Sanırsızın hepsi CEO.
İşleri hep uluslararası.
Orada gece, burada gündüz.
Döviz, borsa falan filan.

O yüzden ya kulaklıkla,
Ya da bir ellerinde telefon,
Durmadan konuşuyorlar,
Durmadan okuyorlar...

Hayran kalmamak elde değil.
Teknoloji ile birlikte,
Katma değer yaratıyorlar,
İhracatımızı artırıyorlar...

Hiç de öyle değil aslında.
Çoğu ya işiyle, eşiyle,
Ya da sevgilisiyle,
Havadan sudan sohbetteler...

Kulak kabartmaya gerek yok.
Zaten öyle sesliler ki,
Konuştuklarını ister istemez,
Duyuyor, şahit oluyorsunuz.

Ben her gün rastlıyorum mesela.
Otobüste, metroda, yolda.
Kafası önüne eğik insanlar,
Ha bire telefon kurcalıyor...

Kocasını annesine şikayet eden,
Sevgilisini akşam için fırçalayan,
İş arkadaşlarını çekiştiren,
Aldığı elbiseyi sürekli öven,
İlginç tipler türemeye başladı...

Tam dilimin ucuna gelen,
“Yahu, bu kadar insana ne,
Sizin özel hayatınızdan” deyip,
Öfkelenesim geliyor ki,
Bakıyorum yüzüme bakan yok.
Çoğunun başı önünde,
Söylesem duymayacaklar kesin.

Akıllı telefonlarla gelen,
Yüzyılın yalnızlığı bu olsa gerek.
Tek kişilik sanal hayatlar,
Tek kişilik dünyalar...

Oysa otobüste, metroda,
Geçip giderken ağaçlar, evler,
Ve de özellikle insanlar,
Ne çok gerçeklik yaşanıyor...

Kafamızı kaldıramadığımız için,
Akıllı telefonlardan beklediğimiz,
Umut, sevinç çarpmıyor yüzümüze.
Teknolojik aptallar yaratıyorlar.
Tek kişilik, bencil ve umursamaz...

“Bu toplum nereye gidiyor?
Neden bu vurdum duymazlık”
Eleştirileri bile,
“Like” veya “Smiley” alıyor.

Sanal kahramanlarla,
Özgür ülke kuramazsınız.
Başınızı yukarı kaldırıp,
Gökyüzünü görmedikten sonra...