Mümkün değil unutmak! Şair Eşrefli, Tevfik Nevzatlı, Neyzen Tevfikli, Halit Ziyalı bir İzmir… Sisler arasında, yaşamadığımız o sevgili geçmişin hazan sureti. Ve Rifat Ahmet Moralı. Ve Rıza Apak… Hayatları, sanatları… Güzel yürekli adamlar… Şiirin İzmirli sessiz serüvencileri… Unutulmayacaklar…
Bazen kendisini hatırlatmak isteyen gizemli bir ses duyar insan içinden…
Sanki öyle bir duygu yaşıyorum bu bölümü yazarken. Kütüphanemde çok önceden okuduğum bir kitap sessizce kucaklıyor beni. Adı: "Mümkün mü Unutmak."
Birden buğulu bir nihavend şarkıya uzanıyor zihnim.
İzmirli Rakım Elkutlu'nun (1869-1948) incelikli bestesiyle söylenen.
"Mümkün mü unutmak güzelim, neydi o akşam
Rüya gibi, hülya gibi bir şeydi o akşam
İçtik kanarak bir ezeli meydi o akşam
Rüya gibi, hülya gibi bir şeydi o akşam."
İşte bu güzelim dizelerin sahibi, Değerli İzmirli Şair, Yazar, Rahmetli Rifat Ahmet Moralı'nın hayatı ve sanatı anlatılmıştı "Mümkün mü Unutmak" adlı buluştuğum kitapta. İzmir'in kültür hamallarından, Değerli Tufan Atakişi ağabeyimiz yayına hazırlamıştı bu kitabı. Yazarı ise Değerli Edebiyat Öğretmeni Muammer Öztürk’tü. İzmirli köklü bir ailenin evladı olan Rifat Ahmet Moralı’nın (1900-1977) hayatına baktım da; kentin şenlikli, ilginç dönemlerinde yaşamış şairimiz. Günümüzde çok az tanınsa da yaşadığı dönemin İzmir'inde çok tanınan bir şair. Hayatıyla İzmir'e anlamlı izler bırakmış, yazının, şiirin mütevazı bir yolcusu. İlk gençlik yılları, heyecanlar, tükenmeyen derin dostluklar, bir dönem işgal günlerinin genç acıları, bazen yorgunluklar ile kucaklaşan hayal kırıklıkları süslemiş Rifat Moralı'nın hayatını. Ruhu şad olsun, şiir hep hayatında varmış; ama önemlisi şiir gibi yaşamış, ne çok güzel.
Yazdığı şiirler kadar değerli olan da, Ömer Hayyam'dan çok başarılı çeviriler yapmış olması Rifat Ahmet Moralı’nın. Hayyam'dan rubaileri çevirmiş. Hatta 'Mümkün mü Unutmak' adlı kitaptaki farklı kaynaklardan alıntınan anlatımlara göre, ünlü şair Yahya Kemal, "Ömer Hayyam'ı rubai vezniyle tercümeyi, benden başka en iyi başaran Rifat'tır" dermiş dostlarına.
RIZA TEVFİK’TEN ÇOK ETKİLENDİ
Yeniden Rifat Ahmet Moralı'ya dönelim yüzümüzü. Şairimizin kendisine 'üstad' olarak kabul ettiği isimler İzmirli Tokadizade Şekip ile Rıza Tevfik'miş. İkisi de çok kıymetli isimler gerçekten. Tokadizade Şekip’i daha önce yazmıştık. Rıza Tevfik ise tam derin bir karakter. Şair, yazar. Kültür ve edebiyat tarihimizde daha çok "feylesof" lakabıyla tanınıyor. Başta felsefe olmak üzere, farklı disiplinlerle uğraşmış. İzmir ile bir ilgisi yok ama kocaman bir isim gerçekten. Gelelim bizim şairimizin kısa yaşam öyküsüne. Eserlerinde Moralızade Rıfat Ahmet imzasını kullanan Moralı, İzmir’in Moralızadeler adıyla bilinen çok eski bir ailesine mensup. Dedesi Mora’nın Patras şehrinden gelen Hacı Hüseyin Efendi, babası İzmirli tüccar Moralızade Ahmet Bey. Annesi İzmirli tüccarlardan İskenderiyeli Hacı Mahmut Abidin Efendi’nin kızı Hasibe Hanım. İlk ve orta öğrenimini İzmir’de tamamlamış. 1. Dünya Savaşı nedeniyle eğitimi yarıda kalınca, 1925 yılında İş Bankası İzmir şubesinde göreve başlamış. 1932’de Semiha Hanım’la evlenmiş. İnci ve Turan adını verdiği iki çocuğu olmuş.
