Putin’in Ukrayna’ya askeri saldırısından sonra, Türkiye’de, Ukrayna’nın neresi olduğu ve Ukraynalıların kim olduğu tartışma konusu olmaktadır. Eğer Turkiye Osmanlı devletinin mirasçısı ise neden Ukrayna ile ilgili bir görüşü yok. Bu konular gerçekten Türkler açısından tam çözülmüş değildir. Bunun nedeni, şimdiye kadar Türkiye’de bu konular üzerinde yeterli araştırmanın yapılmamış olmasıdır. Mevcut araştırmalar ya Rusça ya da Batı dillerinden çevrilen yayınlara dayanır. Yerli kaynaklarımıza dayalı çalışmaların sayısı çok azdır. Bunlardan biri, değerli tarihçimiz Prof. Dr. Mücteba İlgürel’a aittir (Osmanlı-Ukrayna Münasebetlerinin Başlaması, Belleten, 227, 1996. Kiev’de sunulan tebliğin genişletilmiş hali). Diğeri de Ukraynalı Türkolog Omeljan Pritsak’ın (1919-2006) yazdığı ve değerli hocalarımızdan Prof. Dr. Kemal Beydilli tarafından Türkçeye çevrilip yayınlanan yazıdır (İlk Türk-Ukrayna İttifakı (1648), İlmi Araştırmalar, 7, 1999). Her iki tarihçi de Türkiye’de Ukrayna çalışmalarının azlığından söz etmişlerdir. Henüz bu açık, ne yazık ki, kapatılmamıştır. İlgürel, 1672 yılında Kazak hatmanı Doroşzenko’ya Osmanlı devletinin yardım ettiğini, onun Osmanlı tabiyetini kabul ettiğini, Kamaniçe ve civarının Polonyalılardan (Leh) alındığını, 1699’a kadar Ukrayna memleketinin Kazak hatmanı ile Osmanlılar tarafından idare edildiğini yazar.

Önemli sorunlardan biri Osmanlı resmi belgelerinde, Ukrayna sözcüğünün sıkça geçmemesidir. Pritsak, 16. yüzyıl sonlarında, Osmanlı Sultanı III. Murat’ın, Le histan Kralı Stefan Bathory’e gönderdiği bir fermanda, Ukrayna sözcüğünü coğrafi bir terim olarak kullanmış olduğunu ifade edilir. Ona göre 18. yüzyıla kadar, Osmanlılar, Kazak ve Rus sözcükleriyle, Ukraynalıları kastetmişlerdir. Bugün Rus dediğimiz Moskovalılar için Osmanlılar, Moskov veya Moskof sözcüğünü kullanmışlardır. Ona göre, Osmanlı terminolojisinde Hatman sözcüğü Ukrayna’yı, Çar sözcüğü ise Rusya’yı ifade eder. Osmanlı kullanımında Küçük Kaynarca Anlaşması'ndan sonra Rus sözcüğü, Moskova’yı ifade eder hale gelmiştir. Pritsak, siyasi bir kavram olarak Ukrayna sözcüğünün Osmanlı belgelerinde Hatman Petro Doroşenko (1665-1676) ile ortaya çıktığını ileri sürer (Kazak vilayeti (Ukrayna) ahalileri, kadimden kendi başlarında bir kavim iken, taht-ı itaatinize girmiştir). Bu cümle ile Ukrayna memleketinin, Lehlilerin (Polonya) idaresine girdiği ifade edilir. 17. yüzyılda henüz bu bölgede Moskof yayılmacılığı yoktur. Sorun Ukraynalılar ile Polonyalılar arasındadır.

