İngilizcede bir söz vardır: “Quality over quantity”. Tam olarak “Nicelikten ziyade nitelik” anlamına gelir. Yani bir şeyin sayıca çok olmasındansa nitelikli olmasının önemini vurgular.
Geçen gün karşıma çıkan bir haber bana bu sözü anımsattı. Southern Denmark Üniversitesi ve Species360 tarafından dünya çapında 42 uzmanla işbirliği içinde yürütülen yeni bir araştırmaya göre, hayvanat bahçeleri ve su parklarındaki hayvan bakımı ve yönetimi uygulamaları önemli ölçüde gelişmiş ve bunun sonucunda birçok deniz memelisi türünün “esaret altında” vahşi doğaya göre daha uzun yaşadığı belirlenmiş!
Yaşam süreleri belki nicelik bakımından artmış olabilir ama acaba o hayvanların seçim şansı olsa, daha uzun ve tutsak yaşamayı mı tercih ederlerdi; yoksa özgür bir şekilde okyanuslarda yaşamlarını sürmeyi mi?
*
Böyle bir araştırmanın gerekliliğini anlamakta güçlük çekiyorum. Sonuçta insanlar kendi eğlencesi için hayvanları tutsak ediyor. Onlardan daha uzun süre para kazanabilmek için de iyi bakıyor. Yani işin içinde hayvan sevgisinden ziyade kazanç var!
Böyle bir araştırma hayvanat bahçelerini ve akuatik parkları temize çıkartmaktan başka ne amaca hizmet ediyor? Bu tip tesislerin hayvanlara zaten olması gerektiği gibi bakmasını alkışlamalı mıyız?
*
Tabii ki tutsak hayvanların eziyet görmelerindense iyi bakılmaları önemli ama derdimiz tutsaklığın ortadan kaldırılması olmalı. Tutsaklığın iyi bir şey gibi gösterilmesi asla kabul edilemez.
Bir hayvanın doğasından koparılmasını geçerli kılabilecek tek neden şu olabilir: Hayvan bir engeli yüzünden vahşi doğada yaşayamayacak durumdadır, hayvanın türü korunmaya muhtaçtır veya yaşam alanları yok edilmiştir. Bu üç gerekçe dışında vahşi bir hayvan sınırlı bir alanda asla zapt edilmemelidir.
*
21. yüzyılda, artık hiçbir insanın bir hayvanı tanıması, incelemesi için hayvanat bahçelerine, su parklarına, akvaryumlara ihtiyacı yok! Herkesin kolayca ulaşabileceği milyonlarca belgesel var. Bir zahmet o belgesellerden bu hayvanları kendi vahşi ortamlarında izleyiverelim. Biz insanlar öyle istiyoruz diye artık daha fazla hayvan ait olduğu ortamdan koparılmasın; süresi ne olursa olsun özgür bir şekilde geçirmesi gereken yaşamdan mahrum kalmasın.
****
Kediler mırlama sesini nasıl çıkarıyor?
Viyana Üniversitesi’nden ses bilimci Christian T. Herbst’in öncülüğünde yürütülen yeni bir araştırma, kedilerin ses tellerinde bulunan özel bir ‘ped’ sayesinde mırlama adını verdiğimiz düşük frekanslı sesleri çıkarabildiklerini tespit etti. Popular Science’da yer alan habere göre; kontrollü bir laboratuvar deneyinden elde edilen veriler, evcil kedilerdeki gırtlağın döngüsel bir sinirsel girdi veya tekrarlı kas kasılmalarına ihtiyaç olmadan da mırlama frekanslarında pes sesler üretebildiğini gösterdi. Bu ses çıkarma mekanizması, insanlardaki boğuk veya pes ses ile çarpıcı benzerlik sergiliyor. Herbst, “Yapılan anatomik incelemeler kedilerin ses tellerinde benzersiz bir ped olduğunu gösterdi. Bu yapılar, sadece birkaç kilogram ağırlığındaki böylesine ufak bir hayvanın inanılmaz düşük frekanslarda (saniyede 20-30 Hz veya devir) nasıl düzenli ses üretebildiğini açıklayabilir. Bu sesler, insanların çıkardığı en düşük baslı seslerin bile çok daha altında. Bu da daha önceki çalışmaların eksik kalan kısmını tamamlar nitelikte" dedi.
