Düne kadar depremleri konuşuyorduk, bugün de savaşları konuşuyoruz…

Tehdit, şantaj, öfke, kin, sabotaj ve de  toplu katliamlar… Her yerde öfke, her yerde kavga var… Nedir bu hiddet ve şiddet!

İşte geçen haftaki yazımda sesimin yükseldiği kadar bağırıp “Durdurun dünyayı, inecek var” demiştim! Ama maalesef ne dünyayı durduran oldu, ne de bu kavgaların önünü kesen!

Aksine, İsrail’in, Filistin’e karşı toplu katliamları, her geçen gün artmakla kalmadı; arkasındaki ABD’nin aklı bir gelip, bir giden(!) Başkanı  BİDEN de “teşvik primi” olarak iki donanmasını Akdeniz’e yönlendirdi! Tabii ki, arkasından tatile çıkarcasına uçağına atlayıp  kendisini “İsrailli dostlarının kollarına” attı!

Oysa ki, o anda İsrail’in bombaladığı Gazze’deki Arap Ahli Hastanesi’nde  500’ü aşkın çocuk ve bebek ana-babalarının kollarında can veriyordu!

Biden ve Netanyahu  sarmaş-dolaş dünyaya adeta şu mesajı veriyordu: Durun ve bekleyin! Bakın daha neler olacak!

Ortadoğu dolayısı ile Akdeniz, “kan gölüne” dönmüş, İsrail yılların alışkanlığı ile “Bulanık suda balık avlamaya, yani topraklarına yeni “kanlı toprakları kazandırma” peşinde idi!

Bu arada bizim meslektaşlarımız da bu vahşeti dünyaya duyurmak ve de bir karelik  “barışın fotoğrafını” çekmek için canlarını veriyorlardı!

Dün dini-ırkı ne olursa olsun “tüm masum şehitleri ve tüm Basın Şehitleri” için İzmir Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nde Türkiye’nin saygın kuruluşlarından İzmir Gazeteciler Cemiyeti’nin (İGC) mensupları dünyaya tek kelime ile insanlık mesajı verdi… 

Orada bir kez daha “Savaşın kazananı olmaz!” denildi…

Bu savaş nerede ne zaman duracak, yani “barış ne zaman gelecek?” … 

Benim aklıma gelen de ünlü yazar Tolstoy’un dünyanın en büyük romanı sayılan “Savaş ve Barış” geldi… 1805- 1813 yıllarında “Napolyon Savaşları” da denilen “Rus-Fransız Savaşlarını” konu alan bu eserinde Tolstoy birçok kesimden insanın hayatını ve geleneklerini ortaya koymuş. Savaş ve Barış, Napolyon döneminde geçen Rusya-Fransa arasındaki  çekişmeli savaşın yanında saray insanlarının hayatını da ele almaktadır.

Savaş: “Rusya-Fransa arasındaki bitmek bilmeyen bir vahşet”, Barış ise “kişiler arasında yaşanan aşklardır”. İşte dünden bugüne uzanan  savaşların bir diğer yüzünü de bu vesileyle sizlere çeşitli kalemlerden özet olarak aktarmaya çalıştım…

* * *

İsterseniz 9 gün sonra kutlayacağımız Cumhuriyetimizin 100. Yılına dönelim.

Çeşitli kaynaklardan aldıklarımı özetleyerek şöyle demek mümkün:

Başta da belirttiğim gibi, Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’ün söylediği ‘Savaş zorunlu olmadıkça bir cinayettir.’ sözünü benimseyenler, ülkenin sokulacağı gereksiz bir savaşa da, emperyalistlerin baskısına da, savaş bahanesiyle ülkede faşizan rüzgarlar estirilmesine de tek bir ağızdan “Hayır” der… Evet benim saygın kuruluşum İGC üyesi meslektaşlarım da dün  İzmir Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nden böyle seslendiler…

* * *

Evet, “Yurtta sulh, cihanda sulh” ilk defa Mustafa Kemal Atatürk tarafından 20 Nisan 1931’de seçimler dolayısıyla dile getirildi.

Atatürk’ün bu sevgi anlayışının nedeni insana duyduğu saygıdır.

Onun içindir ki, Atatürk’ün bu sözü  “barış idealinin” simgesi haline gelmiştir…

* * *

Yaşadığımız şu günlerde dünyanın en ideal yönetim sistemi olan Cumhuriyetimiz ve de hürriyetlerimiz maalesef zulüm ve işkence  ile kaldırılma girişimlerine tanık olmadık mı?

Vatan şairlerimizden Namık Kemal’in “Hürriyet kasidesinin” 25. Beyiti ile yazıma noktayı koyup bütün engellemelere(!), hatta ekran karartmalarına rağmen şöyle seslenmek istiyorum:

“Ne mümkün zulm ile bidâd ile imhâ-yı hürriyet Çalış idrâki kaldır muktedirsen âdemiyetten”

29 Ekim’de meydanlarda buluşma dileklerimle selam ve sevgilerimi sunuyorum…