Bağımsızlık mücadelemizin, zafere ulaştığı 102. yılında, herkesin Zafer Bayramını coşkuyla kutluyorum. Milli Mücadelenin tüm kahramanlarını ve artık aramızda olmayan, Cumhuriyetimizin kurucu kuşağını, saygı ve minnetle, gururla anıyorum.

Kent ve sinema ilişkisini ele almaya çalıştığım bu yazımda, Kentlerin kültürel markalaşması sürecinde, bir ana karakter olarak, sinema filmlerinde nasıl göründüklerini ve bunun markalaşma sürecine ne kattığını, dilim döndüğünce aktarmaya çalışacağım.

H. Nur Görkemli bir makalesinde, kentlerin bir ürün olarak pazarlanması konusunda çabaların henüz yeni olduğunu ve literatüre geçen çalışmaların, ancak 1980 li yıllara uzandığını belirtmekte, Temel Aksoy ise "Marka Şehirler” başlıklı bir çalışmasında birçok kentin “Marka Kent” olmayı arzuladığını, zira bunun kentlere küresel ölçekte birçok avantaj sağladığını belirterek, günümüzde birçok markalaşmış kentin bilinirlikte ve popülerlikte, temsil ettiği ülkenin bile önüne geçtiği tespitini, Paris-Fransa, Venedik/Roma-İtalya örnekleriyle yapmaktadır.

Dünyadaki başarılı örneklerine bakıldığında, markalaşma hedefine ulaşan kentlerin en büyük başarısının, özellikle “bir konuda” akılda kalıcı, daha çabuk hatırlanan, diğer rakiplerinde olsa da özellikle o kentle özdeşleşmiş bir farklılığı öne çıkarmayı ve sahiplenmeyi başardıkları görülmekte.

Altunbaş’ta makalesinde buna atıfta bulunarak, bu durumun pazarlama tekniğinde “konumlandırma” olarak tanımlandığını ve bunun, markanın tüketicinin zihninde edindiği yer olduğu tanımlamasını yaparak, markalaşma hedefi olan kentlerin buradan yola çıkarak, sadece, hedef kitlelerine olumlu çağrışımlar göndermeyi başaran kentlerin başarılı olabileceği tespitini yapmaktadır (Altunbaş, 2007).

Woody Allen Kent Filmleri ve Barcelona Örneği

“Midnight in Paris” (Paris'te Gece Yarısı-2011),“To Rome with Love”(Roma’ya Sevgilerle-2012)” filmleri ile birlikte, Avrupa kentleri hakkında arka arkaya çektiği serinin ilk filmi olan “Vicky Cristina Barcelona” (Barcelona Barcelona-2008)” filmi özelinde, Woody Allen sinemasının, kent algısı ve markalaşması sürecinde, sinemayı nasıl bir algı ve imaj oluşturma aracına dönüştürdüğünü, Barcelona Belediyesinin, kendi iç dinamiklerinde yoğun tartışma yaratan süreçte, kenti markalaştırma çabasının ne sonuç verdiğini doğru değerlendirmek gerekmektedir.

Katalan kültürünün ve mimarisinin sembol kenti olan Barselona, yönetmenin filmdeki karakterlere yüklediği dengesizliği ve eksantrik ruh halini sokaklarında, katedrallerinde ve meydanlarında da aynı şekilde göstermektedir. Aslında Woody Allen, burada bir tür kent söylemi ortaya koymaktadır. Antoni Gaudi’nin mimari söylemi, yönetmenin sinemasal söylemine dönüşmüştür.

Roland Barthes’ın “Şehir bir söylemdir, bu söylem de gerçekten bir dildir: şehir sakinleriyle konuşur” (Barthes, 2012) şeklindeki ifadesi, Woody Allen’ın

Barcelona Film

oyuncularına verdiği dilde birebir karşılık bulmaktadır. Yönetmen, daha da ileri giderek, Paris’ten farklı biçimde, Barselona’ya çok daha sıcak bir renk vermiş ve gündüz sahnelerindeki panoramik görünümlerle, kenti adeta turistik dev bir reklam/söylem panosuna dönüştürmüştür.

Barcelona, uluslararası tanınırlığını artırmak, markalaşmak, turizm gelirlerinden payına düşeni almak için büyük bir proje başlatıp, bu konuda en büyük yoğunluğunu sinemaya vererek, Woody Allen’a “Vicky Cristina Barcelona” filmini sipariş verdiğinde, harcamaların ve bütçenin büyüklüğü, Barcelona’nın sosyalist yöneticilerini birbirine düşürerek, büyük bir kaosa neden olmuştu.

Oysa yıllar sonra Barcelona, artık beklenen ve hedeflenen kapasitenin çok üzerine çıkan turist sayısının, nasıl kontrol edilebileceğini tartışmakta.

