Nagazaki ve Hiroşima’da yaşanan atom bombası kabuslarından sonra Japonların on yıllarca kendilerine gelemeyeceği tahmin ediliyordu. Hep bir Alman mucizesinden bahsedilir. Oysa gerçek mucizenin mimarları Japonlardır. Japonya, 1950 ile 1973 yılları arasında yılda ortalama yüzde 9,3 büyüme ile ABD’nin 4, dönemin Avrupa Birliği yani Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun ise 6 katı ekonomik büyüme gerçekleştirmiştir.
Küresel boyutta X kuşağının “walkman”inden video kaset okuyucusuna, müzik setinden motosikletine kadar derin izleri vardır “Made in Japan”ın. Y kuşağı için ise Japon malı elektronik oyuncaklar çocukluk dönemlerinin vazgeçilmezidir. Bütün dünyayı kasıp kavuran, TRT’nin de 1983’te üç ay boyunca yayınladığı Richard Chamberlain’li efsanevi Shogun dizisi ile Japonya’ya olan hayranlık ve sempati doruğa çıktı.
Soğuk Savaş döneminin iki kutuplu şiddet dengesinde Japonya, yüz milyonlarca insan için binlerce kilometre uzakta olan ama kalpleri ısıtan bir ülkeydi. Son derece çalışkan, dürüst, ailesine düşkün, bilime ve akla önem veren, büyüklerine saygılı ve gerçek manada yurt sever insanların ülkesinin adıydı Japonya.
MUCİZEDEN RESESYONA
İngiliz yayın kurumu BBC’nin Tokyo’daki ekonomi muhabiri Mariko Oi’nin, Mart ayında yaptığı bir haber dünya gündeminde geniş yankı buldu.
Oi’nin haberinde, dünyanın en büyük bebek bezi üreticilerinden biri olan Japon Oji firmasının, bebek bezi üretimine son verdiği ve bunun yerine yetişkin bezi üretimine başlayacağı belirtiliyordu. İlk birkaç cümlesine bakıldığında sıradan bir iş dünyası haberi olarak algılanabilecek bu haber aslında Japonya’nın büyük bir tehdit ile karşı karşıya olduğunu gözler önüne seriyordu. Japonya sadece hızla yaşlanmıyor aynı zamanda hızla azalıyordu. Azalan ve yaşlanan nüfus, üretim çarkına darbe üzerine darbe indiriyor ve resesyonu yani ekonomik durgunluğu Japonların yazgısı haline getiriyordu.
KORKUTAN NÜFUS PROJEKSİYONLARI
Japonya’nın nüfusu 128 milyon ile 2008 yılında zirveyi gördü. Ülkenin nüfusu bu tarihten sonra sürekli azalarak 122 milyona kadar geriledi.
“Japonya gibi topu topu 377 bin kilometrekare toprağa yani Türkiye’nin yarısından bile daha küçük bir coğrafyaya sahip bir ülkenin nüfusu 122 milyona düşmüşse ne olmuş; zaten adamlar minimal hayat yaşayan insanlar, nüfuslarının azalması çok da kötü bir şey değil” diyebilirsiniz ama bu durum ciddi sorunları da beraberinde getiriyor.
Bir ülkede ekonomik büyümenin sağlıklı olarak devam edebilmesi ve istikrarın korunabilmesi için kadın başına ideal doğum oranının en az 2,1 olması gerekiyor. Bu oran Japonya’da 1,2’ye kadar gerilemiş durumda.
Japonya’da 2023 yılında 1 milyon 600 bin kişi hayatını kaybederken; dünyaya gelen çocuk sayısı sadece 758 binde kaldı. Yani ülkedeki insan sayısı her yıl yaklaşık 1 milyon azalıyor ve bu sayı yıllar geçtikçe katlanacak gibi görünüyor.
Birleşmiş Milletler istatistiklerine göre, 1964 yılında dünyanın en kalabalık 6. ülkesi olan Japonya, günümüzde 12. sıraya kadar gerilemiş durumda.
