İzmir’in hemen omuz başında dikilen Yamanlar Dağı’ndaki Karagöl, aynı adla anılan diğer göllerden mitolojik öyküsü ile ayrılıyor. Tantalos’un efsanesinin anlatıldığı bu mitolojik öykü tüm dünyada biliniyor, tanınıyor
Türkiye’nin her bölgesinde Karagöl adı yaygın olarak kullanılıyor. Sivas, Murgul, Şavşat, Giresun, Niğde, Tunceli, İzmir Dikili, Yamanlar, Denizli Beyağaç, Artvin Borçka, Sakarya Taraklı, Ankara Beypazarı ve Çubuk’ta karagöl adını taşıyan göller bulunuyor. İzmir’in hemen omuz başında dikilen Yamanlar Dağı’ndaki Karagöl, aynı adla anılan diğer göllerden mitolojik öyküsü ile ayrılıyor. Tantalos’un efsanesinin anlatıldığı bu mitolojik öykü tüm dünyada biliniyor, tanınıyor.
Buna benzer öyküleri turizm madeni olarak parlatıp işleten ülkelerden birinde bulunmuş olsa ziyaretçi akınına uğrayacak olan “bizim Karagölümüz” ise mütevazı ölçülerde ilgi ile yetinmek durumunda.
TANTALOS’UN ÖYKÜSÜ
Yemyeşil ormanlar arasındaki bu küçük ve şirin gölün mitolojide önemli bir yeri var. İzmirliler eski zamanlarda, Bayraklı'ya yerleşmeden önce Karagöl'ün bulunduğu çevrede yaşarmış. Smyrna’dan Magnesia’ya doğru uzanan bölgedeki en korunaklı yer olan Sipylos Dağı çok verimli topraklara ve zengin maden yataklarına sahipmiş. O çağda buraların hakimi olan Tantalos, Frigya halkı ile birlikte Sipylos Dağı'nda yaşar ve güçlü devletini buradan yönetirmiş. Günümüzden 3000 yıl kadar önce Frigya Kralı olduğu söylenen hemşehrimiz Tantalos, efsaneye göre tanrıların sofrasına oturabilen tek insanmış. Ancak onca güç ve ayrıcalık Tantalos’a mutluluk getirmemiş.
Spylos ormanlarındaki sarayında saltanat süren Tantalos’un Peleponnes Yarımadası’na ismini verecek ve olimpiyat oyunlarını başlatacak olan Pelops isimli bir oğlu ile Manisa'da “Ağlayan Kaya” haline gelecek olan Niobe isimli bir kızı varmış. Kader ağlarını örmekte gecikmemiş ve işler değişmiş. Anadolu tanrıçası Kibele'ye inandığından Helen tanrılarını küçük gören ve onların güçlerini sınamaya kalkan Tantalos, Olimpos tanrılarının hışmına uğramış. Çağlar boyunca Tantalos’un kötülüklerini anlatıp duran Helen efsanelerine göre, Kral Tantalos tanrılara ait kutsal şarap ile ambrosiayı çaldığı, tanrıların hoşgörüsünü kötüye kullandığı, aşağılamaya çalıştığı için onların azabını ve gazabını üstüne çekmiş.
Müthiş bir cezaya çarptırılan Tantalos Sipylos Dağı'nın bir yarığından atılarak yeraltındaki cehenneme, Hades’e gönderilmiş. Tantalos, Zeus tarafından varlık içinde mahrumiyet çekmeye, ebedi açlık ve susuzluğa mahkûm edilmiş. Çenesine kadar yükselen berrak suların içinde durduğu halde içmek için eğildiğinde su toprağın içine çekiliyormuş. Başının üzerine üzümler, armutlar, narlarla yüklü ağaç dalları uzanıyormuş. Meyveleri koparmak için elini uzattığında rüzgar dalları kaçırarak uzaklaştırıyor, Tantalos yiyeceklere bir türlü ulaşamıyormuş. Su ve yiyecek yönünden bolluk içinde yaşayan Tantalos sonsuza kadar aç ve susuz kalmaya mahkum olmuş. Bu korkunç ceza dünyanın her köşesinde “Tantalos İşkencesi” olarak adlandırılmış.
