Hindistan da çok ünlü bir ressam varmış. Herkes bu ressamın yaptıklarını kusursuz kabul edecek kadar beğenirmiş. Herkes ona Ranga Guru dermiş. Onun yetiştirdiği bir öğrenci ise son resmini yaparak ustasına götürmüş. Ranga Guru, öğrencisinden resmi şehrin en kalabalık meydanına götürmesini ve halktan beğenmedikleri yerlere çarpı koymalarını rica eden bir yazı bırakmasını istemiş. Genç çırak denileni yapmış ve neler olmuş diye bakmaya gittiğinde tablosunun kırmızı kalem çiziklerinden neredeyse görünmediğini fark etmiş. Ranga Guru, resmi yeniden yapmasını ve yine aynı yere koymasını istemiş. Bu sefer yanına bir palet dolusu çeşitli renklerde yağlı boya ile birkaç fırça koymuş ve insanlardan beğenmedikleri yerleri düzeltmesini isteyen bir yazı bırakmış. Birkaç gün sonra gittiği meydanda görmüş ki resmine hiç dokunulmamış, fırçalar da, boyalar da kullanılmamış…

Ranga Guru, genç öğrencisine; “İlkinde acımasızca eleştiren insanlar, ikincisinde hata düzeltmelerini istediğinde cesaret edemedi. Çünkü yapıcı olmak eğitim gerektirir. Mesleğinde usta olman yetmez, bilge de olmalısın. Emeğinin karşılığını, ne yaptığından haberi olmayan insanlardan alamazsın. Sakın emeğini bilmeyenlere sunma ve asla bilmeyenle tartışma” demiş…

Neyse ki İzmir’de sanat konusunda kıymet bilen bir izleyici kitlesi var. Bu yüzdendir ki oyuncuların günlerce prova yaparak hazırlandığı oyunların biletleri günler öncesinden tükeniyor. Opera ve bale gösterilerinde alkışlar dakikalarca susmuyor. Ve tabi ki sergi salonları dolup taşıyor.

***

Ağustos sayımızda Eylül ayında İzmir’in çok önemli bir sergiye ev sahipliği yapacağını ve bunun için heyecanlı olduğumu yazmıştım. Geçtiğimiz ay Arkas Sanat Merkezi’nde 20’nci yüzyılın dehası olan Picasso’nun sahne ve kostüm çalışmaları, maketleri, eskizleri, incelemeleri ve tablolarını içeren “Picasso: Gösteri Sanatı” sergisi açıldı. “Picasso-Méditerranée” projesinin son ayağı olan bu önemli sergiyi gezmek için İzmirliler merkezin kapısının önünde kuyruk oluşturdu. Şehir dışından bir çok sanatsever, sırf bunun için İzmir’e geldi. Gencinden yaşlısına herkes, tüm dünyaya ilham olmaya devam eden Picasso’nun gösteri dünyasına olan tutkusunu ve sahnede ortaya koyduğu dehasını keşfetmek için Arkas Sanat Merkezi’ne akın etti. Meşhur İstanbul Bienali’ne rağmen İzmir, bu sergiyle adından çokça söz ettirdi. Serginin Ocak ayına kadar açık olacağı da düşünüldüğünde ziyaretçi rekoru kırılır diye düşünüyorum. Yalnızca Büyükşehir Belediyesi’nin resmi sponsoru olduğu bir sergi bu kadar ses getirirken ilçe belediyelerinin, firmaların ve hatta basının desteğiyle birçok etkinliği bünyesinde barındıran kapsamlı bir kültür-sanat etkinliğine imza atsak güzel olurdu.

İstanbul ile ‘sanatın başkenti’ olma misyonu elde etmek konusunda yarışsak -kazanma ihtimalimiz düşük görünse de- bu en çok İzmir’in ve İzmirlilerin kazançlı çıkacağı bir yarış olmaz mıydı? Ayrıca uzun vadede İzmir’in çok güzel işler başaracağına, İstanbul Bienali’ne rakip olacak organizasyonlara imza atacağına eminim. Nasıl mı? Sanatla ve sanatçıyla sarsılmaz bir gönül bağı olan, duyarlı, sanatsever ve güzel olan her şeyin değerini bilen İzmir halkıyla; vizyon sahibi yerel yönetimlerle; azimli ve inatçı gençleriyle; yaptığı işi iş olarak görmeyen, yaşamı haline getiren sanatçılarıyla... Mekan derseniz, ‘ne yapılsın?’ diye üzerine toplantılar yapılan Kültürpark bunun için biçilmiş kaftan. Alanda yapılacak düzenlemelerle kentin merkezinde bir sanat vahası oluşturulabilir.

Ben diyorum ki iki sonra unutulan ufak çaplı festivallere harcadığımız eforu, büyük işler için harcayalım! Hem İzmir’in adını uluslar arası arenada sanatla duyuralım hem de İzmirlilere bu büyük sanat organizasyonunu beklemenin heyecanını yaşatalım. Sizce de İzmir daha fazlasını hak etmiyor mu?