“Ev alma, komşu al” denir. “Komşu komşunun külüne muhtaçtır.” “Gülme komşuna, gelir başına” atasözlerimiz zamanın imbiğinden geçmiş, yüzlerce yıllık deneyimler sonucu ortaya çıkmış sözlerdir. İyi komşuluğun önemini vurgulayan sözler, tabi ki turizmde de geçerlidir
“Bana ne! Kapısı ayrı, yolu ayrı. Ne hali varsa görsün” derseniz olmaz, pratikte de olmuyor zaten. Komşularınız ile kavgalı iseniz, huzurunuz olmuyor. Okyanus ortasında, tek başına bir ada gibi hissedersiniz kendinizi, yapayalnız. Benim çocukluğumda aynı mahallede oturduğumuz komşularımızın pek çoğu ile iletişimimiz var. Komşuluk akrabalıktan bile önemlidir bazen.
Turizm tarafından baktığımızda, denizden veya karadan sınır komşusu olduğumuz ülkeler var. Bunların içinde kültürel anlamda en yakın olanı ise Yunanistan. Gerek kara sınırından kolayca ulaştığımız, soydaşlarımız Türklerin de yaşadığı Selanik, İskeçe, Kavala gibi kentler, gerekse Türk kıyılarından iki kulaç uzaktaki Ege adaları. Yani kapı komşuyuz, başka bir deyişle.
TURİZMDE ORTAKLIK
Komşuyuz komşu olmasına da, birlikte turizmin ekmeğini yiyebilecekken, bir türlü bunu gerçekleştirip, turizmde ortak hareket edemiyoruz. Oysa Yunanlılar'ın kruvaziyer gemileri İstanbul’u, Efes’i programlarına almadıklarında hep bir tarafları eksik kalıyor. Günümüzde Antik Yunan kültürünün midesi Yunanistan sınırları içinde ise, kalbi Türkiye’dedir. Ege’de, Antik İonya’da... Ayrı, ama çok ortak tarafı olan iki millet, turizmde ne de güzel işler çıkartabilirler aslında.
Yunanistan turizm ve denizyolu ulaşımı dışında üretimi zayıf olduğundan, son yıllarda ciddi ekonomik kriz yaşıyor. Avrupa Birliği’nin egosu yüksek şımarık çocuğu keyfinden, eğlencesinden ödün vermiyor ama. Pandemiyi bir yana koyarsak, ekonomik krizin en derin olduğu yıllarda bile sabahlara kadar eğlenip, daha sonra uyumadan işe gidiyorlardı. Her gün her gün değil tabi. Şarabını, uzosunu, geç saatlerde başlayan keyifli akşam sofralarını bırakanı hiç görmedim.
EĞLENCE İŞTEN ÖNEMLİ
Panayiri dedikleri eğlenceleri, her köyde yılda bir-iki kez tekrarlanıyor. Akşam işten sonra “panayiri” hangi köyde ise oraya giderler. Buna feribotla geçilen yakın adalar da dahil. Akşam saat 11'de başlayan eğlence ve yeme içme faslı sabah beşe, altıya kadar devam eder. Köy sandığına bırakılan 10-15 Euro ile sabaha kadar müzik eşliğinde, yenilir, içilir, dans edilir. Köy meydanı hiç boş kalmaz. Yüzlerce kişi aynı anda sirtaki yapar, kasabiko, zeybekiko oynar, çılgınca eğlenir. Şarap, uzo sular, seller gibi akar.
Belki de doğrusu bu. Bu biraz da yaşam felsefesi ile de ilgili. Özellikle adalarda yaşayan Yunanlılar yaşamak için çalışıyor, bizim gibi çalışmak için yaşamıyor. Keskin fark burada ortaya çıkıyor zaten. Hayattan zevk alma, yavaşlık, dünya yansa umurunda olmaması, hep bu yaşam felsefesinin sonucu.
