Bizim stajyer Cenk, ofiste çalışırken birden kahkaha ile karışık bir bağrışla tuhaf bir ses çıkardı. Meğer arkadaşının yüzünde Pokemon bulmuş. Sokaklarda da benzer görüntüler var. Gençler Pokemon peşinde. Bir Pokemon GO çılgınlığıdır gidiyor. Son olarak İstanbul'da opera binası önünde toplanan 200 kişi, Adana'da birbirini Pokemon yüzünde vuranlar, İzmir'de etkinlik düzenleyenler hangi noktaya gittiğimizin bir göstergesi.
"Gençler işte, oynasınlar" diyecem ama nedense bir türlü diyemiyorum. Belki bu oyunu üreten bir Türk genci ya da bu oyunun sahibi bir Türk şirketi olsaydı bu cümleyi kurabilirdim. Irkçılıktan dolayı değil, şimdi anlatacaklarımdan dolayı...
***
Kapitalizmin köleleri istenilen hayali kuranlardır, istediği hayali kuranlar değil. İntel firmasının yaptığı bir araştırmaya göre ülkemizdeki çocukların yarısı, yetişkinlerin de yüzde 14'ü hayal kuruyor. Yani hayal kurma yoksunuyuz. Yetişkinlerin düşündüğü tek şey ev ve iş sahibi olmak.
Bundan çok daha kötüsü de var. Biz kabul edelim ya da etmeyelim son 5 yılda, nüfusumuza 3 milyon kişi daha katıldı. Bunların 2 milyonu çocuk. 18 yaşın altında. Bu çocukların yüzde 74'ü ailesinden birini kaybetmiş, yüzde 30'u fiziksel şiddet mağduru, yüzde 35 travma ile yaşıyor ve yarısı da depresyonda. Çizdikleri resimlerde bile hep savaşta görüntüler var. Bu çocukların okulda olması gerekirken yüzde 70'i sokaklarda. Zaten siz de benim gibi onları her yerde görüyorsunuzdur artık. Şimdi karşımızda travma yaşamış, okula gitmeyen ve dili bilmedikleri bir coğrafyada yaşamak zorunda olan bir genç nüfus var. Olayın politik tarafı başka bir tartışma konusu ama artık onlar ülkemizin sınırları içinde. Ve onları görmezden gelirsek en büyük hatalardan birini yapacağız. Geçmişte bunu Pakistan yaptı. Uzaya mekik gönderen, yazılım şirketleriyle milli gelirini katlayan Hindistan'la yarışırlarken şimdi orta çağa döndüler. Şu 3 coğrafya bize yine örnek olacaktır. Uzak Asya'dan Taliban, Afrika'dan Boko Haram, Orta Doğu'da PKK ve İŞİD başta olmak üzere bir sürü terör örgütü çıktı. Yaşananlar ortada.
***
Bizim, ülkemize gelen bu çocukları kurtarmak için onlara daha iyi bir yaşam umudu vermemiz lazım. Bu çocuklar henüz hayal kurma becerilerini kaybetmemişken onları kurtarabiliriz. Yoksa onları; terör örgütlerinin, mafyaların, kaçakçıların ya da fuhuş çetelerinin elinde kaybedeceğiz. Ve o çocuklar yarın sizin çocuklarınıza zarar verecekler. Artık onlar gitmedikleri sürece, ülkemize nasıl geldiklerinin bir önemi yok. Onlarla ne yapacağımız önemli. Belki kendi çocuklarımızdan daha fazla onlar için düşünmeli ve harekete geçmeliyiz.
Kendi çocuklarımız demişken onların sokakta Pokemon avında olduğunu az önce yazmıştım. Bir de hemen eğitim durumlarına bakalım. Türkiye'de eğitim sisteminin nerde olduğunu, hangi seviyede olduğunu gösteren uluslararası bir veri yok. Şaşırdık mı hayır!
Neyse ki Dünya Bankası'nı birileri harekete geçiriyor da Milli Eğitim Bakanlığı ile ortak bir çalışma yürütüyorlar. PİSA diye bir sınav yapılıyor çocuklara. Onun sonuçları var sadece elimizde. Buna göre dünya ülkeleri arasında Türk çocukları matematik, fen bilgisi ve okuma becerisinde ilk 40 arasında yok. Ekonomik büyümede ilk G20 ülkeleri içindeyiz. Yani ilk 20'deyiz ama çocuklarımız ilk 40'da değil. Ülkemizde kişi başına milli gelir son 10 yılda yerinde sayıyor. Bu da hayal gücümüzü bir kenara bıraktığımızı ve türbandır, köprüdür, beşgendir, yamuktur gibi gereksiz işlerle uğraştığımızı gösteriyor.
***
Yol, inşaat yaparak, hammadde satarak belli bir noktaya gelebilir bir ülke ama yoksulluk sınırını aşmak için katma değer yaratmalıdır. Bu da hayal gücüyle zekanın birleşmesiyle, sanata ve kültüre yatırım yapmakla olur. Keşke, opera binası önünde Pokemon aramak yerine, daha iyi bale ya da opera seyretmek istediğini haykıran bir genç nüfusumuz olsa. Keşke, daha çok tiyatro açılsın, daha çok sanat galerisi olsun, daha çok gazetecimiz yetişsin ve iş bulsun, sokaklarda sürünmesin diyen insanlarımız olsa. Ne yazık ki yok!
Biliyor musunuz bilmiyorum 2014 yılında 52 çalışanın kurduğu WhatsApp 19 milyar dolara Facebook'a satıldı. Bu da THY'nin değerinin 6 katı anlamına geliyor. İktidarlar tarafından zenginleştirilen zümreleri gördük ama ülke tarihimizin hiçbir döneminde böyle değerler yaratmadık. Adalet sistemi oturmadıkça, özgür zihinler harekete geçmedikçe, özgür basına kavuşulmadıkça, bu ülke sınırları içinde yaşayanlara hayal kurduramayız ve bu nedenle de böyle şirketler yaratamayız biliyorum. Ve büyük hayaller kuramazsak da asla gelişen ülkeler arasında yer alamayız. Bu nedenle değişim şart! Lütfen hangi düşüncede olursanız olun, siz de yaşanabilir, güzel bir Türkiye hayalinin ucundan tutun.
Bağ Bozumu Şenliği
Pokemonların kitleler halinde Urla'ya doğru gittiklerini görenler olmuş. Bence, olsa olsa 14 Ağustos günü kutlanacak “Urla Geleneksel Bağ Bozumu Şenliği”ne gitmişlerdir. 14 Ağustos, üzüme ve incire balın, zeytine yağın düştüğü gün olarak kabul edildiği bir gün. Urla’da bağ, yalnızca üzüm yetiştiriciliği değil aynı zamanda tüm tarımsal alanları kapsayan tarlaları tanımlıyor. Geçmişten bugüne tarlalar bağ adı ile anılır ve tarımsal ürünlerin hasadı “Bağ Bozumu” olarak adlandırılır. Halkın yaz boyunca tarlalarda yetiştirdiği ürünlerini hasat ettiği, yılın en verimli günlerinin yaşandığı Ağustos ayının 14’ü; kah ilçe merkezinde kah deniz kıyılarında yapılan kutlamalar ve yarışmalarla gelenekselleşerek şenliğe dönüşmüş durumda. Bence kaçırılmamalı.