Mevlâna’nın en sevdiğim beyitlerinden biri şöyle:
“Birleştirmek - bunun için geldik biz;
Bölmek – biz böyle amaç gütmeyiz.”

Son zamanlarda belki de en çok gereksinim duyduğumuz şeylerden biri ‘birleştirmek’. Mutlaka birleşmek de şart değil, ortak amaç yolunda farklılıkları bir kenara bırakıp bir araya gelmek bile yeterli.
Mevlana’ya duyduğum ilgi Celal Bayar Üniversitesi’ne bağlı Manisa’daki Mevlevihane’yi müzeye dönüştürürken başladı. Atatürk’ün 1924’te Konya’daki Mevlâna Türbesi’nin şeref defterine yazdığı şu not Mevlâna’ya ilgimi alevlendirmişti:
“Mevlana'nın türbesine gelen her ziyaretçi irticadan buraya sığınmaktadır. Ayakta durarak, dönerek, hareket ederek Tanrı'ya yönelip yükselmek olgusu, Türk dehasının doğal bir ifadesidir. Mevlâna, çağları aşan bir devrim aşığıdır, İslamiyet’i Türk ruhuyla birleştiren büyük reformcudur.”
Ziyaretçilerin Mevlâna konusunda bilgi sahibi olmaları için duvarlara asmak üzere hazırladığım Türkçe ve İngilizce bilgiler bir araya geldiğinde bir kitapçık oluşmuştu ve basıldı. İlk baskı tükenirken tanıştığım Rahmetli Prof. Dr. Talât Sait Halman ricamı kırmadı ve yardımlarıyla genişletip, düzelttiğimiz ikinci baskı da tükendi. Tüm gelirler Atatürkçü öğrencilere burs olarak aktarıldı.
Kitabı tanıtırken yaptığım sohbetlerde bilgi ve görüşlerine değer verdiğim bazı büyüklerim, Türkiye’de bazı kesimlerin Mevlâna’dan pek hoşlanmadıklarını söyleyip, araştırmamı önerdiler. Haklıydılar; örneğin Konya Selçuk Üniversitesi Tarih Bölümü’nden Prof. Dr. Mikail Bayram’a göre Mevlâna, Anadolu’nun Moğollar tarafından istila edilmesine destek olmuş, buna karşı direnen Ahilerle karşı karşıya gelmişti.
Ahiliğin kurucusu Ahi Evren (Evran) ve Nasreddin Hoca'nın aynı kişi olduğunu iddia eden Bayram’a göre Evren, vezirliği döneminde Mevlâna’nın oğlu Alaaddin Çelebi ile iş birliği yaparak, Mevlana’nın hocası Şemsi Tebrizi’yi öldürtmüştü. Moğolların kazandığı savaş sonrasında güçlenen Mevlâna da Kırşehir’deki Ahi ayaklanmasını bastırıp, Ahi Evren’i ve oğlu Alaaddin Çelebi’yi öldürtmüştü.

AHİLİK

Ahiliğe olan ilgim artmıştı. Ancak Mevlâna’nın aksine Ahi Evren ile ilgili bilgi ve yayınlar oldukça kısıtlıydı. Oysa en az Mevlevilik kadar bilmemiz gerekiyordu Ahiliği. Her ne kadar Fütüvvet teşkilatından doğmuş olsa da, neredeyse tamamen bu topraklara aitti.
Sanatkarlarda ahlakı geliştirmek, yabancı güçlere karşı ülkeyi savunmak gibi amaçları taşıyan Ahilikte ana amaç, kişisel gelişim ve toplumsal uzlaşıyı sağlamaktı. Bir ahinin eli, kapısı ve sofrası açık; gözü, dili ve beli kapalı olmalıydı.
10 yaşından küçük olması gereken yamaklar en az iki, çıraklar ve kalfalar ise en az üçer yıl çalıştıktan sonra törenle terfi ederler, ancak başarılı olanlar üstatlığa yükselirdi. Mesleki eğitimin yanında ahlaki eğitime de önem verilen ahiliğin sonunu getiren, yabancılara verilen kapitülasyon hakları olmuş.
Prof. Dr. Muhittin Şimşek Ahiliğin bugünün toplam kalite yönetimini büyük oranda karşıladığını dile getirmiş.
Şemsi Yastıman bir şiirle özetlemiş ahiliği:
“Ahi kardeş demektir
Helâl lokma yemektir
Demiş servet emektir
Ahi Evran-ı Veli”


SONUÇ
Ahi Evren ve Ahilik, en az Mevlâna ve Mevlevilik kadar araştırmayı hak ediyor. Özellikle dış güçlere karşı bir araya gelme ve toplumda ahlakın geliştirilmesi konularında.