailesinde ve sosyal hayatında yalnızlaştırılmış; iş yerinde de hak ettiğini alamamış biri. Korumaya çalıştığı “kurumsal neşesi”yle anlaşılmak ve anlatmak için yanıp tutuşan biri o. Ve onu bu durumdan kurtaracak her şeyi deneyecek kadar çaresiz ama insanları suçlamayı bıraktığında anlaşılamamışlığına dair kendi payına düşenle gönülsüzce de olsa hesaplaşıyor.

İş hayatında birçok kadının hikayesi birbirine benziyor; sizinle aynı işi yapan bir erkekten daha az aldığınız maaşınız, yıllardır bir türlü gelmeyen o terfi, asla rahat oturamayacağınız masalar, başarılı ve güçlü kadın yöneticilerin en iyi özelliklerinin erilleştirilerek övülmesi, bazı hemcinslerinizden göremediğiniz destek… Maalesef karakterin hikayesinde bahsettiği başlıklardan her biri doğru ve her gün dünyanın dört bir yanındaki iş yerlerinde tekrarlanıyor.

Turistler İçin Oda adlı öykümdeki Berna’nın hikayesi, birçok kadının hikayesine benziyor. Her sosyal çevrenin kadınların önüne hayatının bir evresinde ördüğü bir duvar var. Bu duvarla kimisi erken yaşlarda ailesinde karşılaşıyor kimi iş hayatına girdiğinde. Bu engel, gücünü bir önceki soruda bahsettiğim kadın ve erkeğe sosyal olarak verilen roller nedeniyle hak, fırsat ve kaynakları kullanmada cinsiyetler arası ayrımcılık yapılmasından alıyor.