UKRAYNA KAZAK HATMANI

Osmanlı arşiv belgeleri incelendiğinde, 1678 yılında, Ukrayna Kazak Hatmanı sözcüğünün Osmanlı bürokratları tarafından kullanıldığı tespit edilebiliyor. Hatman’ın adamları İstanbul’a gelmiş, masraflar Osmanlılar tarafından karşılanmıştır. 1680 tarihli başka bir belgede de Ukrayna memleketi hatmanının yardımcısına gönderilen bir emirde, Ukrayna’nın Polonyalılara karşı korunması için Bucak Tatarlarının gönderildiğinden söz edilir. 1690 tarihli başka bir belgede ise Ukrayna Hatmanı'nın, Turla nehrini geçerek Boğdan Boyarlarına ait köy ve malları ele geçirdikleri, Kazakların Boyarları kendi yanlarında zorla askere aldıklarına dairdir. Bu belgede Boyar-Kazak çatışmasından bahsedilir. Moskova henüz bu dönemlerde bu coğrafyada askeri ve siyasi olarak tarih sahnesinde değildir. 1793’ten sonra Moskova, Ukrayna memleketine saldırmış ve Polonyalılardan bu toprakları almak istemiştir. Sanırım ilk Moskova yayılmacılığı, Ukrayna topraklarına, bu tarihten sonra olmalıdır. Kuşkusuz bir Ukrayna dili ve kültürü vardı ama Ukrayna adında bir devlet 1918 yılına kadar yoktu. Bu durumda, Osmanlı terminolojisinde bir dini kavim olarak açıkça Ukraynalı sözcüğü geçmez. Nitekim modern anlamda bir Ukrayna etnisetisinin yaratılması yine Moskova’nın eliyle, özellikle I. Dünya Savaşı'nda ortaya çıktığı anlaşılıyor. Nitekim 1914’ten önce baskılardan dolayı birçok Ukraynalının ABD’ye göç ettikleri ve kimlikleriyle ilgili Osmanlı hükümetinden belge ve bilgi talep ettiklerine dair dilekçeler Osmanlı arşivinde korunuyor. Modern anlamda bir Ukrayna devletinin oluşması, 1918 Brest-Litovsk anlaşmasıyladır. Osmanlı devleti 1918’de kurulan Ukrayna Demokratik Cumhuriyeti'ni tanıdı ve Ukrayna ile on maddelik bir anlaşma yaptı. Konsolosluk, posta-telgraf, esir teatisi gibi işler maddelere bağlandı. Kiev’e Ahmet Ferit Tek Osmanlı konsolosu olarak gönderilirken, Ukrayna devleti de İstanbul’a konsolos olarak Christian Rakofsky’i gönderdi. Bu zat kısa süre sonra konsolosluktan istifa etti, yerine Mişel Sokovkin, Ukrayna konsolosu olarak İstanbul’a geldi. I. Dünya Savaşı'ndan dolayı, Osmanlı hükümeti, ülke içindeki Rus pasaportu taşıyan tebaası ile Ukraynalı esirleri çeşitli yerlerde ikamete mecbur etti. Kırklareli, Kütahya, Tekirdağ, Beyşehir, Seydişehir, Sultanbeyli, Samatya, Beyoğlu bu yerlerden birkaçıdır. Gerçekten, bu yerlere Rus pasaportu taşıyan hem asker hem de sivil Ukraynalı esirler gönderildi. Ukrayna Musevilerinin bir kısmı da Osmanlı idaresi tarafından sürgüne gönderildi. Bunların bir kısmı 1918’den sonra İstanbul’dan veya sürgün edildikleri yerlerden ayrıldılar. Ukrayna’nın Musevi muhacirleri, Eskişehir, Kütahya, Beyşehir, Tekirdağ gibi yerlerde kaldılar.

MECBURİ İKAMET: BEYŞEHİR

Osmanlı arşivinde Konya’nın Beyşehir ilçesinde mecburi ikamete tabi tutulan Rusya pasaportlu iki Ukrayna vatandaşının Osmanlı hükümetine yazdığı dilekçeler korunmuştur. Bunların her ikisi de Beyşehir’den İstanbul’a dönmek istemektedirler. Bunlardan birinin ismi Ukraynalı Yani İvanof’tur ve 1 Ağustos 1334 (1918) tarihli dilekçesi şöyledir:

