Şimdi sizi biraz eskilere götüreyim... İstanbul'a göçün giderek arttığı, Kıbrıs Barış Harekatı'nın yapıldığı, komşuluk ilişkilerinin çok yoğun yaşandığı ama sokakta tüpgaz ve yağ almak için kuyrukların oluştuğu 70'li yıllara. Kurduğu hangi hayallerle bilinmez Perihan Yüce adında henüz 16 yaşında bir kız, o yıllarda ailesini terk ederek İzmir'den İstanbul'a kaçar. Kız, İzmirli ve tabii güzel olunca ülke gündemine oturur... Perihan, hippilerin durağı Sultanahmet'e yerleşir. Kısa bir süre sonra da giyimi, yaşam tarzı ve ruh haliyle hippilerin çiçek kızı olur. Gazetecilerin de malzemesi...

***

gokmenÇünkü hippiler dünyanın bitmeyen sorunu savaşa kafa tutarlar, yaşam tarzlarıyla sisteme karşı dururlar. Dünya Vietnam savaşına karşı yaptıkları protestolara sessiz kalamaz. Ama Türkiye'de durum biraz farklı olur. O zamanın gazetelerine baktığınız zaman espri malzemesi olmaktan başka bir işe yaramadıklarını ve asparagas haberleri sırtladıklarını görebilirsiniz. Ama bugün fotoğrafın geneline baktığınızda doğa için güzel işler yaptıkları ve yaşam içinde güzel bir renk oldukları aşikardır.
Hippiler, dünyanın üzerinde yaşayan tüm canlılara eşit derecede ait olduğuna inandılar. Hiçbir zaman siyasal bir hareket ya da partiyle bir bağları olmadı.
Özgürlüğün, bireyin kendi içinde olduğunu savunan hippiler; aile, din, ulusal kimlik gibi değerleri tabu olarak gördüler ve hiçbir tabuya inanmamayı tercih ettiler.
İnsanları sınırlandıracak tüm kalıpları protesto eden hippilerin en önemli sloganları “Savaşma, seviş” oldu. Onlar; eğlence, müzik ve cinsellikle aynı yolda yürüdü.
O dönemde bunlar yaşanırken, bir gün ansızın Perihan Yüce kaldığı otel odasında ölü bulundu. Babası, ''Bir mikrop temizlendi'' diyerek kin kussa da annesi mezarının başındaydı. Mezar taşına tıpkı Perihan Yüce'nin kendine hitap ettiği gibi ''Hippiler Kraliçesi'' diye yazdırıldı. Saçları bitlenmiş miydi, alkolü çok mu tüketirdi, çok mu önemli?
Gazeteler mezarının başında İncil ve Kuran'ın aynı anda okunduğunu yazdı, aylardır ilk kez gasilhanede yıkandığını da... Ve hatta Hippi Perihan’ın ölmediği Almanya’da hostes olup bir otomobil ve bir kat aldığını bile yazdılar. Sanırım en çok da, "El alem ne der?"cilere gün düştü. Hep bir şeyler söylediler ve tanımadan, bilmeden, tüm önyargılarıyla eleştirdiler... Hatta belki başka birlerini de onları örnek göstererek yaftaladılar. Fakat tüm bunlar kimin umurunda? O gönlünden geçenleri yaşadı ve gözlerini sonsuzluğa yumdu. İnsanları olduğu gibi kabul edebiliyor musunuz? Sizce bu çok mu zor? Hippiler yıllar içinde kaybolup gitti ama arkalarında pek çok hikaye bıraktılar.

***

Siz bu satırları okurken ben Kelebekler Vadisi'nde düzenlenen bir müzik festivaline konuk olacağım. Festivalin bu yazıyla bağlantısı ise adının HİPPİ olması. Vadide bir sürü çadır kurulacak ve müzik yapılacak. Etkinliğe katılım sayısı fazla olduğu gibi, çok sayıda insan da doğayı ve kelebekleri olumsuz etkileyeceğini düşünerek festivale tepkili. Ben de izlenimlerini yazmak için orada olacağım. Bakalım geçmişin çiçek çocuklarıyla mı, yoksa kapitalist düzenin kuklalarıyla mı karşılaşacağız. Açıkçası çok merak ediyorum. Tek dileğim cennet gibi bir yer olan ve geçmişte de korunması için büyük mücadeleler verilen Kelebekler Vadisi'nin zarar görmemesi.