"Hoş geldin, sefalar getirdin / Kesik bir kol gibi / Omuz başımızda idi yokluğun...”
Nâzım Baba’nın bu dizeleri, günlerdir dilimden, yüreğimden düşmüyor.
1970’ler ve 12 Mart faşizminin en azgın dönemleri yaşanıyor. Türkiye’de solcu avı, en hızlı döneminde. BBC televizyonu, “Büyük Şairler” dizisinin en başına Nâzım Hikmet’i alır.
Dünyanın en ünlü şairleri Nâzım’ın şiirlerini okur. Tam bir Nâzım Hikmet şenliği, Nâzım Hikmet güzelliği. BBC Televizyonu sürekli olarak; “Türkiye’nin dünyaya en büyük armağanı...” diyor.
Fransız şarkıcı Yves Montad, Nâzım’ın şiirlerinden oluşturduğu şarkılarını söylüyor. Ve birden Nâzım’ın söylediklerini dinlemeye başlıyoruz:
“Dünyanın en iyi insanlarından olan Türk halkının ve dünyanın en güzel dillerinden biri ve belki de en başta gelenlerinden olan Türk dilinin diyar-ı küffarda tanınmasına vesile olabilmek ömrümün en büyük sevinci ve şerefi olur. Bir köylü toprağını ve öküzünü, bir marangoz tahtasını verendesini nasıl severse ben de Türk dilini öyle severim...”
Şair Nâzım, dünyaya, güzelim dil Türkçeyi öğretti. Bütün dünya Nâzım’ı; “Türkçenin dev şairi” diye niteledi. Biz onu, yıllar boyu mapuslarda çürüttük. Nâzım Hikmet ise hayatı, savaşımı ve hatta ölümünü de kapsayan güzelim dizelerini söylemeyi sürdürdü.
“...Yaşamak / Bir ağaç gibi tek ve hür / Ve bir orman gibi kardeşçesine / Bu hasret bizim.”
Büyüklüğü her geçen gün dünya çapında daha da yaygınlaşan, artan Nâzım’ı, “vatan haini” diye suçladık, hayatından bıktırdık adeta, kaçmaya zorladık. Ama o, Türkiye için şunları yazdı:
“Sen esirliğim ve hürriyetimsin / Çıplak bir yaz gecesi gibi yanan etimsin / sen memleketimsin.../ Sen ela gözlerinde yeşil hareler / Sen / Büyük, güzel ve muzaffer / Ve ulaşıldıkça ulaşılmayan hasretimsin...”
Uluslararası Barış Nişanı’nın veriliş töreninde Neruda, Nâzım Hikmet’i vatandaşlıktan çıkaran bizlerin ayıbını yüzümüze vurmak istercesine şöyle söylüyordu:
“Şiirleri gür akan geniş bir nehir kadar güçlüdür. Nehrin çelik sesleri savaşlara kadar uçarak akıyor. Hapishanede geçirdiği günler işe yaradı. Nâzım’ın lirik sözleri dev ölçüsüne gelmiştir. Sesi yeryüzünün sesi olmuş barış için açılan savaşın bu kilit anında şiirlerimin onun şiirleri yanında yer almasıyla iftihar ediyorum...”
Şiir yazmayan pek az şairden biriydi Nâzım, çünkü şiir onun hayatıydı: “Kanlı bir zanaatım var; şair olmak kendi kalbini yemek demektir; hem kendini yiyeceksin, hem başkalarına yedireceksin.”
Nâzım Baba, sadece şiirin değil, futbolun da eski kurdudur.
Ve bunu bir güzel anlatır “şair” de:
“Futbolda eski kurdum / Fenerbahçe’nin forvetleri /Mahallede kaydırak oynayan birer piç kurusuyken / Ben / En ağır bekleri yere vururdum / Futbolda eski kurdum / Santradan alınca pası / Çakarım / Hooooooooop;/ 5 numro top / Açıkağızdan girer gokipırın karnına / Bana mahsustur bu vuruş /Futbolda potinlerin / Kurşunkalemimden öğrendi bu zenaati / O kurşunkalemim ki /O deliğinizden vücudunuza tıktığı mısra / İşkembenizde taş / şairiz dedik ya be arkadaş...”
Moskova’da, Georgiu Dej Sokağı’nda bir evin önünde koca tabelada şunlar yazılıdır:
“Bu evde 1952 - 1963 yılları arasında, Uluslararası Barış Ödülü sahibi, büyük Türk şairi Nâzım Hikmet yaşadı...”
20. yüzyılı, Nâzım Hikmet’le uğraşarak geçiren Türkiye, 2009 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile yıllar süren bu ayıptan kurtulmuştur. Ambargoların en sunturlusu, akıllara konan ambargodur. Türkiye ve büyük şair Nâzım Hikmet için ambargoları kırabildiğimiz gün... işte o gün;
“Hoş geldin, sefalar getirdin / Kesik bir kol gibi / Omuzbaşımızda idi yokluğun...” diyebiliriz onurla...
BUGÜN NÂZIM HİKMET
BUGÜN MAVİ GÖZLÜ DEV...