İnsanoğlu eliyle ortaya çıkartılan faaliyetler sonucu, doğa kendi kendini yenileyememekte veya yenilemesi çok uzun zaman almakta; yerküre de tepki olarak ozon tabakasının delinmesi, iklim değişikliği,kanser vakalarındaki artış gibi insanlığın hiç de kolay kolay kurtulamayacağı felaketlerle toplumu baş başa bırakmaktadır. Sanayileşme, iktisadi büyüme, artan nüfus daha çok enerji, daha çok su, daha çok gıda gibi konularda, ülkeleri birbirleriyle kıyasıya bir rekabete götürmektedir. Bu rekabet yeni gelişmelere ve yeni denemelere hatta savaşlara neden olmaktadır. Küreselleştirilen dünyamızda atılan her adım, aynı zamanda çevreye verilen zararın da büyümesine neden olmaktadır. Geçmişte yaşanan büyük çevresel felaketlere ve savaşların yarattığı çevre felaketlerinden bir kısmına bir göz atalım;
İkinci Dünya Savaşı’nda, savaş amacıyla kullanılan ilk atom bombası; 6 Ağustos 1945′te Japonya’da Hiroşima şehrine atıldı. Patlamada 66 bin kişi öldü, 69 bin kişi de yaralandı. Üç gün sonra Nagasaki’ye atılan atom bombası ise 37 bin kişiyi öldürdü, 40 bin kişiyi yaraladı. Hiroşima’da ilk anda 70 bin, Nagasaki’de ilk anda 27 bin insan “buharlaşarak” yok oldu. Hiroşima’da birkaç yıl içerisinde ise “radyasyonun ölümcül etkisinden” 140 bin insan öldü. Japonya’nın en güzel kenti olarak bilinen Hiroşima’nın suları, toprağı, havası ve insanları radyoaktif maddelerle zehirlendi!
26 Nisan 1986’da Çernobil Nükleer İstasyonu’nda meydana gelen patlamanın ardından milyonlarca kilometrekareye radyoaktif madde yayıldı. Nükleer istasyonun yakınında yaşayan 49 bin kişi hemen tahliye edildi. Olaydan 20 yıl sonra bile bölge hala bir hayalet şehir. Yayılan radyoaktif maddeler ise sadece Ukrayna’yı değil, çevre ülkeleri de etkiledi. Çernobil reaktör kazası, 20. yüzyılın ilk büyük nükleer kazasıdır. Ukrayna’nın Kiev iline bağlı Çernobil kentindeki Nükleer Güç Reaktörünün 4. ünitesinde 26 Nisan 1986 günü erken saatlerde meydana gelen nükleer kaza sonrasında atmosfere büyük miktarda fisyon ürünleri salındığı 30 Nisan 1986 günü tüm dünya tarafından öğrenildi. Olayın üzerinden 24 yıl geçmesine rağmen etkilerin çok ciddi bir şekilde görülmeye devam ettiği, bölgede görülen kanser vakalarında ciddi artışların olduğu,kazanın yaşandığı bölgede hala yaşamın olmadığı, insanların ve diğer canlıların olumsuz etkilendiği, koruma alanının devam ettiği bildirilmektedir. (cevreonline.com)
14-15 Temmuz 2006’da,Lübnan kıyısındaki Jiyeh Enerji Santrali’nin petrol depolarını vuruldu ve Akdeniz’e 10-13 bin ton mazot dökülmesine neden oldu. Savaş nedeniyle temizlik operasyonları beş hafta gecikti ve bu süre içinde mazot Lübnan kıyı şeridinin 150 kilometrelik kısmına yayıldı. Dökülen mazotun büyük bölümü kıyı boyunca bulamaç haline gelip katılaştı ve kumlara, kayalara, taşlara yapıştı; deniz tabanı da mazotla kaplandı. Bu durumun deniz canlıları üzerindeki ilk etkileri, her gün binlerce ölü balığın ve diğer canlı türlerinin kıyıya vurması oldu. Lübnan’da deniz ekosistemlerinde biyolojik çeşitlilik çok fazla olduğu için, bu mazotun özellikle vermetus (deniz salyangozu) resif toplulukları üzerindeki etkileri kaygı yarattı. Mazot ayrıca balıkların üremesini ve yumurtalarını bu kıyılara bırakan deniz kaplumbağalarını da tehlikeye attı. (tema.org.tr/Suları Nasıl Kirlettik? Kitabı'ndan)
Savaşın neden olduğu en büyük yıkımlardan biri de devletlerin seçtiği hedefler. Bu hedefler, karşı tarafın ekonomik ve teknolojik gücüne son vermek için büyük çaplı sanayi tesislerinin vurulması olduğundan, bu durumda büyük çaplı çevre felaketlerine neden oluyor. Yayılan kimyasal maddeler hava, su gibi alıcı ortamları kirletirken, bombardımanlar toprağın ölümüne de neden oluyor. Körfez savaşı sırasında hedef alınan petrol tankerleri ve petrol üretim tesislerinin neden olduğu kirliliğin bölgede 30 bin deniz kuşunun ölümüne, mercanların yüzde ellisinin yok olmasına ve ekosistemin bozulmasına neden olduğu biliniyor.
Savaşın, bombaların, kimyasal silahların çevresel etkileri bu sayfalara sığmayacak kadar fazla! Örneklerde bir o kadar çoğaltılabilir, bunlar sadece bir kaçı...