Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru istatistiklerini yayınladı.
Çok merak etmedik belli ki.
Oysa, bütün çabamız daha düzgün hayatlar sürebilmek.
Bunun baş koşulu da adalet...
***
Anayasa Mahkemesi'nin istatistiklerine göre, bireysel başvuru uygulamasının başladığı 2012 yılından 2017 yılına kadar kadar toplam 173 bin 479 başvuru yapılmış.
15 Temmuz başarısız darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL kapsamındaki tutuklamalar ve binlerce kamu görevlisinin ihraç edilmesi nedeni ile 2016’da bireysel başvuru sayısı 80 bin 756’ya yükselmiş.
Geçtiğimiz yıl, yani 2017’de ise başvuru sayısı 40 bin 530 olmuş.
***
Anayasa Mahkemesi, beş yıl içinde 137 bin 63 başvuruyu, yani yüzde 79’unu karara bağlamış.
36 bin 416 başvuru ise halen Anayasa Mahkemesi tarafından karar verilmesini bekliyor.
İşin ilginç yanı şudur:
Başvurularda 2 bin 536 ihlal kararı verilmiş.
En çok ihlal kararı verilen hak, adil yargılanma...
İhlal kararı verilen dosyaların yüzde 78’ini adil yargılanma hakkı ihlali kararı oluşturmuş.
Bu konuda 2 bin 71 ihlal kararı çıkmış.
Mülkiyet hakkında 121, özel hayatın ve aile hayatının korunması hakkında 104, kişi hürriyeti ve güvenliğinde 94, ifade özgürlüğünde 53, yaşam hakkında 52, işkence ve kötü muamele yasağında 51 ihlal kararı verilmiş...
2015’te 544 ihlal kararı verilirken, 2016’da 771, 2017’de ise 917 ihlal kararı verilmiş.

Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurudan önce, iç denetim yolu olarak Avrupa Birliği ile anlaşmalı böyle bir yol seçti.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, bazı istisnalar dışında Türkiye'den gelen başvuruları azaltmak, mahkemenin yükünü hafifletmeyi amaçlıyordu.
Gelinen nokta gösteriyor ki, 137 bini aşkın başvurudan yaklaşık 2 bini için ihlal kararı verilmiş.
135 bine yakın dosyanın reddedildiği anlamına gelir.
Bu dosyalar nereye gidecek?
Elbette ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne...
***
Bir süredir AB'nin önde gelen ülkeleri, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üyeliği yerine imtiyazlı ortaklık öneriyorlar.
Başını Almanya ile Fransa'nın çektiği bu grubun kafasındaki proje henüz net değil.
Diplomatik kanallarda konuşulanlar ise hiç de iç açıcı değil.
AB'nin önerisinin, “gümrük birliği kalsın, diğer başlıklar hiç gündeme gelmesin” yönünde olduğu söyleniyor. Bu durumda AB üyelik fasılları kendiliğinden ortadan kalkmış olacak.
Yorgan gittiği için de kavga bitecek...
Hem AB rahatlayacak hem de Türkiye.
***
Avrupa Birliği sınırlarını genişleterek olası bir Ortadoğu karmaşasından kendini uzak tutacağını düşünürken, Türkiye ise, içerideki uygulamalarının AB normlarına uygun olup olmadığının denetlenmesinden kurtulacak.
Türkiye nasıl yönetiliyormuş, demokrasi ne durumdaymış, hukuk işliyor muymuş AB'nin umurunda bile olmayacak.
Ve biz de hakkımızı aramak için son çare olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gidemeyeceğiz.

Bir tarafından bakılınca, her iki tarafın da kabul edebileceği formül olarak görünüyor.
Tehlikeli olsa da...
Çünkü demokrasi ve hukuk gibi temel kavramları gözardı eden bir AB'nin ne kadar yaşayacağını hayal etmek bile zor. Ve de en kötüsü, böyle bir şey olursa eğer, yukarıdaki istatistiğin hiçbir önemi kalmayacaktır.
Olmayan hakkın ihlali de olmaz çünkü...