Günler, pek çok insan için yaşam mücadelesiyle geçiyor. Bir sonraki güne varabilmek için belli bir çaba sarf etmek gerekiyor. Yorulmadan, ter dökmeden olmuyor. Onca koşuşturma arasında 'Benim köklerim nereden geliyor, atalarım kimlerdi, nerede yaşarlardı, bizlere neler bıraktılar, ne öğütlediler?' gibi sorular aklımıza gelmiyor olabilir. Ya da bildiğimiz kadarıyla yetiniyor ve yeterince merak etmiyoruzdur.
Merak... İnsanları, insan topluluklarını ileri götüren en büyük unsur...
Hadi vatandaş merak etmiyor. Ya vergilerimiz sonucunda bize hizmet etmesi gereken devlet ve onun kurumlarında çalışanlar? Hadi onlar da merak etmiyorlar. Ama merak edenlere destek oluyorlar mı? Tabi ki hayır!
Kamu kurum ve kuruluşlarında çalışanlar pek çok şeyin yoksunu oldukları gibi meraktan da yoksunlar...
İşte ben de böyle bir merakla geçtiğimiz günlerde Asya'ya gittim. Moğolistan, Kırgızistan, Rusya ve Çin'i gezdim... Gezdim... Gezdim demek isterdim... Tabi ki pandemi süreci ve başka pek çok nedenden dolayı gidemedim ama giden birilerinin çektiği fotoğrafları ve belgeseli görmek için Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi'ne gittim. İyi ki de gitmişim...
Usta doğa fotoğrafçısı Cemal Gülas’ın nefis eserlerinden oluşan “Asya Kayıp Coğrafyalar” adında bir sergi gezdim. Daha sonra da Seçil İkiz’le çıktıkları yolculuğun bir bölümünü izledim. Hazırlanan belgeselin tamamı 26 bölümken biz yaklaşık 1 saatlik etkili bir tanıtım gördük beyazperdede. Böylece belgeselin tamamını izlemek için merakla doldum.
Gördüklerimden sonra açıkça söyleyeyim; kıskandım... Ama bir o kadar da bilgilendim, umut doldum, heyecanlandım, keyiflendim ve ilham aldım.
Sergi, Cemal Gülas’ın yönettiği bir ekibin, İstanbul Boğazı’ndan yola çıkarak Asya kıtasının kalbine uzanan yolculuklarını konu ediyor. Deneyimli belgesel ekibi, Anadolu’dan başlayıp, Asya’nın kayıp coğrafyalarında insan-doğa ilişkisine ve bu coğrafyaların yarattığı eşsiz hikayelere eşlik ederek zamana tanıklık edip, görsel ve yazılı arşiv hazırlamış. Ekip, Türkiye dahil 8 ülkede 2.5 yıl boyunca çekimler yapmış. “Kocaoğlan” adını verdikleri 9 metrekarelik özel tasarım kamyonu; barınma, beslenme, ofis ve ulaşım ihtiyaçlarının tümü için kullanmış. Kat ettikleri yol ise 80 bin kilometre.
Varmak için değilmiş yolculukları; kimi zaman yolda olmak kimi zaman da merakları sonucu öğrendiklerini, gördüklerini paylaşmak için... Pek çok zorluk yaşasalar, gözyaşı dökseler de anlatacak çokça hikayeleri olmuş. Gülas diyor ki: "Ruslar ve Çinliler, Türkleri Türklerden daha çok araştırıyorlar. Bizim araştırmalarımız ise engelleniyor."
Nedense, millet olarak sahip olduğumuz kültürel mirasa, kuşaklar boyu taşıdığımız değerlere bir türlü sahip çıkamıyoruz, araştırmıyoruz, okumuyoruz ve tarihi dizilerden öğrenmeye çalışıyoruz. Tarih dizilerden öğrenilmez... Okumak ve araştırmak gerekir.
Köklerinden koparılmak, ayrıştırılmak, bölünmek istenen bu ülkenin çocukları olarak sergiyi, 31 Aralık’a kadar ücretsiz gezebilirsiniz. Bu etkinlik için İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne teşekkürler...
Sadece sinemayla ilgilenen bir olarak değil, dışarıdan bakan biri olarak da söyleyebilirim ki İzmir Büyükşehir Belediyesi'nin yaptığı en güzel işlerden biri Sinema Ofisi'ni kurmaktır. Sinema Ofisi, kentin tanıtımı ve gelişmesi için en önemli projelerden biridir. Kurulan ekip, çektiğim son 2 kısa filmde izinlerin alınması, yol, yemek gibi masrafları karşılanmasında ve mekan ayarlamada bana çok yardımcı oldu. Düşünün; Sinema Ofisi'ne bir de bütçe ayrılsa, farklı kentlerden pek çok sinemacı İzmir'e gelebilir. Hem İzmir esnafı kazanır hem şehrin tanıtımı yapılır hem de sinema sektörü İzmir'de gelişir. Böylece İzmir'deki üniversitelerden mezun olan gençler İstanbul'a gitmek zorunda kalmazlar. Yeni projeler üretilir. Sinema sektörünün geliştiği bir kentte diğer sektörler de yükselişe geçer. Sinema Ofisi'nin en yakın zamanda kendi yerine taşınmasını ve Başkan Tunç Soyer'in daha önce telaffuz ettiği bütçenin bu ofis aracığıyla sinema sektörüne dağıtılmasını bekliyorum.