Ne yazık ki, bu ülkede ‘kadının adı’ olmadığı gibi, sanatın da adı ‘yok’.
İktidardaki partinin sanata bakışı, tartışma götürmeyecek denli açık... Peki, ya CHP’nin bakışı? Cumhuriyetin kurucu partisinin ilk dönemde (1950’ye uzanan yıllarda) sanata verdiği değer, günümüzde ne ölçüde geçerli?
Ülkemizin sanat kurumlarının büyük kısmı, varlıklarını CHP’nin kültür politikasına borçlu. Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve Balesi, Senfoni Orkestraları, Devlet Resim Heykel Galerileri, v.b. Halkevleri’nde, Köy Enstitülerinde, eğitimin her kademesinde sanata verilen önemi biliyoruz. Harika Çocuklar Yasasından, Türk Beşleri’ne, bilgi ve görgülerini artırmaları için Avrupa’ya gönderilen ressamlarımızdan, Devlet Konservatuvarı’nda görevlendirilen yabancı hocalara, ülke çapında halk müziği derlemelerinden, Milli Eğitim’in Çeviri Klasikler külliyatına, kapsamlı bir kültür politikasının ana hatlarını görüyoruz.
Gelelim günümüze… Önümüzdeki seçimlerde iktidara aday olan CHP’nin belirgin bir ‘Kültür Politikası’ olduğunu söyleyebilir misiniz? İktidarda olmasa da, sahip olduğu yerel yönetimlerde uyguladığı politikanın ne denli yetersiz olduğu ortada…. Geçen hafta gerçekleşen 36. Kurultay’da bu konuda bir adım atılabileceğini düşünüyorduk. Çeşitli vesilelerle, bu arada Çanakkale’deki Adalet Kurultayı çerçevesinde düzenlenen ‘Adalet ve Sanat’ başlıklı oturumda somut öneriler getirilmiş, Parti yönetimine iletilmişti. Ama nafile…Anlaşılan o ki, sanat-kültür alanının, CHP’nin gündeminde öncelikli yeri yok.
Çanakkale’de, bir araya geldiğimiz farklı disiplinlerden sanatçılarla hazırladığımız sonuç metninde, Partinin sanat-kültür politikasını netleştirmesi gerektiğini vurgulamış, bir dönem etkin bir çalışma yürüten Kültür Sanat Platformu’nun yeniden oluşturulmasını ve Parti yönetiminde en üst düzeyde temsil edilmesini, en azından Bilim Yönetim Kültür Platformu adından ‘Yönetim’in çıkartılarak, ‘Sanat’ sözcüğünün konulmasını ve doğal olarak, bunun Kurulun kompozisyonuna yansıtılmasını talep etmiştik. Bu taleplerimizden yalnızca biri gerçekleşti, Kurultay sonrası. Adı Ar-ge, Bilim, Yönetim ve Kültür Platformu olarak korunan Platformun, Partinin en üst organı MYK’da, Genel Başkan Yardımcısı sıfatı ile temsili sağlandı.
Kurultay’da bir ara umutlanmıştık, MYK’da olmasa da, Parti Meclisi’nde tek bir temsilci ile temsil edilebilme umudu... Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun anahtar listesinde BYKP için, tüzük gereği, 12 isim önerilmişti. Bunlar arasında, müzisyen arkadaşımız Onur Akın da yer alıyordu. Sonuçta, 12 isimden 8’ini işaretlemek durumunda olan Kurultay delegeleri, Akın’a yeterli oyu vermedi. Parti teşkilatında da sanatın adının olmadığı anlaşılıyordu.
Kılıçdaroğlu, yeni MYK’sında pek çok alandan uzmana yer vererek, neredeyse bir ‘gölge kabine’ oluşturdu. Ekonomi Politikaları, Hukuk Politikaları, Eğitim Politikaları, Sosyal Politikalar, Kamu Diplomasisi, Yerel Yönetim Politikaları birer Genel Başkan Yardımcısının görev alanını oluşturuyor. Kültür Politikaları diye bir alan ise gerekli görülmemiş.
Diyeceksiniz ki, Ar-ge, Bilim, Yönetim ve Kültür’den sorumlu bir Genel Başkan Yardımcısı var. Üstelik, bugüne dek oluşturulmuş en nitelikli Bilim Platformu ile karşı karşıyayız. MYK’da Platformu temsil eden Prof. Dr. Fethi Açıkel’in yanı sıra, Prof. Dr. Burhan Şenatalar, Prof. Dr. Yüksel Taşkın, Doç. Dr. Yunus Emre gibi siyaset bilimi, ekonomi, hukuk, toplumbilim alanlarından yetkin isimler yer alıyor Platformda… Ama, Kültür-Sanat alanı ise gene sahipsiz.
Aslında, çözüm çok basitti. İnsan Hakları ile Doğa Hakları, Basın ve Halkla İlişkiler birbirinden ayrılırken, Bilim ve Sanat-Kültür de ayrı alanlar olarak belirlenebilirdi. Olmamasının nedenini, Parti’nin genlerinden (Cumhuriyetin temellerini oluşturan Kültür Politikalarından) uzaklaşmasında mı aramalı acaba?