Bir 10 Kasım daha geçer, Mustafa Kemal Atatürk’ün açtığı yolda, gösterdiği hedeflere elimizden geldiğince yürümeye devam ederken… Dillere destan güzellikteki ama demokrasi kalitesi Uganda dahil pek çok Afrika ülkesinin altında seyretmeye devam eden yurdumuzun… Kalitesi sürekli düşmeye devam eden en üst liginde İzmir’i beş senedir temsil etmeye devam eden şehrin kıymetlisi Göztepe… İç sahadaki altıncı maçında beşinci mağlubiyetini alarak… Bir haftayı daha taraftarlarını sevenlerinin şehrin sakinlerini hüzün ve kahır içinde bıraktı… Milli maç arasına da küme düşme hattında girmiş oldu…
Konyaspor maçı dahil genel iç saha maçı gidişatı… Takım yoğun taraftar baskısıyla ileride basan göze hoş gelen futbolla başlayıp pozisyonlar da bulup hepsini cömertçe harcıyor… Kahredici gerçek El-Maestro Hocanın aklındaki göze gönle hoş gelen futbolun gerektirdiği tempoyu futbolcular uzun süre devam ettiremiyorlar… Derken, rakipler pundunu ne zaman bulurlarsa, ilk pozisyonda gol atıyor. Ardından şampiyonluk adayı Trabzonspor dahil (hatta deplasmandaki Galatasaray bile) gereğinde yerlerde yatmaya başlayıp bir şekilde oyunu skoru tutup, Göztepe’yi yenmeye devam ediyor… Bu maçta da yoğun baskının ardından İlhan Palut Hoca'nın ve Serdar Gürler’in bizde de attırdığı gollerden iki tane yendi… Sonrasında da… İlk gole hatta ikinci gole kadar Palut Hoca'nın yine bizde de yaptığı ama mevcut Göztepe’nin yapmakta çok zorlandığı oyunu tutma soğutma çabaları ile 0-2 bitti. Oyunu soğutabilme yeteneği ligimizin en kritik noktası… Bu maç özelinde Palut’un takımı kendilerinden beklenen ve bizim de hakikaten bildiğimiz şekilde oyun ne zaman hızlansa anında çok profesyonel stilde oyunu soğuttu. Sıcak soğuk, sıcak soğuk… Ardından eninde sonunda ikinci gol de, Trabzonspor maçındakinin kopyası şeklinde gelince skor kaçınılmaz oldu…
Hakem Yasin Kol Berkan’ın ayağına yapılan harekette ve bir gri penaltı pozisyonda çekimser kaldı.
Bir anekdot… Anlayamadığım noktalardan biri şu… Rakip takımlar gerekli gereksiz yerde yatarken topu dışarı taca attılar senaryosu… Topu geri rakibe vermeye bazen kızsam da bir şey diyemiyorum… Lakin neden en geri kalecilerine verip üstüne bir 10-30 saniye daha veriliyor anlayamıyorum... Verilen kişi ile kaleci bağlantısı kesilerek, taç noktasından en yakındaki rakibe atılsa ve basılsa takım için daha olumlu olmaz mı? Belki rakiplere de bir mesaj olur.
Bir anekdot daha… Hatayspor maçında Beykan Şimşek, bu maçta da Yalçın Kayan maçlar 0-1 iken, kaleye net tehlike yaratmanın çok uzağındaki noktalarda, topla alakasız darbelerle, akıllıca, zekice ya da mantıklıca olduğunu söylemenin imkânsız olduğu hareketlerle takımı 10 kişi bıraktılar. İki maç da bu kırmızı kartların ardından 0-2 oldu. Şurası çok çok açık ki takımın ligde kalmak gibi bir iddiası ancak bütün oyuncuların maksimum sorumluluk duygusuyla davranması durumunda olası olabilecek gibi duruyor.