TÜRKLER ADALARI SEVİYOR
Türkler hem çok yakın olduğu için, hem de nispeten ekonomik olduğu için Yunan adalarına gitmeyi çok severler. Yatlarla giden, hali vakti yerinde olanlar olduğu gibi, günübirlik feribotla karşıya geçip, evden getirdiği sarma dolma ve haşlanmış yumurta ile öğlen yemeğini geçiştiren insanlarımız da var. Bunlar genellikle dar gelirli, emekli kesim. Bir yurt dışına çıkmak, yemese içmese de gittiği liman kentinin sokaklarında dolaşmak, “Ne varmış burada, Türkiye buradan bin kat daha güzel” demek, tabi birkaç fotoğrafla haftalarca anlatacağı konu yaratmak genel amaçları. Ama gitmişken deniz kenarında bir tavernada, bu arada taverna dediğimiz, bizim bildiğimiz restoran, deniz ürünleri yiyip, iki duble de uzo içmek gerekir diyenler de çoğunlukta.
Türkler neden Yunan adalarına gitmeyi severler acaba? Mübadele sırasında Anadolu Rum halkı öncelikle en yakın adalara göç etti. Anadolu’daki ortak kültürümüz olan müzik ve yeme-içme kültürünü yeni çevrelerine taşıdılar. Örneğin Samos/Sisam adasında yaşayanların üçte ikisinin kökenleri Anadolu köyleri. Kimisi lokantacılığını, kimisi seramik işini devam ettirmiş burada. Ortak geçmişimizden dolayı Türkler burada kendilerini yabancı hissetmiyorlar.
BURNUMUZUN DİBİ
Yemekler benzer, sözcükler benzer olunca kendilerini yakın hissediyorlar. Polonya’da bir Türk ile Sakız adasında bir Türk farklı hissediyor. Burada dil bilmemenin, özgüven eksikliğinin ve grup halinde seyahat etme isteğinin de rol oynadığını düşünüyorum. Komşunu bir hafta İspanya’da tatil yapmaya ikna edemezsin ama, bir gece konaklamalı iki günlük bir Sakız Adası turuna hayır demez. Üstelik feribotla bir saat bile sürmeyen bir yolculukla.
Vize sorunu olmayanlar için aynı gün yakın bir adaya gidip-dönmek de çekici geliyor. Bir gün için de olsa yabancı bir ülkede, farklı bir ortamda, değişik yemekler yemek, bulunduğu ortamdan çıkarak yenilenmek, ortam değiştirmek anlamına geliyor. Yani turizmin gerçek motivasyonu. Ancak hazır gelmişken gündüzün yanında, o kentin gecesini de yaşamak, eğlenmek, farklı yiyecek-içeceklerin tadına varmak daha da güzel oluyor. O nedenle pek çok kişinin arzusunun en az 2-3 gece kalmak yönünde olduğunu gözlemledim.
SEYAHAT AMA NASIL?
Bu konuda iki tip yaklaşım var bizim Türkler'de. Gelmişken bütçemizi de biraz zorlayarak, yapabileceğimiz şeyleri yapalım yaklaşımı. Diğeri de evden getirdiği kuru köfte, yumurta, poğaça türü şeyleri yiyerek ve yaya olarak sadece bulunduğu yeri gezmek tercihi. Eğer paketin içinde bir tur varsa ona katılırlar, müze, restoran vs. gibi yerlere para harcamazlar. Bol bol fotoğraf çekip paylaşırlar. Bu kesim daha çok, üst sınıflara özenen ve kendisini daha yukarılarda konumlandırmaya, daha doğrusu göstermeye çalışan kişilerden oluşur.
Birinci grup yeme içmeye para harcıyor. Dönüşte küçük hediyelikler, yerel içki alıyorlar. Adalarda ulaşım genellikle sorun olmuyor. Fiyatları belirlenmiş taksi ve kiralık araçlar 4 kişilik küçük gruplar için ideal ve ucuz oluyor.