“Dâhiliye Nezaret-i Celilesine, efendim hazretleri, Kulları Hocabey şehri ahalisinden ve binaenaleyh bu defa müceddeden tesis edilen Ukrayna devleti tebaasından olduğum halde devlet-i müşarünileyha ile sulh akd edilip mevki-i icraya vaz’ edildiği kulları bundan tahminen iki sene akdem (önce) Konya vilayeti dâhilinde Beyşehri’ne hasbelicap gönderildiğim ve Ukrayna devleti ile olan sulh neticesi kullarının Dersaadet’e (İstanbul) ailem miyanesine avdet edeceğim gün be-gün intizar olunnmakta olduğum ve bu defa Dersaadet’ten almış olduğum malumata nazaran validem vefat edip hemşiremin birisi dahi fena halde keyfiyetsiz olduğundan kullarının Ukraynalı olması hasebiyle burada durmaklığıma bir sebep-i kanuni bulunmadığından ve ahlak ve edvar ve ahvalim hakkında icap eden tahkikatın icrasıyla Dersaadet’e avdetime müsaade buyrulması hususunda istirham ve istida olunur ol babda. Konya vilayetine merbut Beyşehri’nde muvakkaten sakin.” Ukraynalı Yani İvanof.

Diğeri de, Beyşehir’de zorunlu ikamete tabi tutulan Ukraynalı Musevi Şimon Volef İdilmen’e ait 2 Eylül 1918 tarihli dilekçedir.

“Hak-ı atabe_i süreyya-mertebe-i hazret-i mülkdariye niyazname-i mülukanemdir. Cenab-ı hak zat-ı şevket-sımat-ı tacdarilerini ba-kemal afiyet-i serir-aray-ı şevket ve şan buyursun amin. Kulları Museviyyü’l-asl Ukrayna’nın Besarabya kıtası ahalisinden olup Harb-i Umumi’nin (I. Dünya Harbi) zuhurundan sekiz mah (ay) mukaddem (önce) maa aile Dersaadet’e gelerek Kartal’da Sultan Beyliği Çiftliğinde umur-ı ziraat ve filahatla tevaggul, mülk ve millet-i Osmaniyeye ala akdri’l-istita ifa-yı hizmet ve her veçhile ibraz-ı sadakat eylemekte idim. Rusya tabiyetinde olmaktan başka hiçbir cürüm ve kabahatim bulunmadığı halde, iki sene mukaddem sivil esir-i harp olup münferiden Beyşehri’ne nefy (sürgün) olunduğum gibi ailem de bikes ve bivaye olarak İstanbul’da bırakılmıştır. Bendeleri envai sefalet ve müşgilat içinde imrar_ı hayat ettiğim gibi ailem de üç sabi çocuğumla mahrumiyet ve perişani içinde berhava olmaktadır. Binaenaleyh merhamet-i cenab-ı şehriyarilerine şayan bir halde bulunduğumdan imrar-ı sebil ve iade-i serbest-i tam hususuna müsaade-i merhamet-ade-i hazret-i şehriyarilerinin şayan buyrulması istidasına cüret eyledim.” Konya vilayetinin Beyşehir kazasında Ukrayna Hükümet-i Cumhuriyesi ahalisinden Besarabyalı Şimon.

BALIKÇILIKTA MAHİR

Demek ki, Osmanlı devleti, 1918’den önce, Rusya ile savaş halinde olduğundan dolayı, hem Ukrayna Musevilerine hem de Ukrayna Hristiyanlarına karşı, Rusya pasaportu taşıdıklarından dolayı, tedbir uygulamıştır. Aslında Don-Özi Kazakları'nın (çoğu Karasu bölgesinden), Beyşehir, Akşehir ve Manyas’ta ilk yerleştirilmeleri, 1876 Osmanlı-Rus savaşından sonradır. Ukraynalı Kazaklar (Hristiyan) balıkçılıkta mahir oldukları için Manyas, Akşehir ve Beyşehir gibi Anadolu’da göl olan bölgelerde iskân edilmişlerdir. Bir kısmı Beyşehir gölü içindeki Mada adasına yerleştirilmişler. Beyşehir’in yaşlıları, atçılık, alkol ve balıkçılıkta mahir olan bu insanları dürüstlük ve çalışkanlıklarıyla hatırlarlar. Bir kısmı Akşehir gölünde çalışmaları için göl kenarındaki köylerde yerleştirilmişlerdir. Müslüman olmamaları, yerli halkla kız alıp vermemeleri, iklime alışamamaları, tarımla uğraşamamaları gibi ciddi sebeplerden dolayı, 1960’lardan itibaren, Türkiye’yi terk ederek ABD’ye göç etmek zorunda kalmışlardır.