Transfermarkt verilerine göre değer açısından 20 takım arasında 10. sıradaki mevcut kadro, aslına bakarsanız kimsenin sakatlanmayacak ve cezalı olmayacak herkes sürekli oynayacak düşüncesi ile kurulduğu izlenimi vermesi ya da Hilal Sipahi’nin deyimiyle kıtı kıtına olması dışında; ilk 11 olarak hiç de fena değil… Ama sıfır sakatlık ya da cezalı bir hafta olmadı sezon başından beri… Üstüne her maç sarı kart, olmadı kırmızı kart cezası, yetmedi en az 10-20-30 günlük ekstra sakatlıklar varken, iki sağ iki sol bekle maçlar tamamlanamıyorken, rotasyonu apaçık bir şekilde zayıf kalıyor… Mevcut durumun temel sebeplerinden birini bu kabul edip müdahale edilmezse İzmir’in gözbebeğinin işi çok zor hatta imkansız duruyor. Bu bağlamda düşme hattından çıkılamamaya devam edilirse, gelecek oyuncuların bu stresi taşıyabilip buradan çıkarabilecek düzeyde tecrübeli oyuncu olmaları (ümit vaad eden transfer olmamaları ki kanımca yeterince var onlardan) yaşamsal zorunluluk olarak gözüküyor.
Velhasıl kelam… Ruhumuzu acıtan, hayattan soğutan, etrafa boş boş baktıran, “offf“ dedirtip duran, maç özetlerini bile izlemekten kaçırtan, kahreden, beynimizi kemiren acı gerçek şu ki… İç sahada bu kadar kötü performans göstererek takımın ligde kalması imkansıza yakın. Aksi ispat edilip en az 39-42 puan (bana göre olası düşmeme puan barajı) bulununcaya kadar Göztepe düşmenin en büyük adaylarındandır. Başta Sayın Başkan Mehmet Sepil olmak üzere seneler boyunca verilen büyük emek ve masraflarla gelinen bu noktada bir ton inciri heder etmemek adına bu durumdan nasıl çıkılabilir? Üç puan olmuyorsa, bir puanın hor görülmemesi, takımın tamamının birbiriyle kenetlenmesi, basın önünde konuşurken ağzından çıkan her kelimeye azami dikkat göstermesi, tuzak sorulardan kaçabilmeleri… Yönetimden, teknik heyete, oyunculardan taraftara herkesin işini en iyi şekilde yapmaya çalışması, birbirine yürümeyip, aksine tam destek olması… Taraftarın alınan skorlardan bağımsız her maç stadın %80’inden fazlasını doldurabilmesi ve rakibe gerekli baskıyı yapmaya maç boyu devam etmesi… Halil-Ndiaye-Soner üçlüsünün geçen seneki formunu yakalamaya çalışması… Lourency ve Tijanic’in katkılarının devam etmesi… Adis’in acilen kendine gelmesi… Göbekten bomboş pozisyonlarda atılan şutlarda her zaman gelişine değil (çoğunlukla isabetsiz oluyor), uygun anlarda stop şut seçeneğinin kullanılması… Anlamsız goller yememek penaltılar vermemek için azami çaba harcanması… Takımdaki herkesin maç içinde her an beynini çok daha yoğun kullanarak oynaması. İnsan aklının anlamakta zorlandığı absürt kartlar görmemeye çalışmaları. İç sahada tempo yapıp ileride bastıklarında arkada oluşan boşluğa çare bulmaları… Tempoyu sonsuza dek yapamadıkları ve maçı tamamlayamayanların sayısı gerçekliğine göre hareket edip arada yavaşlamayı daha sık yapmaları… Gereğinde antifutbol oynayarak skor olarak öne geçildiği anlarda skoru tutabilmeleri… Hakemlerin lehineyi istemiyoruz zaten aleyhine hareket etmeyecekleri bir maç ortamı için süreğen lobi desteği aranması… Takımın fizik gücünün ve mümkün olan ilk sürede rotasyonunun kuvvetlendirilmesi… Dilerim ki bunlardan akla yatanları ve daha fazlasını yapıp tez zamanda 1999-2000 sezonu temposundan, korku tünelinden, düşme hattından çıkmayı, taraftarının yaşama sevincini geri getirmeyi başarır Göztepe’miz… Sevgili Mustafa Dalyanoğlu’na atıfta bulunarak… Ne olursa olsun Göztepe'mize bir şey olmasın…