MUSAKKA, CACİKİ, DOLMADES
Peki adalara gitmek için başka ne motive ediyor Türkleri? Deniz ürünleri başta olmak üzere, Yunan mutfağı. Öncelikle porsiyonları büyük, karnı da gözü de doyuruyor. Sade ama lezzetli. Fiyatları bize göre ucuz sayılmasa bile, doyurucu. Bizde ise porsiyonlar çok küçük. Mübadele ile Türkiye’den giden pek çok Rum adalara yerleşmiş. Burada Anadolu’nun yemek kültürünü de devam ettirmişler. Diğer ülke mutfaklarına göre bize çok yakın bir mutfak Yunan mutfağı. Pek çok yemeğin adı bile aynı. Musakka milli yemekleri, caciki, fava, dolmades, fasoula, yalanci dolma…
Ben şimdiye kadar pahalı hediyelik eşyalar alanı görmedim. Tek istisna adalara yatları ile gelen, maddi durumu iyi Türk turistler. Bunlar kaliteli ve pahalı hediyelikler ve giysi alıyorlar. Türk parasının Euro karşısında sürekli değer kaybetmesi alışverişlerde insanları iki kere düşündürüyor. Magnet gibi küçük hediyeliklerden çok sayıda alıp arkadaşlarına götürüyorlar. Bu hem geleneklerimizde olan hediye getirme alışkanlığımızdan, hem de “Ben yurt dışına tatile gittim.” vurgusu için. Ama bu genel bir turist davranışı. İki bin yıl önce Efes’te de binlerce kişi bu sektörden geçiniyordu.
DÖVİZ EL YAKIYOR
Artan enflasyon ve döviz kuru, orta gelir grubunun fakirleşmesi nedeni ile yurt dışı turlarının artacağını düşünmüyorum. Özellikle ailece, birkaç kez çıkılan yurt dışı gezileri anılarda kalacak gibi gözüküyor.
Yunan adalarında eskiden Avrupalı ve Amerikalı turistler adalarda tatil yaparken, özellikle mülteci varlığından dolayı Avrupalılar, en azından zengin olanları buralarda tatil yapmaktan vazgeçtiler. Genel anlamda bakıldığında Türk turistler Avrupalı turistlere göre daha fazla harcama yapıyorlar. Kimisi restoranından, kimisi transfer, otel gibi diğer hizmetlerden para kazanıyor.
Yunanlılar kendilerini Avrupalı, bizi de doğulu görüyorlar. Sıradan halk, kıta Yunanistan’ında daha fanatik, ama adalarda çok daha dost. Bizim 40 yıl önceki duygularımıza sahipler. Basit yaşam, dostluk, komşuluk, ikram, hoş sohbet, temiz sokaklar…
TÜRKLER BAŞ TACI, AMA…
Ancak Türk turistlerin sigara izmaritini, çöpünü pırıl pırıl badanalanmış kaldırımlara atmalarından, restoran ve kafelerde yer beğenmemelerinden, oranın sahibi gibi davranmalarından, onların milli yemeği mussakkayı “olmamış bu, yapamamışlar.” diye geri göndermelerinden hoşlanmıyorlar.
Her ülke halkı için önce kendisi önemlidir. Kendi halkı, kendi ülkesi, kendi çıkarı. Ancak komşularınızla kavgalı iseniz, huzur içinde gidip gelmiyorsanız, hatta düşmanlıklar oluşmuşsa, bu da sağlıklı bir durum değil. Özellikle Türkiye’ye yakınlıkları nedeni ile adalarda yaşayan halkın gözü kulağı hep Türkiye’de. Yunanistan haberlerinden çok Türkiye haberlerini izliyorlar. Bunun en büyük nedeni de korku.
Samos Adası Türk kıyılarından sadece bin 400 metre uzaklıkta. Ama Atina’ya sekiz saatlik gemi yolculuğu ile ulaşıyorsunuz. Bu nedenle bu durumdan isterseniz büyük dostluklar veya büyük düşmanlıklar yaratabilirsiniz. Bu ilişkilerin şekli siyasilerin yaklaşımlarına göre belirleniyor. Ankara ile Atina arasındaki politik iletişim buradaki dostluk ikliminin de belirleyicisi. Yoksa Türk ve Yunan halkları arasında, özellikle adalarda çok büyük sorun yok. Olsa olsa çok güzel dostluklar olabilir.