******************************************************
DÜNYADAN BİHABER
Galapagos Kaplumbağaları ekosistemi canlandırdı
Geçen yüzyılda nesli tükenmenin eşiğine gelen Galapagos kaplumbağalarının, koruma çalışmaları sonucunda yeniden çoğalmasıyla takımadaların bozulan ekosistemi de kurtuldu. The Atlantic’de yer alan makaleye göre; Galapagos Adaları’nda 19. yüzyıl sonlarında balina avcıları, kolonistler ve korsanlar adını adadan alan dev kaplumbağaları kaçak avlamış; keçi ve sıçan gibi başka türleri de ülkeye sokarak adanın eşsiz ekosistemini değiştirmişti. Zamanla Galapagos kaplumbağasının popülasyonu azaldı; takımadalardan Española'daki kaplumbağa sayısı 20'nin altına düştü. Keçilerin bitkileri tüketmesi ise Española’yı çoraklaştırdı. 20. yüzyılda çevreciler, dev Galapagos kaplumbağa neslini ve ekosistemi restore etmek için yola çıktılar. Kaplumbağaların nihayet serbest bırakıldıkları 2020 yılına kadar, Galápagos Koruma Örgütü ve Galápagos Milli Park Müdürlüğü, esaret altında yetiştirilen yaklaşık 2.000 dev Galapagos dev kaplumbağasını Española'ya geri götürdü. O zamandan beri kaplumbağalar vahşi doğada üremeye devam etti ve popülasyonları yaklaşık 3.000'e çıktı. Kaplumbağaların odunsu bitki örtüsünü azaltması, otlakları genişletmesi ve adaya özgü türlerin tohumlarını yayması nedeniyle Española'nın bozulan ekosistemi yeniden canlandı.
*************************************************************
BİZİM GEZEGEN
Gıdanın geleceği su kaynaklarının korunmasına bağlı
Bu yıl 16 Ekim Dünya Gıda Günü’nün en önemli başlıklarından biri su kaynaklarıydı. Dünyada ve ülkemizde iklim değişikliği, yanlış tarım politikaları, yapılaşma gibi insan kaynaklı nedenlerle su kaynakları tükeniyor. WWF Türkiye’nin Dünya Gıda Günü’nde şu paylaşımı yaptı: “Dünya genelinde birçok bölgede gıdanın geleceği risk altında. Gıda güvencesini sağlamada, tatlı su kaynaklarının yönetimi ve doğa pozitif gıda üretimi kritik önem taşıyor. İklim değişikliğinin en çok etkilediği coğrafyalardan biri olan ülkemizde, Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerine göre olağanüstü kuraklık tehlikesiyle karşı karşıyayız. Su yönetimini iyileştirmek ve tatlı su ekosistemlerine yatırım yapmak için acil adımlar atılması gerekiyor. Özellikle, iklim değişikliğine uyum ve doğa kaybını tersine çevirmek önemli bir adım. Sulak alanları, ormanlardan üç kat daha hızlı kaybediyoruz. 1970'ten bu yana tatlı su türlerinin popülasyonlarında ortalama %83'lük bir çöküş yaşandı ve dünya genelinde sulak alanların 3/1’ini kaybettik. Tatlı su türlerinin 3/1’i ise yok olma tehdidi altında! Bugüne dek nehirleri, sadece suyun taşındığı kanallar olarak gördük. Sulak alanları, tarım veya konut alanlarına dönüştürülecek boş araziler olarak algıladık. Gölleri ve yeraltı sularını, tükenmez su depoları olarak düşünüp boşalttık ve kirlettik. Su gıdadır, su hayattır! Suyumuzu, gıdamızı ve geleceğimizi #KorumazsakKaybederiz!”
******************************************************
KULAĞIMIZA KÜPE OLSUN
Davranış çok şey anlatır
"Her kim hayvanlara zulmederse insanlara da zulmeder. Bir insanın karakterini hayvanlara davranışından anlarız.”
- Immanuel Kant