Edebiyatın heves ve arzudan çok, bir iç ihtilâlin fışkırması olduğunu unutmadan yaşayan; öykülerinde her türlü hesaptan uzak, sadece insan olmanın tasasını ve sevincini işleyen; kelimeleri hayata, hayatını kelimelere dönüştüren; başkalarını değil, hep kalbini dinleyen; insanları önyargılarla değil, yüreğiyle gören nevi şahsına münhasır bir söz ustası; Sait Faik...

Yakın dostu Orhan Veli'nin şiirde yaptığı gibi; Türk edebiyatında gündelik olanı, insana dair küçük hüzün ve sevinçleri, daha önce hiç görülmedik bir şekilde hikâyeleştiren yazın ustası...

*****

Hayatı boyu Kanık'sadığını söylediği Orhan Veli'yle, çokça vakit geçiriyordu Sait Faik. Orhan Veli Ankara'dayken de mektuplaşacak kadar özlüyorlardı birbirlerini. Ustalar duygularını nasıl kaleme döküyorlar? Buyrun okumaya. Mektupların ilki Orhan Veli’den:

“Aziz ve kıymetli dostum Sait Faik!

Ankara'dan ayrıldığın günlerde senden haber bekliyordum. Daha sonra mahkeme kararını öğrenince, haber yollamak bana düştü. Aynı günde Sabri Esat'ı gördüm ve sana yıldırım telgraf çektiğini öğrendim. Bunun üzerine bir mektup yazmak, hiç olmazsa tebrik etmek istedim. Bugüne kadar o da nasip olmadı. Mamafih bu arada, Çelme hikâyesini buldum ve okudum. Başına bu işi açanlara küfrettim. Harika hikâye azizim…

Lafı dokundurmadan, direkt söylüyorum. Bana bir de Sarnıç nam şaheserden gönderecektin. Bu eser Ankara'da mevcut değil. Her neyse, gecikmiş bir işi yapmak vesilesiyle hatırını sormuş oluyorum. Bundan dolayı memnunum. Senden bir ricam daha var, bana Aleko şiirini göndermeni istiyorum. ‘Bir Aleko şiiri için de dünyanın zahmetine girilir mi?’ deme. Benim için önemli…

Birkaç ay sonra İstanbul'a geleceğim. Ya Balıkpazarı'na, ya da Rıhtım'a gider şarap içeriz. Abidin'i görüyor musun? Bugün ona da bir mektup göndereceğim. Bu itibarla selâm filan yazmıyorum. Hasret ve muhabbetle gözlerinden öper, cevabını beklerim… Orhan Veli, Ankara, 29.2.1941”

*****

2 hafta sonra Sait Faik cevap verir Orhan Veli'sine. Sadece cevap vermez hem; sanki hasretini, özlemini döker yine o güçlü kalemi marifetiyle:
“Sevgili kardeşim!

Yazıhaneyi bıraktığım için mektubunu bugün alabildim. Sarnıç nam eserle birlikte Semaver'i de gönderiyorum. Sarnıç'tan su çekip, Semaver'i kaynata kaynata oturursun. Buraya geldiğin zaman ise herhalde bir 'Fıçı' da verirler…

Aleko'ya yazılan şiir, Semaver'in kapağına da yazılmıştır, okuyacaksın. Bir ikinci defa yazıyorum: Burada eski tas, eski hamam. Cumartesi günleri Nisuaz'da üdeba toplanır, kararlar verilir. Ben ise bir birahane köşesi bulur; üdeba meclislerinin, ediplerinin, kötü şairlerin gelmişini, geçmişini....eder, bira içerim…

Öteki işten elhamdülillah yakayı sıyırdık. Ama epeyi üzüldüm doğrusu. Boşu boşuna yanacaktık. Gözlerinden öperim. O fevkalade şiirlerini ara sıra, bir iki satırla beraber gönderirsen ihya edersin kardeşim... Yeni adresim: Şişli Bomonti Kazancı Sok. İkbal Apt. No:4 Sait Faik, İstanbul, 14 Mart 1941”

*****

"Yazı yazmak da, bir hırstan başka ne idi? Burada namuslu insanlar arasında sakin ölümü bekleyecektim; hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım... Koştum tütüncüye, kalem kâğıt aldım. Oturdum... Adanın tenha yollarında gezerken; canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için, cebimde taşıdığım küçük çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum, öptüm... Yazmasam deli olacaktım..." diyerek ve kimseye aldırmadan, hiçbir kalıba sığmadan, sadece kendi gibi yaşadı ve yazdı Sait Faik…

Samimi tavrı ve benzersiz üslubu, ilk günkü tadıyla gelecek kuşaklara miras kaldı…
11 Mayıs 1954'te; Burgazada'daki evinde, siroz nedeniyle hayatını kaybetti usta. 1963 senesinde annesinin ölümünün ardından evi, “Sait Faik Müzesi” haline getirildi. Vasiyeti gereğince, eserleri Darüşşafaka'ya bırakıldı...

Bu dünyadan bir naif yürek; bir kocaman kalem, Sait Faik Abasıyanık geldi, geçti. Onunla erken yaşlarda tanıştıysanız; insana ve sevgiye olan inancınız-umudunuz, başınıza ne gelirse gelsin bâki kalır. Hayvanlara, mahallenin delisine, diğerlerinden başka duran çocuklara, diğerlerinden başka başka insanlara, ötekilere, ötekileştirilenlere, farklılara, farkındalığı olanlara, aykırılara, ayrıksılara, çapulculara, berduşlara, salaş meyhanelere farklı gözle bakarsınız...

Sait Faik hikâyeleri okumak; insanı geri dönmemecesine değiştirir, pişirir. Kulak memesi kıvamına gelinceye kadar da; yoğurur, yontar. Sinağrit Baba’yı bilen insan, denize hürmet duyar mesela...

Onun hikâyelerini okuduktan sonra; Adanın balıkçılarını, Beyoğlu’nun sokaklarını ya da Yedikule surlarını bir başka görürsünüz...

*****

Hadi, ne dersiniz? Yılın, yaşamın herhangi bir gününde; yine, yeniden şöyle bir Sait Faik öyküsüne... Sabah sabah hem de... Gün, İzmir, 9 Eylül gazetesi günü, Salı… Gün, herhangi bir Sait Faik sonrası… Unutmayın! Sait Faik okumanın yaşı yok dostlar. Ve zamanı... Garanti veriyorum; iyi gelir, hep hatırlarsınız o ânı...
Anısına ve muhteşem üretimlerine saygıyla...