Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın son ABD ziyaretinde gündeme gelen ve bugünlerde siyasetin en canlı gündem maddesi olan Nadir Toprak Elementleri (NTE), küresel ticaret savaşlarının da merkezinde yer alıyor…

Birkaç ay önce ABD Başkanı Trump’ın, Ukrayna ve Grönland’ı bu madenler konusunda anlaşmaya zorlaması, emperyalizmin NTE politikasının ne kadar acımasız ve hayasız olabileceğini de gösteriyor.

Nadir toprak elementleri (NTE), artık ülkelerin ticaret ve rekabet politikalarını belirliyor. Akıllı telefonlardan elektrikli araçlara, füze sistemlerinden yenilenebilir enerji teknolojilerine kadar pek çok alanda yaygın olarak kullanılmaya başlanan bu elementlerin tedariğinde Çin’in baskın konumu öne çıkıyor. Bu durumun yarattığı arz endişeleri, gelişmiş ülkeleri yeni arayışlara zorluyor.

Nadir Toprak Elementi 2

// ÇİN %60’INI TEK BAŞINA KARŞILIYOR

ABD yönetimi, nadir toprak elementlerini ulusal güvenlik meselesi olarak görüyor. 2021’de Joe Biden yönetimi, bu kritik mineralleri ulusal güvenlikte öncelikli ilan ederek tedarikte müttefik ülkeler üzerinden tedarik (friend-shoring) ve yurt içinde üretim (on-shoring) stratejilerine ağırlık verdi. Bu politika, dünyanın temiz enerji dönüşümü ve yüksek teknoloji üretimi için hayati önemdeki nadir elementlerde Çin’e olan bağımlılığı azaltmayı amaçlıyordu.

Halen küresel NTE üretiminin yaklaşık yüzde 60’ını tek başına Çin gerçekleştiriyor. İşleme kapasitesinin ise yüzde 90’ına sahip olan Çin, zaman zaman NTE’lerin ihracatını kısıtlama kartını masaya koyarak uluslararası politikada tüm dengeleri bir anda değiştirebiliyor.

Nadir toprak elementleri ve kritik mineraller, modern teknolojilerde ve stratejik sektörlerde hayati bir rol oynuyor. Elektrikli araçlar, yenilenebilir enerji sistemleri, askeri teçhizat ve savunma sanayi teknolojileri, yüksek teknoloji cihazların üretiminde bu elementler hava gibi su gibi bir ihtiyaç.

// TÜRKİYE İÇİN SINAV SORUSU

Bu noktada hepimizin on puanlık sınav sorusu şu:

Türkiye NTE oyununda senaryo yazan tarafta mı yoksa figüran mı?

Son olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklaması ile dikkatlerin çevrildiği Eskişehir’in Beylikova ilçesi, 694 milyon tonluk rezerv ile Çin’in ardından dünyanın en büyük ikinci NTE rezervine sahip. Küresel nadir toprak elementi piyasasında Çin’in baskın olması, Batılı ülkelerin alternatif tedarikçiler aramasına neden oluyor. Türkiye’nin bu alanda güçlü bir altyapı kurarak, Avrupa ve ABD pazarlarına tedarik sağlayan önemli bir ülke haline gelme potansiyeli bulunuyor.

Stratejik bir aktör haline gelebilecek Türkiye, bu durumun ne kadar farkında emin değilim.

Türkiye'nin Beylikova'da kurduğu pilot tesis bir başlangıç niteliğinde. Ancak ayrıştırma, rafinaj ve nihai ürün üretimi gibi kritik aşamalarda ciddi eksikler bulunuyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, endüstriyel tesise geçiş hedefini sık sık yineliyor.

Bakanlığın açıklamasına göre Eskişehir Beylikova sahasında yaklaşık 690–694 milyon ton cevher bulunuyor. Bu miktar, 800 milyon tonluk rezerve sahip Çin'deki Bayan Obo sahasının ardından dünyanın en büyük ikinci rezervi olarak gösteriliyor.

// REZERV TEK BAŞINA YETERLİ Mİ?

2023'te Enerji Bakanlığı'na bağlı Eti Maden tarafından Beylikova'da açılan pilot tesis yılda bin 200 tonluk üretim kapasitesine sahip. Bakanlığın hedefi ise endüstriyel tesiste yıllık 570 bin ton cevher işlemek.

Dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, tesisin açılışında “Çıkarttığımız cevherimizde bulunan florit, barit, nadir toprak elementleri ki biz de ağırlıklı olarak lantan, seryum, praseodimyum, samaryum, gadolinyum, evropiyum, neodimyum var. Ayrıca diğer 17 nadir toprak elementi de belli oranlarda mevcut.” demişti.

Ancak enerji uzmanları, Türkiye'nin yalnızca rezerv büyüklüğüne odaklanmasının yetersiz olduğunu, esas stratejik üstünlüğün ayrıştırma, rafinaj ve nihai ürün üretiminde elde edilebileceğini vurguluyor.

Bu noktada açıklanan rezerv rakamlarının bilimsel açıdan güvenilir olup olmadığı net değil. Her ne olursa olsun, bu rezervlerin nasıl ve hangi koşullarla çıkarılacağı, yer altı servetlerinin ülkenin ortak refahına hizmet eder noktaya nasıl taşınacağı belirsizliğini koruyor.

Benzer bir durum savaş yorgunu Ukrayna için de geçerli.

Avrupa Birliği’nin Kritik Hammaddeler Yasası’na göre, Ukrayna 34 kritik mineralden 22’sinin yataklarına sahip. Ülkenin, dünyadaki kritik hammaddelerin yaklaşık yüzde 5’ine sahip olduğu tahmin ediliyor. Dünya Ekonomik Forumu’na göre Ukrayna; lityum, berilyum, manganez, galyum, zirkonyum, grafit, apatit, florit ve nikel için de önemli bir potansiyel tedarikçi olarak öne çıkıyor.

+++++

Seyit Ardıç

SANAYİCİLERİN GERÇEKLERİNİ

ASO BAŞKANI ARDIÇ ANLATIYOR

Ankara Sanayi Odası (ASO), Türk iş dünyasının gerçek gündeminin en belirgin haliyle anlatıldığı merkezlerin başında geliyor.

Aslına bakarsanız, bu durum geçmişte de böyleydi.

ASO Başkanları, sanayicilerin yaşadığı sorunları, lafı eğip bükmeden olanca açıklığı ile dile getirirdi. Odanın şimdiki Yönetim Kurulu Başkan Sn. Seyit Ardıç, bu köklü geleneği sürdürüyor ve bu durum ekonomi gazetecilerinin elbette dikkatlerinden kaçmıyor.

Seyit bey, iki yılı aşkın süredir uygulanan para politikasının reel sektöre olan olumsuz etkilerini anlatırken; Merkez Bankası’nın yıl sonu enflasyon hedefinin iki katı faiz ödeyerek ayakta kalınamayacağını vurguluyor.

Finans sektörü büyürken sanayinin küçülmesinin endişe verici olduğunun altını çizen Ardıç, “Parasını faize yatıran rahat uyurken biz uykusuz geceler geçiriyoruz.” Diyor. Merkez Bankası’nın rezerv artışının ise sıcak paradan değil, ihracat ve katma değerli üretimden kaynaklanması gerektiğine dikkat çekiyor.

// “NASIL AYAKTA KALACAĞIZ?”

Cari enflasyonun yüzde 33.5, Merkez Bankası yıl sonu hedefinin yüzde 24 olduğu ortamda yüzde 55 ticari kredi faizi olduğuna işaret eden Ardıç, “Enflasyon hedefinin iki katından daha fazla bir faiz ödeyerek ticari kredi kullanmak durumunda kalıyoruz. Bu faiz oranlarıyla nasıl ayakta kalacağız, nasıl üretim yapacağız, yeni yatırımlarımızı neye göre nasıl planlayacağız?” sorusunu soruyor haklı olarak…

Parasını faize yatıranın rahat bir uyku çekerken, üretim ve ihracat yaparak ülkenin geleceğine katkı sağlamaya çalışan girişimcilerin uykusuz geceler geçirdiğini dile getiren Ardıç, bu sistemin sağlıklı ekonomi için sürdürülebilir olmadığını; enflasyondaki düşüşle birlikte faizde yaşanan indirimlerin, ticari kredi faizlerine de yansıtılmasını istiyor.

Ekonominin sürdürülebilirliği ve büyümenin yeniden ivme kazanmasının sadece talebi baskılayarak olamayacağını anlatan Ardıç, üretim ve yatırım ortamının desteklenmesiyle mümkün olabileceğini vurguluyor.