HOMEROSUN MİRASI
Tantalos’un öyküsünün unutulmayıp günümüze kadar aktarılmış olmasını Homeros’a borçluyuz. Homeros daha birçokları gibi bu öyküyü de memleketine miras bırakmış. Bunu işleyip yararlanmasını bilmek de bizlere düşüyor. Kıyısında doğduğu, sularında yüzdüğü Meles Çayı’na atfen “Melesli” lakabıyla anılmış olan Anadolu’nun öz evladı İzmirli ozan Homeros, ünlü eseri Odysseia’da Tantalos'un çektiği acıları etkileyici biçimde anlatmış. Tantalos'un atıldığı yarık zamanla suların birikmesiyle göl haline gelmiş ve adına Tantalos Gölü denilmiş. Mitolojinin konusu olmuş o göl, tektonik çöküntü alanında oluşmuş, bizim Karagöl diye adlandırdığımız gölden başkası değil.
Karşıyaka ilçe merkezine 27 kilometre mesafede, Yamanlar Dağı’nın eteklerindeki düzlükte, deniz seviyesinden yaklaşık 810 metre yükseklikte olan Karagöl, 35 hektarlık alanı kaplayan sularıyla binlerce yıldır insanları cezbetmeye devam ediyor. Karagöl’ün oluşumu üzerine yapılmış bilimsel çalışmalar, gölün “fay aynasında oluşan bir heyelan gölü” olduğunu ortaya koyuyor. Menemen ve Manisa üzerinden de ulaşılabilir olan gölün suyunun tatlı ve su kalitesinin genel olarak iyi olduğu belirtiliyor. Her mevsim ilgi gören gölün ve ormanlık mesire alanının korunması için daha fazla özen ve önlem gerekiyor.
HOMEROS, 'İZMİR’İN HEMŞEHRİSİ'
Dünyaca ünlü ozanımız Homeros’u benimsemek ve sahiplenmek, en az onun mirasına sahip çıkmak, gereğince yararlanmasını bilmek kadar önem taşıyor. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nce 2008 yılında Bornova’da oluşturulan rekreasyon alanına Homeros Vadisi adı verildi. Homeros’a barınak olduğu düşünülen mağaraların ve 18 göletin bulunduğu, 103 kuş türünün yaşadığı, 7 kilometrelik vadiyi kapsayan 500 dekarlık rekreasyon alanı “Homeros Vadisi” ve yine adının verildiği “Homeros Bulvarı” ile çağları aşan ozanımızın anısının yaşatılması amaçlandı.
Tarihte bilinen ilk ve en büyük şair olan Homeros kadar gelmiş geçmiş tüm dünya halklarını etkilemiş bir başka ozan daha yoktur. Antik çağdan modern dünyaya ulaşabilmiş benzersiz lirik destansı eserler İlyada ve Odysseia’nın yazarı Homeros, İzmir’de doğmuştur.
Öte yandan Homeros’a sahip çıkmaya hevesli başka kentler de var. Homeros’un doğum tarihi hakkında net bir bilgiye sahip olmasak da bazı tarihçilere göre M.Ö. 8. yüzyıl civarında, başta Smyrna (İzmir) olmak üzere yedi farklı yerde doğmuş olabileceği düşünülüyor. Bu yedi yerin Smyrna, Sakız Adası, Kolophon, Argos, Atina, Rodos ve Salamis Adası olabileceği tahmin ediliyor.
Yedi kent Homeros’a sahip çıkarak, kendi hemşehrileri olduğunu iddia etmekteler. Bu kentlerden Salamis, Argos, Atina ve Rodos’ta Homeros’un yaşadığını ileri sürebilmek için eldeki tarihi bilgilerin hiçe sayılmış olması gerek. Çünkü Homeros, destanlarını bir Anadolu lehçesi olan İyonca-Aiolca karışımı bir üslupla söylemiş, bu sözlü şiirler daha sonra yazıya geçirilmiş. İyonya ile Aiolya’nın sınır kenti İzmir’dir. O çağlarda bu eserleri Yunanistan’da yazabilecek, hatta okuyacak ve anlayacak bir kültür düzeyinin bulunabilmesi imkansız görünmektedir.
Homeros’tan ancak iki yüzyıl sonra Solon, alışveriş için geldiği Anadolu’da okuma yazma öğrenebilmiştir. Homeros’un Sakızlı olduğunu gösterecek en ufak işaret ve belge de yoktur. Yalnızca Homeros’un Sakız’a sürgün gittiğine dair söylentiler vardır. Adada, buna dayanak olarak gösterilen, Homeros Kayalıkları diye adlandırılan bir yer bulunmaktadır. Geriye Kolophon (Değirmendere) ve Smyrna (İzmir) kalmaktadır. Homeros’un en ünlü lakabı ‘Melesigenes’, yani ‘Meles Çayı’nın çocuğu’dur. Meles Çayı İzmir’de olduğuna göre Homeros’un İzmirli olduğu iddiası ağırlık kazanmaktadır. Tarafsız bilim adamları da bu görüştedir.
