XII. Dünya Savaşı, herkesin bildiği gibi uygarlığın çöküşüne yol açtı. Kentler, kasabalar, köyler yeryüzünden silindi.
Bütün korular, ormanlar yok edildi; bütün bahçeler, bütün sanat yapıtları da. Erkekler, kadınlar, çocuklar en alt düzeydeki hayvanlardan aşağı düzeye düştüler. Köpekler, umutsuzluğa kapılıp, bırakıp gittiler efendilerini.
Kitaplar, tablolar ve müzik dünya yüzünden kalktı; İnsanlar hiçbir şey yapmadan pinekler oldular oturdukları yerde!
Yıllar yılları kovaladı.Geride kalmış birkaç yaşlı general bile
son savaşın neyi çözmüş olduğunu unuttu.
Delikanlılar, genç kızlar şaşkın şaşkın bakmaktaydılar birbirlerine;
SEVGİ DE YOK OLMUŞTU YERYÜZÜNDEN!
Bir gün, hiç çiçek görmemiş bir kız, dünyada son kalmış bir çiçeğe rastladı.
Koşup öteki insanlara, son çiçeğin ölmekte olduğunu söyledi.
Kendi başına dolaşıp duran bir delikanlıdan
başkası kulak vermedi genç kızın söylediklerine.
Delikanlıyla genç kız bakıp büyüttüler ölmek üzere olan son çiçeği.
Çiçek yeniden yaşamaya başladı!
Bir gün arıyla bir sinek kuşu, çiçeğe uğradılar.
Çok geçmeden iki, sonra dört, sonra birçok çiçek göründü ortalıkta.
Korular, ormanlar yeniden boy attı.
Genç kız üst başıyla ilgilenmeye başladı bu arada.
Delikanlı genç kıza dokunmanın hoş bir şey olduğunu keşfetti.
SEVGİ, BÖYLECE YENİDEN DOĞDU DÜNYAYA!
Çocukları güçlü, sağlıklı büyüdüler, koşmasını gülmesini öğrendiler.
Köpekler, kaçtıkları yerlerden döndüler efendilerine.
Az sonra herkes taş üstüne taş koymasını, evlerini yapmasını becerdi.
Kentler, kasabalar, köyler fışkırdı her yerde.
Şarkılar dünyayı sardı yeniden.
Halk ozanları, hokkabazlar, terziler, ayakkabıcılar, ressamlar, heykeltraşlar, tekerlek yapıcıları ve askerler…
Teğmenler, yüzbaşılar, generaller ve ”kurtarıcılar.”
Kimileri yaşamak için bir yana, kimileri bir başka yana gitmişti.
Çok geçmeden, vadide yaşayanlar tepede yaşamayı,
tepedekiler vadide yaşamayı özler oldular.
“Kurtarıcılar”, hoşnutsuzluğu ateşleyip alevlendirdiler.
ÖYLESİNE BİR SAVAŞ PATLADI Kİ BU KEZ,
HİÇ BİR ŞEY KALMADI YERYÜZÜNDE…
Bir delikanlıyla, bir genç kız, bir de tek başına bir çiçekten başka!
ABD’li yazar ressam James Thurber’in
özetleyerek vermeye çalıştığım “Son Çiçek” adlı öyküsünden yola çıkarak diyorum ki, bu satırları okurken şöyle bir düşünün!
Ülkemizde ve dünyamızda yaşananları! Savaşlar, soykırımlar, acımasızlık, zalimlik..
Eğer çiçeklerin tükenmesini, eğer sevdaların yok olmasını istemiyorsak…
Eğer dostlarımıza ”kalbiniz gibi geçsin hayatınız” demek istiyorsak
Eğer onlara, ”Artık ayağa kalkmak, yürekliliğimizi yitirmemek gerekiyor.
Yaşamı anlamlı kılalım, paylaşmanın dayanışmanın,
sevginin gücünü anımsatalım birbirimize; bıkmadan!
Ne diyor Max Stirner; “Büyük, önünde diz çöktüğümüz için büyüktür. Ayağa kalkın!”
“Son Çiçek için” zaman geçmeden ayağa kalkmak gerekiyor. “Son Çiçek” için ayağa kalkın!
”Biz bu hayata sonuna kadar yüksek sesle yaşamak için geldik!”
Unutmayın!..