İlk şiir denemelerini Dârülirfan’daki öğrencilik yıllarında hayata geçirmiş. Kendisine ait ilk şiiri ise 1917’de Muallim dergisinde çıkan "Divan" adlı şiir. İzmir ve İstanbul’da Fikirler, Şebab, İnci, Yarın, İçtihat, Güneş, Yeni Ödemiş, Ege Bütünü, Türk Gençleri, Sada-yı Hak, Ahenk, Hizmet, Payitaht, Çağlayan, Gediz, İzmir’in Sesi, Doğuş gibi çeşitli gazete ve dergilerde yazmış. Şiirlerinden en çok bilineni Rakım Elkutlu tarafından bestelenen “O Akşam”. 1931 yılında altı arkadaşı ile birlikte Yediveren adlı bir şiir kitabı yayımlamış. Şiirlerinde aşk, tabiat, en çok işlediği konular olmuş. İzmir’in işgal ve kurtuluşunu anlattığı şiirleri ile tanınmış. (İzmir Destanı) Ağırlıklı olarak Rıza Tevfik etkisinin görüldüğü ilk şiirlerinde, hece vezni ile lirik bir söyleyiş öne çıkarken; Tokâdizâde Şekip’le tanıştıktan sonra aruz veznine yönelmiş. Ne diyelim ‘Mümkün mü Unutmak’ diye sorduğu ‘Akşam’ adlı şiirinden yola çıkarak yanıtlayalım kendi kendimizi… Mümkün değil unutmak! Şair Eşrefli, Tevfik Nevzatlı, Neyzen Tevfikli, Halit Ziyalı bir İzmir. Sisler arasında yaşamadığımız o geçmişin hazan sureti. Ve Rifat Ahmet Moralı. Hayatı, sanatı… Güzel yürekli bir adam, şair, yazar… Rahmetli babam da, İş Bankalıydı. Ama tesadüf, Moralı'nın kendi isteğiyle emekliye ayrıldığı 1952 yılında başlamıştı İş Bankası'nda çalışmaya. Biri sonlandırırken, biri yeni adım atmış yani. Sevgili babam Sami Ersözlü de; okumayı, şiiri, Hayyam'ı; en çok da insanı severdi, Rifat Moralı gibi. Belki oralarda buluşmuştur şimdi iki İzmirli…
Bu arada bu yazıda aynı ailenin devamını temsil eden isimlerden Bülent Moralı kardeşimizi de sevgiyle anmalıyım. Bülent Moralı, İzmir’in Yunanistan İşgali öncesinde İzmir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni kuran Halit Moralızade ile Madam Adriennee’nin torunuydu. Eğer bir bilgi eksikliğim yoksa (Var ise baştan özür dilerim). Yazımızda değerlendirdiğimiz İzmirli Şair Rıfat Ahmet Moralı (Moralızade Rıfat Ahmet imzasını kullanıyordu.) Halit Moralızade’nin kardeşiydi. Halit Moralızade İzmir’e emeği geçmiş, İzmir Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin kurucusu değerli bir vatanseverdi. Sevgili Bülent Moralı da, Beliğ Moralı ve Armanda Moralı’nın evladıydı. Bir dönem sessiz sedasız şiirler yazdı, şiiri sürdürmedi. Ama Punta'dan Alsancak'a (Alsancak'ın Tarihine Kısa Bir Bakış) adlı bir kitap kaleme aldı. Kitap Prof. Dr. Bilge Umar’ınn önsözüyle yayımlanmıştı. Bülent Moralı’yı 2008 yılında 44 yaşında yitirdik. Ruhu şad olsun… Sevgiyle anıyorum…
ŞAİR HÜSEYİN PEKER
RIZA APAK’I HATIRLATTI
Bu bölümde kimleri kaleme almalıyım, diye düşünürken, İzmirli Usta Şair Hüseyin Peker bir hatırlatma notu yazmıştı: “Bir zamanlar Karşıyakalı şair Rıza Apak vardı. Zarif bir adamdı.”
(Ne güzel bir şair hatırlatması değil mi… Teşekkürler Sevgili Hüseyin Peker…)
Evet bir zamanlar Rıza Apak vardı…
Petriç’te (Bulgaristan’da) 1911 yılında doğmuştu.