M.Ö. 750-700 yılları arasında yaşadığı öne sürülen Homeros’un şiir yeteneği çocukken keşfedilmiş. Şiir dehasının yanı sıra güçlü bir zihne sahip olan Homeros, kendi çağının en ünlü şairlerinden biri olma yolunda hızla ilerlemiş. Antik dünya yazarlarının güzelliğini, zenginliğini anlata anlata bitiremedikleri Smyrna’da yetişen Homeros, yaşadığı dönemin önemli şehirlerini de gezmiş.
Homeros’un başyapıtı İlyada Destanı, Greklerle Anadolu Troya halkı arasında 10 yıl süren savaşların son kırk günlük bölümünü içerir. Yurt sevgisi ile tutuşan Homeros, yaklaşık 16 bin mısradan oluşan bu destanında açık ve net olarak Troyalıların tarafını tutmuş, Yunanlı önder ve savaşçıları gaddar ve saldırgan olarak göstermiştir. Onun Anadolulu olduğunu gösteren en büyük kanıt da budur.
Homeros’un ikinci yapıtı Odysseia Destanı ise Troya savaşlarından on yıl sonraki dönemi anlatır. Yaklaşık 12 bin mısradan oluşan eserde, Odysseus isimli savaşçı kralın yurduna dönebilmek için çıktığı uzun ve zorlu yolculuğu, evine ocağına ulaşabilme çabası işlenir. Anadolu uygarlıklarının en eski tarih ve kültür kaynakları olan İlyada ve Odysseia destanları, dünya edebiyatının en çarpıcı metinleri olarak günümüz yaşamında etkisini tüm şiirselliği ile sürdürmektedir.
SAKIZ ADASI’NDA 'HOMEROS’UN KÖYÜ'
Sakız adalıların iddiasına göre burası Homeros için oldukça önemli sayılırmış. Bazı kaynaklarda Sakız Adası’nda doğduğu iddia edilmekte. Olaylar karşısında sahip olduğu soğukkanlılığı ile bilinen Homeros adada gezip dolaştığı yerlerde sürekli çalgısını çalıp şiir okuyarak büyük bir hayran kitlesi edinmiş.
Sakız Adası Homeros’un anısını ilk günkü gibi yaşatmakta kararlı ve ısrarcı görünüyor. Sakız adalılar, iki eserinde yöreye ait dini inanışları, gelenekleri ve efsaneleri derleyerek büyük bir kültürel katkı sağlayan Homeros’un hatırasının ada ile bütünleşmiş olduğunu vurgulamaktan geri kalmıyorlar. Doğduğu düşünülen köy başta olmak üzere pek çok yerde Homeros’un adı unutulmuyor, dilden dile dolaşıyor.
Homeros’un gerçekten yaşadığı konusunda tereddütleri bulunan bazı araştırmacılar olsa da Homeros’un var olduğuna ve Sakız Adası’nda doğduğuna inanmaya devam eden adalılar hala onun hikayelerini anlatmakta. Homeros adının “köle” anlamına geldiği dile getiriliyor. Homeros’un gözlerinin görmediğine dair bazı kaynaklarda yer alan bilgi ise kesinleşmiş değil.
Sakız Adası’ndaki Homeros Taşı ziyaretçilerin ilgi gösterdiği kalıntılar arasında yer alıyor. Ada turları kapsamında Homeros ile ilgili bilgiler ve sahip olduğu özellikler ziyaretçilerle paylaşılmakta. Sakız Adası’na gidenlere Homeros’un doğduğu iddia edilen köyü ziyaret etmeleri için organizasyon hizmetleri sağlanmakta.
Ege’nin bu yakasında ise Ahmetbeyli’deki antik Klaros kazılarında bulunmuş Helenistik döneme ait Homeros heykeli İzmir Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmekte. Didyma ile birlikte Anadolu’nun en önemli iki kehanet merkezinden biri olan Klaros, kuzeyindeki Kolophon’un 13, güneyindeki Notion’un 2 kilometre yakınında. Heykelin gövdesi ve başının aynı yerde, farklı zamanlarda bulunmasının, İzmir ve Efes müzelerinde saklanıp yıllar sonra birleştirilmesinin de ilginç bir serüveni var.
Bütün bunlar bize ozanımız Homeros’un İzmirli ve İzmir’e ait olduğu gerçeğine daha da güçlü şekilde sahip çıkmamız gerektiğini hatırlatıyor.