Köşe haberimizin sınırları içerisinde verebildiğimiz bu vurgular hem çok önemli hem de kıymetli.

Sayın Ardıç’ı bu medeni cesareti nedeniyle tebrik ederken, bu soruların asıl Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) çatısı altında sorulması gerektiğini de anımsatmak gerekiyor.

+++++

Özgür Özel-34

CHP, OBLOMOV

SENDROMU’NDAN

KURTULUYOR MU?

Tıp biliminde “bilinçli olarak oluşan tembellik hali”ne Oblomov Sendromu adı veriyor.

Dünyaca ünlü Rus yazar İvan Gonçarov'un “Oblomov” kitabından adını alan bu hastalığa yakalanan kişilerin, hiçbir şey yapmaya hali mecali olmuyor.

Sadece fiziki olarak değil, zihinsel olarak da tembel olan bu kişiler; sürekli bunalma durumu, toplumsal ve kişisel kaygı, travma, depresyon ve motivasyon eksikliği yaşıyor…

Günümüzün de en önemli hastalıklarından biri olan oblomovun direkt bir tedavisi bulunmuyor. Bu hastalığa sahip kişilere psikolojik hastalarda uygulanan tedaviler uygulanabiliyor.

Durduk yerde oblomov da nereden çıktı diyenleri bekletmeyelim…

Yaklaşık 30 yıldır Türk siyasetini izleyen, yorumlamaya çalışan, herhangi bir parti aidiyeti olmayan bir gazeteci olarak şu hakkı teslim etmem gerek…

Cumhuriyet Halk Partisi’nin 51 yaşındaki lideri Özgür Özel, iki yıla yaklaşan Genel Başkanlık görevinde hepimizi şaşırtan bir enerji ile çalışıyor.

Deniz Baykal ve Kemal Kılıçdaroğlu döneminde partinin iliklerine kadar sinen uyuşukluk hali, Özgür Özel’in dinamizmi ile adeta yırtılıp atılırken; sokaklarda, meydanlarda cesaretle yer alan CHP, en önemli kitlesel paydaşı olan gençlerle 50 yıl aradan sonra ilk kez el ele tutuşuyor.

Kayda geçmesi gereken bir durumdur bu.

13 seçim kaybeden Kılıçdaroğlu ile bir o kadar mağlubiyetin sahibi olan Baykal ile her seçimde boynu bükük bırakılan on milyonlar, ilk kez iktidar değişimine bir adım kadar yakın olduklarını görüyor.

Başlıktaki sorumuza gelirsek…

Cevabımız duraksamadan evet!

CHP 25 yıllık oblomov sendromundan kurtuluyor, siyasetin merkezinde bileğinin hakkı ile yer alıyor…

+++++

Süleyman Demirel

AH NE ÇOK ÖZLEDİK

SİYASETTE KALİTEYİ…

Siyasette kalite olmalı.

Seviye olmalı.

Nezaket olmalı.

Duruş olmalı.

Kültür olmalı.

2025 Türkiyesi’nde siyaset yapanlarda bu hasletleri ne kadar çok arar olduk farkında mısınız?

Pekala hep böyle miydik biz?

Elbette hayır.

12 Eylül 1980 öncesinde karşıt siyasi kampların temsilcileri olan Süleyman Demirel ile Bülent Ecevit arasında bile bugünkü gibi çukur seviyeli bir siyaset söylemi yoktu.

Şu örneğe bakar mısınız?

1970’li yıllarda Rahmetli Demirel, partisinin miting sırasında bir çocuğun elinde 6 oklu Ecevit posterini görür. Çocuğa “Ne yapıyorsun bu posterle?” diye sorar.

Çocuk cevap verir:

Ecevit'e selam göndermeye çalışıyorum.”

Demirel çocuğu yanına çağırır, “Gel o zaman birlikte selam gönderelim” der...

Benzer bir durum bugünkü siyasi partilerin herhangi birinde olsa, o çocuğun derhal gözaltına alınacağına ya da an ağır hakaretlere ve galiz söylemlere muhatap olacağına bahse girerim.

Ezcümle…

Kalite, seviye, kültür, nezaket ve duruş olmayınca…

Bugünkü garabet düzene mahkûm kalıyoruz.

Şaşırıyor muyuz?

Elbette hayır.

Bu düzeni hak ediyoruz çünkü…

+++++