Z KUŞAĞI ERİMEYİ HIZLANDIRIYOR
Japonya’nın önde gelen ekonomistlerinden biri olan Prof.Dr. Shujiri Urata, East Asia Forum dergisine yazdığı “Japonya’da Azalan Nüfus ile Savaş” adlı makalesinde 2100 yılında Japonya’nın nüfusunun şu ankinin yaklaşık yarısına kadar düşerek 63 milyona ineceğini belirtiyor. Urata’ya göre, nüfus erimesinin pek çok nedeni var ancak bunların kuşkusuz en önemlisi, insanların yaşam tarzındaki büyük değişim. Urata makalesinde,”1970’li yılların Japonya’sında kadın ve erkek 30 yaşından önce evlenirdi. Kadın 20’li yaşlarından itibaren anne olmaya başlar ve erkeğin evin tüm masraflarını karşılamasına rağmen aile geçim zorluğu yaşamaz, 3 hatta 4 çocuk yetiştirebilirlerdi” diyor.
Günümüzdeki tablo ise tamamen farklı. Japon Z kuşağı anne ya da baba olmak istemiyor istese dahi çocuk sayısını 1 ile sınırlandırıyor. Genç Japonlar için öncelik kendi yaşamları. Japonya’da 1970 yılında her 1000 kişiden 10’u evlenirken, günümüzde sadece 4’ü evleniyor. Evlilik, aile ve çocuk sahibi olmak gibi düşünceler artık bir kenara itiliyor. Hükümetin doğum masrafları için çocuk başına 3 bin 500 dolar; doğan her çocuk için ise aylık 100 dolar ödemesi gibi teşvikler ise istenilen sonuçları vermiyor.
DEMOGRAFİNİN METASTAZ ETKİSİ
Bu satırları okurken şöyle düşünebilirsiniz, “Zaten her yer insan dolu, trafik keşmekeşinden tut da tarlaların üzerine binaların yapılmasına kadar bütün sorunların kaynağında nüfus artışı var. Dünyanın nüfusu 8 milyarı geçmiş durumda, kaynaklar ise sınırlı, işsizliğin, yoksulluğun kaynağında da nüfus artışı yok mu zaten. İnsanlar evlenir evlenmez çocuk yapar yapmaz sana ne kardeşim, herkes hayatını yaşasın, nüfus da azalsın herkes mutlu olsun, sen de mutlu ol, daha ne istiyorsun?” diyebilirsiniz.
Bu şekilde düşünmekte de son derece haklısınız çünkü hızla artan nüfus dünya genelinde çok ciddi sorunlara yol açıyor. Burada elimden geldiğince yorum yapmamaya, yargıda bulunmamaya ve sadece durumu ortaya koymaya özen gösteriyorum. Ancak Japonya örneğindeki gibi bir nüfus azalışı bilim insanlarına göre kaotik sonuçlara sebep oluyor.
4 YILDA YÜZDE 25 KÜÇÜLME
84 yaş ile ortalama ömrün en fazla olduğu ülke olan Japonya’da nüfusun yüzde 28’si 65 yaşının üzerinde. Nüfus artışındaki azalma ve ortalama ömrün sürekli yükselmesi Japonya’nın daha da yaşlanması sorununu beraberinde getiriyor. 2100 yılında nüfusun yarısından fazlasının 65 yaşının üzerinde olması bekleniyor.
65 yaş üzerindeki insan sayısı sürekli artarken çalışma yaşı olan 15-65 yaş arasındaki insan sayısının hızla azalması bütün dengeleri alt üst ediyor ve ekonomik metastaza yol açıyor. Çünkü üreten nüfus azalırken bu nüfusun bakmakla yükümlü olduğu nüfus sürekli artıyor. Bu durum üretimin de tüketimin de azalmasına sonuç olarak da ekonominin çarklarının dönmemesine yol açıyor.
Çarkların dönmemesi en büyük darbeyi Gayrisafi Yurt İçi Hasıla’ya indiriyor. Japonya’nın, 2019 yılında 5 trilyon 560 milyar dolar olan GSYİH’sı 4 yıl içinde yaklaşık yüzde 25 azalarak 4 trilyon 210 milyar dolara geriledi. Japonya Başbakanı Shigeru Ishiba, ülkesindeki düşük doğum oranlarının ve kronik hale gelen nüfus azalmasının Japonya’yı temellerinden sarstığını belirterek ülkesinin nüfus sorununu varoluşsal bir kriz olarak nitelendirdi. Yani daha net bir anlatımla Japonya Başbakanı’na göre bu durum tam bir ölüm kalım meselesi.