Balkan Savaşı sürerken göçmen olarak Türkiye'ye gelmiş, ilköğrenimini Bergama'da tamamlamıştı. Sonrasında İzmir Erkek Öğretmen Okulu'nu, Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü'nü bitirmiş; Sivas’ın ardından, Ayvalık, Bergama, Kemalpaşa, Menemen ortaokullarında ve İzmir'de Kız Enstitüsü'nde Türkçe öğretmenliği yapmıştı.
Kaynaklara göre Rıza Apak, Ankara'da Gazi Eğitim Enstitüsü'nde öğrenci iken dönemin başkentteki ünlü edebiyat yuvası sayılan İstanbul Pastanesi'ndeki şiir toplantılarına katılmıştı. Ankara'da bulunduğu dönemde edebiyat ile içli dışlı olmaya başlayan Rıza Apak, Bergama'da öğretmenlik yaparken Bakırçay (1943-44) adlı bir sanat dergisi çıkarmış; şiirleri Gündüz, Ülkü, Çığır, Fikirler ve Varlık dergilerinde yayımlanmıştı. Zaten 1937'den sonra ismi daha çok Varlık şairleri arasında anılmıştı. Rıza Apak sırasıyla Dünya Haberleri (1960), Batı Yakası (1966), Karada Balık (1969) ve Gülümüzü Yolan Eller (1972) adlı dört kitapta şiirlerini yayımladı. Şiirinde bireysellik ile toplumsal konular iç içe geçti. Arada hece ölçüsü ile de yazan Apak, daha çok serbest ölçü ile şiirler kaleme aldı. Şükran Kurdakul, Rıza Apak'ın şiirleri ile ilgili şu değerlendirmeyi yapmıştı: "Bireysel temaları doğal bir duyarlık havası içinde işledi, güzel bir şiir dili kurmayı başardı"
ŞİİRİN AYNASI BELGESELİ
Geçtiğimiz aylarda "Karşıyaka İzmir'in Aynası Şiirin Aynası Rıza Apak" adında minik bir belgesel de yapıldı. Şair-Yazar Senay Akdil K.'nın Türkçe Öğretmeni Şair Rıza Apak ile ilgili bir belgesel. Belgesel Rıza Apak'ın o dönem yaşadığı Karşıyaka'da başlıyor ve onu Senay Akdil K.'nın tanıklığıyla anlatıyor. Minik vefalı bir hafıza belgeseli. Hazırlayan Gazeteci-Şair, Yazar Neslihan Perşembe Kulakoğlu ile Yazar-Şair Doktor Hasan Kulakoğlu’ydu. Hepsine içten teşekkürler. Bunun gibi örnekler çoğaldıkça, şehrin vefa köprüsü sevgiyle inşa edilirken, kentin belleğindeki değerli izler gelecek kuşaklara armağan kalacak…
Ruhu Şad Olsun, sevgili şairimiz Rıza Apak’ı (1911-1987) sevgi ve saygıyla anarken, İzmir, Karşıyaka kokulu ‘İŞTE HAYAT’ adlı şiirini paylaşalım:
“Karşıyaka’da ister ekim ister nisan sabahında
Yalıda güneş altında bir başına olacaksın;
Uzakta Çatalkaya İzmir, yanında martılar,
Bir duyu gök mavisine bakacaksın
Bir yosun yeşili sulara.
O kadar…
Karşıyaka’da Zeki’nin Kahvesi’nde ayazda
Ayazda soba başında kurulacaksın;
Ak başlar göreceksin, yorgun başlar,
Nargile kokuları, öksürükler duyacaksın,
Derken bir dalıp gideceksin uzaklara,
O kadar…
Karşıyaka’da yapışkan yaz gecesinde ortalıkta
Kaynaşan insanlara bakıp kalacaksın;
Güzel çirkin, boy boy, renk renk… ama İnsanlar,
Şöyle bir ‘neden’siz aralarına,
O kadar…”
(Dünya Haberleri, kitabından)
Bu arada Karşıyaka’da Zeki’nin Kahvesi duruyor mu? Bilenler bilgi verirse sevinirim. ([email protected]) Okurlarımdan gelen sorular nedeniyle, bir konuya da sevgiyle değinmek isterim. Bu yazı dizisinde ‘sonsuzluğa göç etmiş, İzmir’de edebiyata emek vermiş isimleri’ elimden geldiğince kent hafızasına bir not olarak düşüyorum. Bu tutumu Güzel İzmir’in geçmişine ortak vefa borcunun bir parçası olarak görüyorum. Payıma düşeni yapmaya çalışıyorum. Günümüzün tümü değerli edebiyatçıları bu dizinin konusu değil. Bir dahaki bölümde görüşmek üzere… Hepinize sevgi ve saygıyla…