Eğer İzmir ile ilgili tek bir ayırıcı özelliğini seçmek ve bunu kentin kimliği olarak kullanmak zorunda kalsaydınız, hangi özelliğini seçer ya da öne çıkarırdınız?

İzmirin en ayırt edici, en önemli özelliği nedir mesela?

Bir turizm merkezi olması mı? Tarih mi?.. Belki de İnanç ?

Ya da unutulmaz Başkan Ahmet Priştina’nın hedef koyduğu ve İzmir Fuarı'nın Lozan Kapısı'nın üzerinde yazdığı gibi, "İzmir Fuarlar ve Kongreler şehri (mi) olacaktır.” Belki de EXPO hayali son anda gerçek olsa, bir “Sağlık Şehri” ne mi dönüşecekti kimlik arayışımız.

Nedir İzmirin farkı ?

İzmir’in Marka Kent olma sürecinde Sinema ;

İzmirin bir önceki Belediye başkanının destek verdiği, Yusuf Saygı’nın projelendirerek temellerini attığı Sinema Ofisi kavramı, ardından gelecek olan benzerlerinin öncülü olarak, son derece heyecanlandırmıştı hepimizi. Bir çok sinemasal çalışmanın yönünü İzmire çevirerek, İzmir kentinin daha görünür olması konusunda, çok cesaret verici bir başlangıç yapan Ofis, yarattığı ilk rüzgarın türbülansına kapılıp, sanki biraz sendeledi.

Sinema Ofisi

Bu sene yine Yusuf Saygı ve Gülen Saygı’nın koordinatörlüğünde gerçekleştirilecek İzmir Kısa Film Festivalinin 25. yılı. Tüm dünyadan yoğun bir katılımın olduğu festival, dünyada özellikle sektörünün ve genç sanatçıların çoktandır önemli, saygın duraklarından birine dönüştü. Uluslararası tanınırlık ve katılım konusunda, ciddi bir mesafe kateden festival, İzmirin şu an katılımı en yüksek organizasyonlarından biri.

Izmir Film Fest

Bu arada 2025 yılında Gülten Taranç’ın koordinatörlüğünde Kadın Yönetmenler Film Festivali 8. Yılına ve Sali Saliji’nin koordinatörlüğünde Balkan Panorama Film

Kadin Yonetmenler Film Festivali

Festivali ise 10. yılına ulaşıyor. Tabi burada şu an isimlerini zikredemediğim yine bir çok festival ve organizasyon, çoklukla kendi çabaları ve kısıtlı, sınırlı desteklerle, kentin marka değerine, karşılıksız destek veriyorlar.

Başkan Cemil Tugay, özellikle bu tür festivallere ve kentin gençlerine daha önceden verdiği desteklerle, geleceğe daha da umutlu bakmamızı sağlıyor. Umarım belediyelerin ilgili birimlerini yöneten yöneticiler de üzerlerindeki ölü toprağını atarak, ve mevsimsel olduğunu farz etmek istediğim geleneksel uyuşukluğumuzu aşarak, başkanın yolunu açar ve ona gerekli desteği verirler. Coğrafya kaderdir tamam ama unutmayalım ki tembellik de bir seçimdir. İzmir’i yönetmeye talip olan hiç kimsenin, yavaşlamaya ,durmaya hakkı yoktur. Yorulan, bayrağı devreder.

Bir kentin markalaşma sürecinde alabileceği en büyük ve en değerli destek, öncelikle kentin sakinlerinin desteği, katılımı ve yaklaşımıdır. Hele hele gençleri arkasına alan bir yerel yönetimin, bu yolda başarısız olması söz konusu değildir.

Bu ilk yazıda kısaca değinmeye çalıştığım “Marka Kent”, “Sinema” “Kent Kimliği” gibi başlıklara, zaman zaman yeniden değinmek üzere, şimdilik yazıya son veriyorum.

İzmir’i yöneten tüm aktörler ve unsurlar, bağımsızlığa kavuştuğumuz 102. yılımızda ve asırlık Cumhuriyetin ikinci yüzyılında, küllerinden yeniden doğan bu şehrin kimliğini belirlemekte ve geliştirmekte daha fazla sorumluluk alıp, özellikle gençlere daha fazla yetki vererek onları ve çabalarını daha fazla cesaretlendirmelidir.

Kaynaklar:

*H. Nur Görkemli, “Kent İmajı ve Markalaşan Kentler” Akdeniz İletişim Dergisi 2012

*Aksoy, T. (2011, Ekim 31). "Marka Şehirler". www.temelaksoy.com: https://www.temelaksoy.com/marka-sehirler/ adresinden alındı

*Altunbaş, H. (2007). “Pazarlama İletişimi ve Şehir Pazarlaması Şehirlerin Markalaşması”. Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Akademik Dergisi, 156-162.

* Barthes, R. (2012). Göstergebilimsel Serüven. (M. Rifat, & S. Rifat, Çev.) İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.