“JAPONYA’DAN BİZE NE” DEMEYİN
“Japonya’dan bize ne” demeyelim çünkü görünen o ki Türkiye de yakın gelecekte benzer bir sorunla karşı karşıya kalacak. Yazımızın başında özellikle vurguladık kadın başına ideal doğum oranı 2,1. Bu oranın altında kalırsanız ülke olarak nüfusunuzu yenileme şansınız yok. Türkiye’de 20 yıl öncesine kadar 2,4 olan bu oran günümüzde 1,5’e gerilemiş durumda.
Nüfus ile ilgili 2050, 2075 ve 2100 yıllarına yönelik projeksiyonlar, Türkiye için de ciddi bir nüfus krizinin kapıda olduğunu gösteriyor. Mevcut veriler ışığında yapılan tahminlere göre, Türkiye’nin nüfusu 2050 yılında 91 milyon ile zirveyi görecek ardından düşüşe geçecek. 2075 yılında 82 milyona, 2100 yılında ise 65 milyona kadar gerileyecek. Şu an 85,5 milyon nüfusla dünyanın en kalabalık 18. ülkesi olan Türkiye, 2100 yılında 65 milyon nüfusla 41. sıraya gerileyecek.
DEMOGRAFİK DENGELER DEĞİŞİYOR
2100 yılında Hindistan 1,5 milyar nüfusla yine dünyanın en kalabalık ülkesi olurken şu an nüfusu 1,4 milyar olan Çin’in nüfusu 630 milyona düşecek. Nüfusları azalma eğilimindeki ABD, Çin, Almanya, İngiltere, Japonya, Güney Kore ve Fransa gibi sanayileşmiş ülkeler gelecekte yaşanabilecek iş gücü kaybını ortadan kaldırabilmek ve göçmen ile sığınmacı işgallerini engelleyebilmek amacıyla yapay zeka destekli otomasyona ve sadece robotların çalıştığı fabrikalara şimdiden on milyarlarca dolar harcıyor.
Demografik yapılardaki bu değişim, önce ekonomileri ardından da haliyle siyaseti şekillendirecek. Ülkemizin coğrafyasını değiştirme şansımız yok. Türkiye, güçlü demokratik kurumları olan, nüfusları azalan ve refah düzeyi yüksek Avrupa ülkeleri ile demokrasi ve insan hakları gibi kriterlerden tamamen uzak ama nüfusları büyük bir hızla artan Ortadoğu ve Afrika ülkeleri arasında köprü olarak kalmaya devam edecek ve bu kez bu iki grup arasındaki uçurum daha da büyüyecek.
TÜRKİYE’Yİ BEKLEYEN BÜYÜK KRİZ
Türkiye 2100 yılında 65 milyon nüfusa sahip olurken komşumuz Irak’ın şu an 45 milyon olan nüfusu 110 milyona ulaşacak. En fazla göçmen veren ülkelerden biri olan Pakistan, 500 milyona varan nüfusuyla Hindistan ve Çin’in ardından dünyanın en kalabalık 3. ülkesi olacak. 90 milyonluk Mısır’ın nüfusu 200 milyona ulaşacak. Öte yandan aynı dönemde İtalya’nın nüfusu 60 milyondan 35 milyona, Almanya’nın ise 85 milyondan 70 milyona gerileyecek. Yani yüzyılın sonlarına doğru Türkiye bugünkünden çok daha büyük bir kavimler göçünün merkezinde olacak. Eğer şimdiden önlemler alınmazsa Türkiye bu yüzyılın ortalarına doğru Japonya Başbakanı’nın ifadesiyle “varoluşsal bir krizle” karşı karşıya kalabilir. Sonuç olarak bu şartlar altında “Bize ne” deme lüksümüz yok.
.